ÖZER ÇELİKSÜNGÜ
Futbol tarihinde Şampiyonlar Lig’ini 5 kere kazanmış sadece 4 oyuncu var. Bu 4 büyük şampiyonun ortak özellikleri nedir peki?
2014-2018 arası 4 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanmış halihazırda efsaneleşmiş olan nüve bu büyük zirvenin ardından 2020’lerde yavaşça düşüşe geçmişti. Real Madrid normalde Los Galacticos olarak bildiğimiz en iyi oyuncuları toplamasıyla ün salmış bir kulüp. Fakat son yıllarda İngiliz kulüplerinin hızla artan bütçeleri, futbola dahil olan diğer dev para kaynakları ve kendi gelirlerini kötü yönetmesiyle beraber o yıldızlar karması olarak bildiğimiz kulüp hüviyetinden uzaklaşmıştı.
Finansal olarak bariz bir geri adım atmakla beraber Real Madrid repütasyon olarak da benzeri bir gerilemeyle karşı karşıyaydı. Fakat Real Madrid yarattığı kültür ve sahip oldukları aura sayesinde ezeli rakipleri Barcelona gibi yüceliklerinden taviz vermedi. Hatta bunun üstüne çıkıp bütün ‘yeni yetmelere’ kimin patron olduğunu bildirdi.
Carvajal, Modric, Kroos, Marcelo her biri kariyerlerinin belki de son baharında olarak görülürken artık değişim rüzgarlarının iyiden iyiye sert estiği Real Madrid elemelerin en başından finale kadar kendilerinden daha genç, daha dinamik, gelecek nesil olarak gözüken kadroları birer birer dize getirmeyi başardı. 2018’de yine Liverpool’u yendikleri bir Şampiyonlar Lig’i finalinin ardından Cristiano Ronaldo kulüpten ayrılmış ve kulübün son ‘galactico’ transferi Eden Hazard bir fiyasko olmuştu.
Bundan beri hafif hafif gerilemeye giren Real Madrid bu dönemi kazanma hırsı ile değil tamamen Kylian Mbappe’yi alabilmek için tasarruf yaparak geçiriyordu. İyiden iyiye geleceğini planlamaya geçmiş bir kulübün Şampiyonlar Lig’ini böylesine zorlu rakipleri geçerek kazanması gerçekten filmlere konu olacak bir olay. Demode olarak gözüken eski şampiyonlar bütün dünyaya hafife alınmamaları gerektiğini nasıl hatırlattılar birlikte göz atalım.
Real Madrid grup aşamasının ardından Paris Saint Germain (PSG) ile eşleşti. Neymar, Mbappe ikilisine sahipken bir de geride bıraktığımız yaz döneminde Lionel Messi’yi kadrosuna katmasıyla kupanın mutlak favorilerinden biri olan PSG bütün varlıklarını Şampiyonlar Lig’i şampiyonluğuna adamıştı. Parıltılı PSG kadrosunu eleyerek Real son 16’da bir şok dalgası yarattı ama bu son olmayacaktı.
PSG’yi elemenin ardından rakipleri son şampiyon Thomas Tuchel’in Chelsea’siydi. Chelsea’yi ilk maçta 3-1 geçen Real Madrid rahat gözüküyorken, ikinci maçta Chelsea çok sert bir reaksiyon gösterip 3-0 öne geçip turu geçen taraf olmaya birdenbire yaklaşmışlardı. Kendi evine 2 gol avantajla geldiği bir maçta 3-0 geriye düşmek birçok takımı mental olarak dağıtırdı. Fakat Real Madrid’in sahip olduğu şahsiyet, en bitti denilen anlarda bile kendini gösterdi ve son 15 dakikaya 2 gol sıkıştırıp son şampiyon Chelsea’yi elemeyi başardı.
Mucize üstüne mucize yaratan Real Madrid veteranlarının son dansı yarı finale doğru devam etti. Bu sefer rakipleri bir diğer İngiliz devi Pep Guardiola’nın Manchester City’siydi. Aynı PSG gibi Manchester City’de son yılların en uçuk transferlerini yapan Real Madrid’in o galactico personasını sarsan ve en büyük hedefi hiç sahip olamadığı Şampiyonlar Lig’ini eklemekti.
