Elçin Biçer, 20 yıllık bir psiko-onkolog. Yaşam ve ölüm gibi temel duygularla iç içe bir mesleği olduğunu, bu süreç boyunca yükünü taşıdığım duygularla şarkı söyleyerek, dans ederek baş etmeye çalıştığını söylüyor.
Söz ve müziği Elçin Biçer’e ait olan, On Air Music Co. etiketiyle tüm dijital platformlarda dinleyiciyle buluşan 'İyileşmedim', içsel yüzleşmeler, bir türlü geçip gitmeyen yas ve yasın getirdiği duyguları sade ve samimi bir biçimde dile getirirken, dinleyicinin gönlüne işleyen sözleriyle dikkat çekiyor.
Prodüktörlüğünü Türkiye’nin en önemli müzisyenlerinden Metin Türkcan’ın üstlendiği şarkıyı ve hikâyesini konuştuğumuz Elçin Biçer, “Olumlu düşünmek/olumlu konuşmak” trendlerinin aksine belki daha yüksek sesle “olumsuz”u anlatma derdim olabilir. Çünkü, iyileşme ancak onu inkâr etmediğimizde, yok saymadığımızda mümkün değil mi zaten?” diyerek meramını anlatıyor.
20 yıllık bir psiko-onkologsun. Ölüm ve yaşamın tam ortasındasın. Bana gelen biyografinde bu iki kavramdan “duygu” olarak bahsediyorsun. Bunu biraz açabilir misin?
Ölüm ve yaşam elbette ki, üzerine sayfalarca düşünebileceğimiz iki kavram. “Duygu” olarak sadeleştirme çabasıyla ifade etmek istediğimiz şey, sanırım ölüm gerçekliğinin kendi iç dünyamızdaki karşılığına denk gelen her şey. Her ayrılık, bitiş, yokluk, boşluk, sonluluk ya da bunları düşünmek bile bize ölümü çağrıştırmaz mı? Yaşam ve ölüme felsefi bir tartışma olarak bakarken bile, ona dair tüm duygularımızdan arınmak ne mümkün…
Ağır bir yükü taşıyorsun. Ve müziğin bu yükü hafiflettiğini, seni iyileştirdiğini söylüyorsun. Müziğe başlama sebebin sadece bu sağaltma gücü müydü?
Aslında pek çok psikoterapist, sanatın farklı dallarıyla ilgilenir. Hayatın acı verici, zorlayıcı, rahatsız edici taraflarını yani “yıkıcı” yanlarını “yaratıcı” taraf ile dengelemek gibi düşünebiliriz. Ben sadece bu “yaratıcı” tarafı çoğaltmaya ihtiyaç duydum. Kendiliğinden işler profesyonel bir yere evrildi. Kendimi sağaltma tarifinin tamamını onkolojiye atfetmem haksızlık olur. Bilakis, psiko-onkolog olarak çalışırken ölüm gerçekliğine çok yakın bir yerdeyken biz daha çok yaşamı konuşuruz, yaşam arzumuz artar. Bu alanda çalışmak, her zaman hayata karşı daha anlamlı bir varoluşa, direnişe teşvik etmiştir beni. Hepimiz, çok ağır yükler taşıyoruz. O yüzden, mesleki bir atıftansa dünyadaki kişisel yolculuğumda bir rol değişimi olarak anmayı tercih ederim.
Sanıyorum uzun bir süredir müzikle iç içesin. Derdini notalara, sözlere dökmeye neden yeni karar verdin?
Derdi olan, anlatmak istiyor, öyle değil mi? “İyileşmedim”, 7-8 yıl önce söze ve müziğe dökülmüş bir şarkı. Sağaltımın kendisi, derdimin bir şarkıya dönüşmesiydi zaten. Bu şarkıların başkaları tarafından duyulmasına ise, şimdi hazırım sanırım. Kıymetli arkadaşım Metin Türkcan’ın beni cesaretlendirmesinin de büyük payı var, elbette.
İlk teklin “İyileşmedin” yayınlandı. Şarkıyı yasla, kayıplarla, aşk yaralarıyla ve daha pek çok konuya dair “iyileşmemek” üzerinden okuyabiliriz. Şarkıyı yaparken senin niyetin de böyle genel bir “iyileşememe” hâlini anlatmak mıydı?
Son günlerde, etrafınızda pek çok kişi “kendini iyileştirme”nin çeşitli yollarını aktif bir şekilde arıyor gibi değil mi? Niyetim asla, genel bir iyileşmeme hâlini anlatmak değil. Benim bu şarkıda “iyileşmeme”ye dair niyetimi şöyle anlatabilirim: Kayıplardan sonra iyileşme, büyülü bir şekilde “puf” diye olmayabilir, zaman alabilir. Hepimize acı veren şeyler vardır ve bunları söylemekte bir sakınca yok. “Olumlu düşünmek/olumlu konuşmak” trendlerinin aksine belki daha yüksek sesle “olumsuz”u anlatma derdim olabilir. Çünkü, iyileşme ancak onu inkâr etmediğimizde, yok saymadığımızda mümkün değil mi zaten?
Şarkın, geçmek bilmeyen, bitmez tükenmez bir durumu anlatıyor ama tersten bir okumayla “bir gün…” umudunu da içinde taşıdığını söyleyebilir miyiz? Nihayetinde kabuk bağlamayan yaralardan mürekkep değil miyiz?
İyileşme umudu yaratan belki, hakikati nihayet anlatmak olabilir mi? Meseleyi masaya yatırmak? Hani esas konuya geldik, şimdi bununla ne yapacağımıza bakabiliriz.
Belki de umudu yaratan, şarkının direkt muhatabına hitap etmesidir. Kaybedilen şeye, doğrudan konuşması, “duyulması”dır.