13 Şubat 2024 tarihinde 9 işçinin hayatını kaybettiği İliç-Çöpler Faciasına ilişkin İliç Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan Bilirkişi Raporunda, eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve bakanlık yetkilileri ASLİ KUSURLU bulundu.
Bilirkişi Raporunda Murat Kurum’la birlikte 13 kişinin ASLİ KUSURLU, 26 kişinin de TALİ KUSURLU olduğu belirtildi.
262 sayfalık Bilirkişi Raporu’nun altında 9 ODTÜ, 2 Cerrahpaşa ve 1 İTÜ hocası ile bir AFAD mühendisinin imzası bulunuyor.
Rapor önemli. Faciadan hemen sonra hazırlanan 15 Mart 2024 tarihli ilk Bilirkişi Raporuyla kıyaslandığında daha bilimsel ve daha detaylı bir çalışma yapılmış. Ve tabi ki en önemli detay, ilk Bilirkişi Raporuna yöneltilen, “siyasi boyutu yok sayılmış” eleştirilerine bir yanıt niteliğinde. Bilirkişi Raporunun en sonunda, “Ayrıca, 07.10.2021 tarih ve 6421 kayıt sıra numaralı Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu Kararı veren Yetkililerin ASLİ KUSURLU olduğu” deniliyor.
Bu, “Çöpler Altın Madeni’nin kapasitesini artıran 7 Ekim 2021 tarihli ÇED Raporunun altına kim imza attıysa 13 Şubat Faciasından sorumludur” demektir. Bu raporun altında AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı olan Murat Kurum’un imzası var.
Büyük değişimler yaşandı
Peki Çöpler Altın Madeni’nin kapasitesini artıran 7 Ekim 2021 tarihli ÇED onayı neden önemli? Ya da bir başka deyişle Murat Kurum neden ASLİ KUSURLU? Çünkü Bakan Kurum’un 7 Ekim 2021 tarihinde onay verdiği Çöpler Altın Madeni İkinci Kapasite Artışıyla birlikte, madenin yapısında büyük değişimler yaşandı.
Madende yılda yaklaşık 7 bin ton siyanür kullanılırken 11 bin tona çıkarıldı. Yılda yaklaşık 9 bin ton olan sülfürik asit kullanımı 122 bin tona çıkarıldı. Sülfürlü cevherlerin işlenmesinde büyük bir adım atılmış oldu. Çünkü şirket bölgede bulunan ve çevresel riskleri çok yüksek olan sülfürlü cevher yataklarını ne pahasına olursa olsun işletmek istiyor.
Kapasite artışı projesi eksik ve hatalıdır
Bu arada topografyanın yeterli olmamasına rağmen madenin liç sahasının ve zehirli atık barajının genişletilmesi için de çalışmalar başlatıldı. Yani büyük çöküşe giden yol açılmış oldu. Ancak liç sahasının genişletilmesi çalışmaları istenildiği hızda gitmeyince mevcut liç alanına gereğinden fazla yükleme yapıldı. Sonuç hem çalışanlar için hem de Türkiye için bir felaket oldu. 9 işçi toprak altında kalırken, milyonlarca ton siyanür ve ağır metaller içeren tehlikeli liç yığını açık alanda toprağın üzerine aktı. Kaymanın yönü Kuzeye doğru olsaydı, facianın boyutları Chernobyl’i bile aşardı. Yani çok daha büyük bir facia kıl payı atlatıldı.
Dönüm noktası
Hep söyledim yine söylüyorum, Çöpler Altın Madeni Faciası, Türkiye’deki sömürge madenciliği için bir dönüm noktasıdır. Olmak zorundadır. Çöpler’de aslında çöken birilerinin yağma-talan sistemidir. Çöken adına “Altın Madeni” denilen AÇIK HAVA KİMYA FABRİKASIDIR. Çöken NÜKLEER REAKTÖR ATIKLARIYLA EŞ TUTULAN BİR EKOKIRIM MERKEZİDİR. Çöken milyonlarca insanın hayatı pahasına rant peşinde koşan vurguncu sistemdir.