Yaratılmaya çalışılan, biraz tepeden inme bir kültür ile temelleri yıllar önce atılmış bir kültürün kafa kafaya gelişi bizlere ilginç bir hikâye ve iki inanılmaz futbol maçı sundu. İlk maçı bariz üstün olmasına rağmen yalnızca 4-3 kazanabilen City, Real’in geçmiş mucizelerini bilerek tetikte bir şekilde ikinci maça çıktı. İkinci maçta aradığı golü 73. dakikada bulan City maçı 90. dakikaya kadar gerçekten domine etti. Sayısız pozisyonlar, çizgiden çıkarılan toplar... Fakat ne olduysa 90. dakikadan sonra oldu. 90 dakika boyunca nabız göstermeyen Real Madrid 90. ve 90+1. dakikada attıkları iki golle maçı uzatmalara taşıyıp bütün dünyanın ve özellikle City’li oyuncuların ağzını açık bıraktı. Bütün dünya yıkılırken bile ifadesi değişmeyen tek kişi lakabına yakışır karizması ile Real Madrid teknik direktörü ‘Don’ Carlo Ancelotti’ydi. Uzatmalara girilirken mental olarak çöken City’nin karşısında gittikçe devleşen izleyen kimsenin akıl sır erdiremediği bu takım 90 dakika boyunca nerede dediği bir Real Madrid vardı. Genç ve dinamik City karşısında uzatmalara gitmesine rağmen dirayetini koruyan Real Madrid 94. dakika da elde ettiği penaltıyı Karim Benzema ile gole çevirdi ve final biletini aldı.
Finalde rakip 2018’de bozguna uğratıp şampiyon oldukları Liverpool’du. Premier Lig’i son maçta kaçırması ve 2018 yenilgisinin yaralarını hala üzerinde taşımasıyla kesinlikle dişli bir rakipti. Liverpool starı Muhammed Salah’ın ‘görülecek bir hesabımız var’ yorumu Liverpool’un bu karşılaşmayı ne kadar hırsla beklediğini gösteriyordu. 2018 finalindeki karşılaşmadan bu yana Real Madrid tarafı Ronaldo ve kalede Navas değişiklikleri dışında hemen hemen aynı kalmışken, Jürgen Klopp önderliğinde Liverpool kadrosu 2018’den bu yana profil olarak bambaşka bir seviyeye çıkmış ve arada bir Şampiyonlar Lig’i ve Premier Lig şampiyonluğunu özgeçmişine eklemişti. 2018’den bu yana geriye adım atmış olarak lanse edilen bir Real Madrid’e karşı iyi ve gelişmiş bir Liverpool tarafı karşı karşıya geliyordu.
Liverpool’un rakibini adeta dövdüğü, yüksek yoğunluklu ‘heavy metal futboluna’ karşı Real orta sahasında artık iyiden iyiye yaşlanmış bir Kroos Modric ikilisi vardı. Bu ikili her ne kadar fiziksel kalitelerinin zirvesinde olmasalar da deneyimleri, kazanma geçmişleri ile Real Madrid kimliğini üstlerinde taşıyorlardı.
Bunu finalde de başarılı bir şekilde göstermeyi başardılar. Sakin kaldılar, baskıyı kırdılar ve Liverpool’un o heavy metal futbolunu soft rock’a çevirdiler. İnisiyatifi asla tam olarak rakiplerine kaptırmadan golü bulup, üstünlüklerini kalecileri Thibaut Courtois’in devleşmesi ile korumayı başardılar ve kulüp tarihlerindeki 14. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde ederek bu kupanın efendileri olduklarını yeniden herkese gösterdiler.
Filmlere konu olacak bu yolculukta ıskalamış olsalar da amansızca peşinden koştukları, PSG’de kalmayı tercih eden Kylian Mbappe’ye bir bakıma armalarının ağırlığını ve ada futbolunun sunabileceği en iyi üç takımı art arda eleyerek de dur durak bilmeden yükselen İngiliz kulüplerine şampiyonların şampiyonu olma yolunun hala Madrid’den geçtiğini ama, en önemlisi herkese bir şampiyonun yüreğinin hafife alınmaması gerektiğini hatırlattılar.