MEHVEŞ EVİN
Mayıs 2023 seçimleri sonrasında CB adayı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ye dair haklı eleştirilerin ve değişim taleplerinin yanı sıra, muhalif isimlerden hakaretamiz yorumlar da geliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu “eleştirilere açığım” dediği halde yer yer, neredeyse Erdoğan tarzını andıran tepkiler verdi:
Örneğin, kendisini yerden yere vuranları kast ederek isim vermeden de olsa “kalemi satılık gazeteciler” dedi. (https://www.diken.com.tr/kilicdaroglunun-kalemini-satan-gazeteciler-ifadesi-portakali-meraklandirdi/)
Akla ‘iki Fatih’ geldi tabii: Portakal ve Altaylı.
Oysa seçimden önce pek mübah sayılıyorlardı. Anlaşılan Erdoğan’ı ve yönetimini eleştirdikleri sürece mübahtılar, şimdiyse Kılıçdaroğlu’nu zorlayan her isim, düşman hanesine yazıldı.
Her iki Fatih’in de horozlanan tarzları yeni değil, şaşırtıcı hiç değil. Gazeteciliklerinden ziyade günümüzün popüler, avam diliyle kitlelerine seslenmeleriyle ünlüler.
Çirkin mi? Evet.
Peki Kılıçdaroğlu, “efendice” yapılan eleştirilere değer veriyor mu?
Maalesef hayır.
Bu demek değil ki herkes kafasına göre sallasın, vurdukça vursun.
İster Kılıçdaroğlu olsun, ister başka bir siyasetçi…
Şiddeti yücelten veya nefret söylemi hariç her eleştiri ve yorum, basın ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Hatta bazı durumlarda, hakaret ve küfür bile Anayasa Mahkemesince “ifade özgürlüğü” sınırları içinde sayılıyor.
Erdoğan tarzı muhalefete de sirayet etti
Tek adam rejimi-Erdoğanizm’in basına ve ifade özgürlüğüne vurduğu darbelerle, “hakaret” suçlamasıyla bacak kadar çocukların hapse atıldığı bir rejimle yönetiliyoruz. “
Hakaret” kapsamına alınan ifadeler yüzünden binlerce yurttaşa dava açıldı.
(https://www.birgun.net/haber/cumhurbaskanina-hakaret-davasi-2022de-rekor-kirdi-428199)
Kılıçdaroğlu, iddia ettiği gibi demokrasiye inanıyorsa kendisine yönelen yakışıksız eleştirileri de “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirebilmeli.
Ancak Kemal Bey’in, kendisine yöneltilen en basit soruya bile (Yeniden istifa etmeyi düşünüyor musunuz) tepkisel cevap vermesi (Hangi kanaldansın?) eleştiriyi hiç kaldıramadığını gösteriyor.
Bu mantığa göre ancak iktidarın emrine amade kanallar, yayınlar Kemal beye istifa sorusunu sorabilir!
Hakaretamiz eleştiriler bir yana, İsmail Saymaz’ın yönelttiği sorulara bile tahammül edemeyen bir lider var karşımızda.
E ne oldu şimdi?
Ne anladık aylardır, yıllardır yürütülen “demokrat dede” imajından?
“BAŞARI” KILIÇDAROĞLU’NUN MU?
“Kol kırılır, yen içinde kalır” aile içi şiddetten okula, işyerinden siyasete, pek sevilen bir deyimdir.
İstediğin kadar mağdur ol, haksızlığa uğra, hatta bir yerin kırılsın, susup oturacaksın!
Konuşmak, hele ki babana, müdürüne, patronuna, liderine itiraz etmek, eleştirmek “ayıp” sayılır bu topraklarda.
Büyüğe veya otoriteye “saygı” olarak yutturulan şey aslında eziklik.
Kılıçdaroğlu kendisi ne yaparsa yapsın, partisinden tabana, herkesin bunu kabullenmesini istiyor. En fazla mırmır, uzun uzun akademik makalelerde “chp’nin değişimi, dönüşümü” konuşulsun, ama kendisine doğrudan eleştiride bulunulmasın, haşa ‘istifa’ denmesin.
Bu durumun yaş veya karakterle alakalı olduğunu düşünmüyorum. Muhalif siyasetçiden site yöneticisine, küçük Tayyipçilik her yere sirayet etmiş durumda.
Neden? Çünkü demokrasi yok. Koltuğu kapan bırakmıyor, bırakmamak için de eleştirenleri biçiyor.
Belki görmek istediğimiz şey, birilerinin artık sorumluluk alması, eleştirileri ciddiye alıp “ha demek benim dönemimim burada bitti” deyip başkalarına örnek olması.
Tekrar söyleyelim. Başından sonuna antidemokratik koşullarda bu seçime girildi, adaletsizlik, haksızlık ve usülsüzlüklerin bini bir paraydı. AGİT raporu, seçimdeki eşitsizliklerin bir kısmını ortaya koydu.
Bütün olumsuzluklara rağmen Erdoğan’la Kılıçdaroğlu arasındaki farkın 48’2 52 olması mucizeydi.
Ancak bu, Millet İttifakı’nın ve özelde Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin başarısı değildi.
Mucize olan, yetersiz, hantal bir muhalefete rağmen CB Erdoğan liderliğine dur demek isteyen halkın duruşu.
Yıllardır, her seçimde Erdoğan ve ortaklarına, bu düzene direnen milyonlar kötü yönetilen, elindeki imkanları bir avuç gönüllü kadar kullanamayan, çıkar ve güç ilişkileriyle yönetilen muhalif partilerden hesap sormaya çalıştı, olmadı.
Madem muhalefet hesap vermiyor, gereklerini yerine getirmiyor, değişim elzem.
Çünkü muhalif kesim demokrasi istiyor, insanca yaşamayı savunuyor, adalete-hak-hukuka sahip çıkıyor. Desteklediği partilerde aradığını bulamayınca kerhen oy veriyor.
Eğer CHP ve Kılıçdaroğlu direnmeyi sürdürürse ikinci bir Baykal vakasına dönecek ve AKMHP iktidarının yapamadığını kendi eliyle yapmış olacak.
Bıkkınlığın sonu, umutsuzluk ve teslimiyet. İşte o zaman “kaybedeceğiz”.