Şimdi altında ODTÜ, Cerrahpaşa, İTÜ hocalarının ve AFAD yetkilisinin imzası bulunan 262 sayfalık Bilirkişi Raporu’nun bir yandan analizini yaparken diğer yandan 13 Şubat Faciasının da bir fotoğrafını çekelim:
Yetkisiz yönetici
İaın Ronald Guille (“İın Ranıld Gayl” diye okunur), Kanada Vatandaşı, 13 Şubat 2024 İliç-Çöpler Faciası yaşanırken madendeki en üst amir. Operasyon Başkan Yardımcısı. Yetersiz, kararsız, tecrübesiz ve yetkisiz. Facianın yaşanmasından ve 9 Türk vatandaşının ölümünde ASLİ KUSURLU.
“Olay günü de kendisine bilgi verilmiş olmasına rağmen, doğru işleyen bir risk planlaması yapılarak acil yönetim planı oluşturulmamış olduğundan olayı yönetememiştir.”
Karar verme yetkisi yokmuş
İfadesinde siyanür solüsyonunu durdurmadığını ama farklı noktalara aktarılmasını istediğini kendisi söylüyor. Karar verme yetkisi yokmuş, alanda kaç kişinin çalıştığını bile bilmediğini söyleyen bir yönetici. Siz böyle bir adama yüzlerce insanın canını ve Türkiye’nin geleceğini emanet ediyorsunuz. Çünkü o liç yığını kuzeye doğru aksaydı bugün çok farklı bir boyutu konuşuyor olacaktık. Bugün Fırat’ın ölümünü ve Türkiye’nin gıda güvenliğinin yok olmasını konuşacaktık. Ve bu tehlike halen devam ediyor.
Topografya müsait değil
26 Haziran 2014 yılında bakanlığın yaptığı denetim sonucunda hazırlanan raporda: “Ruhsat sahasında düzgün tesis kurulmasına müsait topografyanın bulunmadığı” açıkça belirtilmiş. Şimdi bu şirket hiç uygun olmayan bir başka coğrafyada Artvin’de, Çöpler benzeri bir madeni “HOD Altın Madenini” açmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Olay yönetilemedi
Tecrübeli, kararlı ve işi bilen bir yönetici o gün o madende bir facia olmasının önüne geçebilirdi. Liç sahasının çökmesini engelleyemese bile 9 işçinin tarifsiz acılarla aramızdan ayrılmasının önüne geçebilirdi.
23 Mayıs 2024 tarihini taşıyan yeni Bilirkişi Raporuna devam edeceğim ama burada bir parantez açıp TBMM İliç-Çöpler Faciası Araştırma Komisyonu’na dönmek istiyorum.
Gözlerimizle gördük
Haftalardır TBMM İliç-Çöpler Faciası Araştırma Komisyonu’nda gece yarılarına kadar süren toplantılarını izliyoruz. 5-6-7 Mayıs 2024 tarihlerinde Komisyonla birlikte Erzincan-İliç’e gittik ve facianın yaşandığı Çöpler Altın Madeni’ni karış karış gezdik. Facianın nasıl bağıra bağıra geldiğini bizzat yerinde gözlerimizle gördük. İnsanlar hala tedirgin, gergin ve ne olacağını bilemez haldeydiler. Çöken liç yığınını kaldırmak için hummalı bir çalışma dikkat çekiyordu. Liç yığınının altında kalan 5 işçinin bedenine ulaşmaya çalıştıklarını söylüyorlardı. Gerçekte ise birileri o çöken liç yığını içinde bulunan 8 ila 20 ton aralığında altınlarına ulaşmaya çalışıyor. İliç izlenimlerimizi bir önceki yazımda detaylı olarak anlattığım için burada kesiyorum.
İTÜ hocaları komisyonda
Bir haftalık aranın ardından komisyon geçtiğimiz hafta 23 Mayıs 2024 Perşembe günü tekrar çalışmalarına başladı. Bu kez İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) hocalarını dinlediler. Facia sonrasında bölgede aylarca kalarak facianın yaşandığı madeni yerinde inceleyen, facianın nedenlerini araştıran akademisyenler komisyona ayrıntılı bilgiler sundular.
Başkan Atay Uslu açış konuşmasını yaparken, “Hedefimiz sürdürülebilir ve güvenilir bir altın madenciliği” diyordu ama ne yazık ki ne sürdürülebilir ne de güvenilir bir altın madenciliği yok.
Yalanlar, masallar ve kandırmacalar üzerine kurulmuş bir düzen.
Kulaklarını tıkadılar
Bunu uzun zamandır söylüyoruz. Facia olmadan önce de “Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” kitaplarımda anlattım. Özellikle Çöpler Altın Madeni için “Altın Ölüm” kitabımda uzun bir bölüm vardır. Ne olduğunu, nereye gittiğini detaylıca anlatıyoruz. Kulaklarını tıkadılar. Doğruları söyleyenleri küçümsediler, aşağıladılar, mahkemeleri işaret ettiler ve hep birlikte diri diri 9 insanımızı toprağın altına gömdük.
18 Nisan’da çalışmalarına başlayan TBMM İliç-Çöpler Faciası Araştırma Komisyonu bir kez daha gösterdi ki, yıllardır altın madenciliği konusunda anlatılanlar sunturlu yalanlardan ibaretmiş. Kontrol, denetim, uluslararası standartlar vs büyüklere masallardan ibaretmiş.
Şok seansları gibi
Komisyon toplantıları adeta şok seansları gibi. Her toplantıda bir başka şokla karşılaşıyorsunuz. Bakanlıkların her toplantısı ayrı ayrı şok dalgaları gibiydi... İliç’de maden sahasında yapılan iki günlük inceleme gezisi ise ruhlarımızda deprem etkisi yaratmıştı...
Aslında İTÜ hocalarıyla İliç-Çöpler inceleme gezisi sırasında kısa bir toplantı yapılmıştı. Hocalar facia sonrası bölgede uzun süre kalmış ve gelişmeleri yakından takip eden bir ekip.
Ancak ben Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı Atay Uslu gibi hocaların da kafalarının altın madenleri konusunda net olmadığını gördüm. İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, “Türkiye’de güzel altın madenciliği de var” diyerek başladı konuşmasına. Güzel altın madenciliği nasıl oluyorsa artık bilemiyorum... İşte komisyon bu hafta o “güzel madenlerden” birini gezmek için Balıkesir’e gidecek. Türkiye’de vahşi madenciliğin en yoğun yaşandığı bir ilimize ve bu vahşi madenciliğin zirve yaptığı bir altın madenine İvrindi Altın Madeni’ne.
En riskli cevher
Türkiye’deki cevherler oksitli ve refrakter cevherler olarak ikiye ayrılıyor. “Altın Ölüm” kitabımızda da detaylı olarak anlatıyoruz. Refrakter cevherler yani sülfürlü cevherler çevre açısından en riskli cevher türü. ABD’de Zortman Lendusky madeni açılırken, madenin sahipleri bölgedeki yerlilere, “Refrakter yani sülfürlü cevherleri kullanmayacağız” diye söz veriyorlar. Çöpler’de ve Türkiye’nin dört bir yanında ise refrakter cevherler deniz kumu gibi kullanılıyor.
İTÜ sunumunun 16’ıncı sayfasında siyanür kullanımlarıyla ilgili rakamlar veriliyor. Türkiye’de yıllık siyanür kullanımı 300 bin ton civarında olup bunun sadece yüzde 1,5’luk kısmı yani 4 bin 500 tonunun altın madenciliğinde kullanıldığı belirtiliyor. Sadece Çöpler altın madeninde yıllık siyanür kullanımı 11 bin ton. Nasıl 4 bin 500 ton olabilir. Altın madencileri bir yılda en az 30-40 bin ton arasında siyanür kullanıyor.
Bütün yollar siyanüre çıkıyor
Bugün altın madenciliğinin yüzde 85’i siyanürle yapılıyor. Doç. Dr. Mustafa Özer’in dediği gibi, “Bütün yollar siyanüre çıkıyor.” Doçent Mustafa Özer, siyanürün “kontrol edilebilir” bir kimyasal olduğunu söylüyor. Siyanürü laboratuvar ortamlarında, kapalı kazanlarda büyük ölçüde kontrol edebilirsin ancak binlerce dönümlük açık alanlarda nasıl kontrol edeceksin?
Liç sahasında siyanürlü solüsyonun PH değerlerini 10,5-11,5 arasında tuttun mu sorun yok. Ama yağmur, kar, dolu, rüzgar ve güneş altında nasıl kontrol edeceksin. Edemiyorlar işte. O zaman Hidrojen Siyanür gazına dönüşüyor. Daha dün 13 Şubat 2024 tarihinde gözümüzün önünde milyonlarca tonluk siyanürlü liç sahası çöktü. Binlerce ton siyanürlü taş-toprak ortalığa saçıldı.
Sel olup derelere akıyor
Bakın Özer Hocam, sizin kontrol edilebilir dediğiniz siyanür Ordu-Fatsa’da sel olup derelere akıyor. Görüntüleri var. Haberini yaptık. Dava açtılar. Şirketin saygınlığını zedelemişiz. Bugün Çöpler’de her şey kontrol altında diyenler, Fatsa’dan gelen bu görüntülere de aynısını söylediler.
Şimdi bu kısa parantezden sonra İliç Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan Bilirkişi Raporunun analizine kaldığımız yerden devam edelim:
Uyarı ve izleme sistemleri yetersiz
“Neil Bar” isimli bir denetim firması, şirketin talebi üzerine madendeki izleme sistemlerinin ve elemanlarının yeterli olmadığı şeklinde rapor hazırlamış ve sunmuş. Yani, “Radarlar ve izleme elemanların eksik; acilen alınsın” demiş ama dinleyen olmamış. Madenin Jeoteknik Baş Mühendisi ve suçlamaların merkezindeki isim Ali Rıza Kalender ifadesinde, 3 milyon dolar değerindeki bu radar ve izleme malzemelerinin bütün uyarılarına ve yetkililerin bilmesine rağmen alınmadığını söylüyor.
Tepkisiz kaldı
Ali Rıza Kalender çok kritik bir görevde. Madende kurulu bulunan jeoradarlardan sorumlu. Liç sahasının Batı yakasını ve açık ocakları gören radar sistemleri var. Onları takip ediyor. Ali Rıza Kalender ikinci dalgada tutuklandı. İş dönüp dolaşıp, “Ali Rıza Kalender dedi ki” ye geliyor. Peki Kalender ne demiş? “Liç sahasında oturma yaşanıyor, çalışma dursun, çatlaklar kapatılsın...” İlk verdiği mesaj bu, ifadeler bu yönde. Yani liç sahasındaki hareketliliği “oturma” olarak yorumlamış. Ama faciadan 1,5 saat öncesinde durumun önemini kavrıyor, 10-20 mm saniye olması gereken liç sahasındaki hareketlilik 200 mm saniyeye ulaşıyor. Panikliyor. Çünkü jeoradarlarda 50 mm saniye seviyesinin üzerinde bir hareket görülürse alanın tamamen kapatılması gerekiyor. Bırakın 50’yi, bırakın 90’ı, 200 mm saniye üzerinde hareketlilik yaşandığı halde sahada hala işçileri tutmuşlar. Saat 13.30 sıralarında Jeoteknik Mühendisi Ali Rıza Kalender ve Oksit Proses Baş Mühendisi Murat Bayraktar, İaın Guille’in yanına gidip anlatmışlar ama tepkisiz kalmış. Herhalde, ABD-Denver’daki Cengiz Demirci’nin uyanmasını bekliyordu. Ama artık zaman artık çok daralmıştır. Mühendis Kalender, hemen sağa sola, diğer amirlerine mailler atıyor ve gözlem için sahaya çıkıyor ve tam o sırada da çökme faciası yaşanıyor.
Radar almadılar
Şimdi zamanında gerekli uyarıları yapmadığı için suçlamaların merkezindeki bu isim de bütün yöneticileri suçluyor: “Radarları alın dedim, almadılar” diyor. Kalender ayrıca, liç sahasının projelendirilmesini yapan ABD’li GRE firmasını ve siyanürleme işini yapan mühendisleri suçluyor. Birisini yanlış projelendirme yapmakla, diğerini de sahaya gereğinden fazla siyanür solüsyonu basmakla suçluyor. “Proje departmanı ile oksit proses departmanı arasında olması gereken irtibatın olmadığını” savunuyor.
Yığın liçi radar verilerini gerektiği zamanda ve gerektiği şekilde yorumlamakta geciken ve ilk başta yanlış yorumlar yaptığı söylenen kıdemli Jeoteknik Mühendisi Ali Rıza KALENDER ve FAZ 5 inşaatı sırasında yığın liçinin dibinde dinamit patlatılmasına izin veren Fuat Yılmaz da ASLİ KUSURLU.
“Uyuyan Türkiye müdürü”
Ve madenin en kritik ismi: Cengin Yalçın Demirci. ANAGOLD Türkiye Müdürü. İaın Ronald Gaille’ın mailini üç gün sonra gördüğünü söyleyen ve maden çökerken “uyuyordum” diye kendini savunan yetkili. Ama diğer yandan da madenin durdurulmasıyla ilgili kararın “finansal bir karar” olduğu için, “Bana sormadan bu kararı veremezler” diyen kişi.
Yani maden çöktü çökecek, birileri hala şarıl şarıl siyanür solüsyonunu liç yığınına basıyor. Birileri hala çökeceğim diye bas bas bağıran liç yığının dibinden kamyonların vızır vızır işlemesine izin veriyor. Birileri hala “ÇÖ-KÜ-YO-RUM” diye çığlık atan liç yığının tepesine “fotoğraf çekin” diye eleman gönderiyor ki bunların üçü diri diri toprağın altında can verdi. Birileri hala tek suçları amirlerine güvenmek olan 5 işçiyi, çökeceği haykıran liç yığınının dibindeki konteynırların içinde bekletiyor.
Liç yığını dere üzerine kurulmuş
Bu satırları okuyanlar şunu çok iyi bilsin ki, Türkiye’de adına madencilik denilen cinayetler işleniyor. Neden mi? Çünkü Çöpler’deki çöken liç yığını, bir derenin üzerine kurulmuş.
Liç sahasının tasarımını ve operasyonunu yürüten GRE firmasının yanlış parametreler ve yetersiz değerler üzerinde işlemler yaptığı belirtilen Bilirkişi Raporunda, yığın liçinin inşası sırasında güvenlik kriterlerinin göz ardı edildiği ve proje tasarımında kuru dere yatakları, vadi ve yamaç eğimleri gibi etkilerin yeterince dikkate alınmadığının altı çiziliyor. Raporda, liç sahasının bir dere yatağı üzerine kurulduğu görsellerle anlatılmış. Sabırlı deresine batıdan gelen bir dere yatağı, 2006 yılı uydu fotoğraflarında açıkça görülüyor. Bu dere yatağı doldurularak üstüne liç sahası inşa edilmiş. Çökmenin yaşandığı yer, dere yatağının tam üstüne denk geliyor. Evet liç yığını, Sabırlı deresine akan bir yan derenin üzerine kurulmuş. Üzerini doldurmuşlar ve sonra 4 faz halinde, 33 kat, 264 metrelik bir liç gökdeleni inşa etmişler!
İşte Sayın Cengiz Demirci, “Benim bunların hiçbirisinden haberim yoktu” diye savunuyor kendini...
Telefonu düşünememiş
O gün madendeki en üst düzey yetkili olan İain Ronald Gaille mail atmış, her nedense telefon açmak aklına gelmemiş. Whatsapp kullanmayı ise hiç aklına getirememiş. Madendeki bütün çalışanların cep telefonlarında insan yutacak büyüklükteki çatlakların görüntüleri dolaşırken, millet korku filmi izler gibi görüntüleri izlerken, şirketin en karlı madeninin Denver’daki yöneticileri, “Aman uyandırmayalım, orada gece yarısı, rahatsız etmeyelim” diye haberdar edilmemiş! Anagold Türkiye Müdürü Cengiz Demirci bunu anlatıyor.
Üç gün sonra
Vatandaş senden onay almadan madenin çalışmasını durduramıyor, yani bu kadar önemlisin ama sana mail atıyor. Ve sen “bu rutin bir uygulama” diyerek küçümsediğin o maili de üç gün sonra görüyorsun. Adam madenin Türkiye Müdürü ama hiçbir şey bilmiyor. Bilirkişi Raporunda yer alan ifadesinde ne liç sahasını, ne atamaları ne de işleyişi. Özetle, “Ben sadece yeşil dolarları sayarım” diyor. Böyle savunuyor kendini. Ama her ne hikmetse İaın Gaille, bu vatandaşın onayı olmadan madeni durduramıyor. Durdurmuyor da... Son ana kadar siyanür solüsyonunu da sahaya pompalıyorlar.
Cengiz Yalçın Demirci’de İliç Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan Bilirkişi Raporunda, “Görev tanımında bulunan iletişim ve koordinasyon sağlanmasında yeterli mekanizmanın kurulmamış olmasından kaynaklı ASLİ KUSURLU” bulundu. 24 Mayıs 2024 tarihinde tutuklandı.
Asli kusurlar
Peki başka kimler ASLİ KUSURLU: John HARMSE (SSR Mining Global Projeler Başkan Yardımcısı): Projenin doğru yönetilmemiş olmasından ASLİ KUSURLU. Shaun SCHWARTZ (Anagold Sürdürülebilir Yatırım Projeleri Müdürü): Proje tasarım kriterlerinin takip edilmesi, izlenmesi, değerlendirilmesi konusunda yetersiz kaldığı, olası heyelan senaryoları değerlendiremediği ve ayrıca FAZ 4 olarak proje genişletilmesine gidilmesine rağmen konteynırların liç alanının hemen altında topuk bölgesinde konumlandırılmış olmasında sorumlu olduğu gereğince ASLİ KUSURLU. Yığın liçinin tasarımını yapan ABD’li GRE firmasının çalışanları Luis QUİRİNDONGO ve Vinh LUU LE Kevin GUNESCH de ASLİ KUSURLU.
Patlatma Mühendisi Muhammed KILIÇ, Proje Koordinatörü Ömer ARDIÇ, “Biz madencilerden daha iyi mi bileceğiz” diyerek inisiyatif almaktan kaçınan İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Selçuk ÇİFTLİK, kendi yerine yetersiz ve olayları yönetemeyecek çaptaki kişileri vekaleten bırakan ANAGOLD Operasyon Müdürü Kenan ÖZDEMİR de ASLİ KUSURLU bulunan isimler arasında.
Denetimi yapan bakanlık
Meclis Araştırma Komisyonunda bütün bakanlıklar birbirini suçlayıp, hiçbir sorumluluk almamıştı. Madenin Proses Oksit Müdürü Hüseyin Üstündağ diyor ki, yığın liçleri şirketin çalıştığı proje firması GRE tarafından yapılıyor, denetimi ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılıyor.
Yalan söylemişler
Hatırlarsanız facia yaşandıktan sonra devlet büyüklerimiz günlerce bölgede kalmış, her gün ekranların önüne geçip, “Her şey kontrol altında, hiç tehlike yok, tahliller temiz” diye nutuklar atmışlardı. Gözlerimizin içine baka baka yalan söylemişler. Nereden mi biliyoruz? Bilirkişi Raporundan.
Facia çevre kirliliğine sebep olmuştur
5 işçinin can verdiği konteynırların yanlış yere konumlandırıldığına dikkat çekilen Bilirkişi Raporunda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın havadaki Hidrojen Siyanür gazını ve ağır metalleri ölçmek için yaptığı ölçümlere bir hafta 10 gün geç başladığını ve kuralına uygun ölçüm yapılmadığına dikkat çekiliyor.
Bilirkiri raporunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca yapılan su analizlerinde arsenik, kadmiyum, civa, alüminyum gibi ağır metallerin normal sınırların çok üstünde olduğu belirtilerek, özellikle civa değerlerinin yüksek çıkmasının tehlikesine dikkat çekiliyor.
“Civa" tehlikesi
Altın madenciliğinde civa, altın ve gümüşle birlikte son aşamaya kadar geliyor. Civa 425 derecede buharlaştırılarak altından ayrılıyor. Şirketler ve elbette ANAGOLD yönetimi de bu buharlaşan civayı sıvı hale getirerek sattıklarını söylüyor. Ancak bilirkişi raporunda işte bu konuda ciddi soru işaretleri ortaya konuluyor.
Liçe yakın mesafede yüksek miktarda patlama yapılmış
Bilirkişi Raporunun sonuç bölümündeki ifadeler çok çarpıcı:
“Yukarıda ilgili bölümlerde yapılan inceleme, tespit ve değerlendirme sonucu FAZ 1,2,3 inşaatı sonrası çok daha olumsuz koşullardaki topografya üzerinde kapasite artışına gidilmiş olması; FAZ 4B olarak kapasite artışına gidilmiş olmasının ve hazırlanan projelerdeki tasarım eksiklik/hatalarının bulunmasının; işletme aşamasında proje tasarım kriterlerinin yetersiz takip edilmesinin; FAZ 5 inşaatı sırasında yığın liçine 50-60 metre mesafeye kadar yüksek miktarda patlayıcı kullanılmasının; uyarı sistemlerinin yetersiz olmasının; olayda en etkin husus, proje yönetiminin son derece yetersiz olması ve olay günü uyarı vermiş olan heyelan boyutunu doğru tahmin edecek ve yönetecek mekanizmanın kurulmamış olmasıdır.”
Yani özetle hatalı projeler, yetersiz yöneticiler, dere yatağına inşa edilen liç dağının dibinde patlatılan dinamitler, fazlasıyla kullanılan siyanürlerin sonucunda yaşanan bir facia. Tekrarlanmaması alınacak derslere bağlı.