Siyasi tarihi, bir ülkenin geleceğine ilişkin bir perspektif çizmenize olanak sağlar mı? Sorunun yanıtı muhtemelen çok farklı doğrular içerir. Doğrunun çok olması sizi yanıltmasın, mesele tarih, yani geçmişte yaşanan deneyimler üzerinden bir gelecek tahayyül ediyorsunuz. Bu doğal olarak çok değişkendir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde tek parti dönemi 27 yıl sürdü. CHP bu dönemi tek parti olarak idare etti. Bu dönemde de seçmenin önüne pek çok kez sandık da kondu, çok partili demokratik hayat denemeleri de yapıldı. Aynı zamanda da bu süreçte CHP’nin genel başkanı, başbakanlar, cumhurbaşkanı değişti. Daha sonra 10 yıllık Demokrat Parti iktidarı var en uzun süren. Bu 10 yılda Cumhurbaşkanı da Başbakan da değişmedi. 1950-60 arasında kesintisiz 10 yıl boyunca Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes’ti. Türk demokrasisi açısından bu dönem iyi de geçmedi sonu da iyi bitmedi. Politik cinayetler yani idamlar nedeniyle demokrasi hep eksik kaldı.
AKP’nin tek başına iktidara gelme koşullarını çok konuşup tartıştık, 21 yıllık tek başına iktidarda nasıl kaldığını da uzun zamandır tartışıyoruz. Tartışmaya da en azından bir süre daha devam edeceğiz gibi gözüküyor.
Bu 21 yılda AKP’de 2 Cumhurbaşkanı, 4 başbakan değişti. Erdoğan bu 21 yılın 11 yılında başbakan 9 yılında cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. AKP iktidarının ilk 5 ayında siyasi yasağı nedeniyle genel başkan olmasına karşın başbakanlık koltuğuna oturamamıştı Erdoğan. Ahmet Davutoğlu’nun sancılı döneminin ardından Binali Yıldırım sonrasında başbakanlık makamı ortadan kalktı. Şimdi Erdoğan o koltukta bir 5 yıl daha oturmanın hesaplarını yapıyor.
Siyasetin normali üzerinden yapılan değerlendirmelerde biraz da “iktidar yıpratır, mutlak iktidar daha çok yıpratır” teziyle yol aldığınızda anketlerde ortaya çıkan sonuçlar kafalarınızı karıştırabilir. İşte burada tarihsel deneyimler üzerinden geleceğe ilişkin yapacağınız çıkarımlar biraz sıkıntıya giriyor.
NORMAL OLMAYAN KOŞULLARDA SEÇİM
Erdoğan seçim odaklı bir siyasetçi ve bütün algoritması seçim kazanmaya yönelik. Politik hayatı hep seçim skorlarına bağlı. Bu nedenle, referandum daha resmen sonuçlanmadan ön almak için söylediği "atı alan Üsküdar’ı geçti” cümlesi ona yetiyor. 7 Haziran 2015 ve 2019 Mart yerel seçimleri dışında normal şartlar altında gidilen ve kaybettiği seçimi yok Erdoğan’ın. 7 Haziran’ın koşulları normal olmaktan çıktı, 1 Kasım’da normal olmayan şartlarda yapılan tekrarlanan seçimi de kazandı Erdoğan. Yerel seçimlerde İstanbul’da normal olan şartları zorladı normal olmayan bir hale getirdi ama daha çok kaybetti ve bu onun için de bir ilkti.
Bu nedenle şimdi Erdoğan’ın önümüzdeki seçimleri nasıl kazanacağına ilişkin değerlendirmeler yapılırken hep seçmeni ikna etmekten daha çok koşulları nasıl normal olmayan hale getireceği tezleri üzerinde duruluyor. Seçim yasasındaki değişiklikler ve oluşturulan Yüksek seçim Kurulu ve bunun seçim merkezlerindeki temsilcileri nedeniyle sandığa giren oydan daha çok sandıktan çıkan oy ile seçimi kazanmanın hesabını yaptıklarına ilişkin şüpheler dillendiriliyor. Bütün bu tartışmaların ya da dile getirilen şüphelerin zemini olduğunun da altını çizmek lazım.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin de getirdiği bir normal olmayan durum var. Bu da ittifak kurma zorunluluğu. Farklı partilerin bir araya gelerek seçimlere yönelik ittifak yapması siyasetin normallerinden değildir. Seçimler sonrasında bir protokol ile koalisyon hükümeti kurmaları normaldir. Örneğin Cumhur ittifakında, AKP, MHP ve hep unutsak da BBP’nin oluşturduğu ittifakta siyasetin normali olarak adlandıracağınız hiçbir durum söz konusu değildir. Yani Türkiye siyasetinin geniş okumasındaki tablo tamamen anormaldir.
AKP’NİN 6’LI MASASI
2021 ekim ayından bu yana AKP Genel Merkezi’nde Numan Kurtulmuş Başkalığında da bir 6’lı masa mekaniği çalışıyor. AKP’de kalan tek “A” takımı olarak adlandırılacak isimler belirli periyotlarda bir araya geliyorlar. Bu toplantıların bazılarına Erdoğan da katılıyor. Belki de Erdoğan’ın hoşlanmayacağı görüşlere muhatap olduğu parti içi tek toplantı bu toplantılar.
Ömer Çelik, Mahir Ünal, Naci Bostancı, Efkan ala gibi deneyimli isimlerin yanı sıra yeni isimlerden Mustafa Şen ve Fahrettin Altun da bu strateji grubunun üyesi. Burada da gündem değerlendiriliyor, muhalefetin mevcut pozisyonu ile nasıl bir pozisyon alacağına ilişkin öngörülerde bulunuluyor. Millet ittifakının masasında olduğu gibi burada da çoğu zaman pek çok konuda derin fikir ayrılıkları çıkıyor. Ama bütün bunlar bir fikir zenginliği olarak kayıt altına alınarak geniş bir müktesebat oluşturuluyor. Örneğin burada yaşanan tartışmalarda da MHP ile yüzde 50 artıyı yakalamak için yapılan mecburi ittifak nedeniyle AKP’nin siyaset yapma alanının nasıl daraltıldığı tespiti yapılıyor. Bu masada da adı konulmamış ittifak modeli nedeniyle sıkıntı olduğu görüşü mevcut ve aynı millet ittifakında olduğu gibi bir yazılı protokol ihtiyacı bulunduğu dile getirilmiş. Kürtlerin 1’inci partisi olma imkanının kaybedilmesi üzerine bu durum, Erdoğan’ın da katıldığı bir toplantıda dillendirilmiş yüksek sesle, MHP gerekçe gösterilerek. Erdoğan bunun için çalışma yapılmasını istemiş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmeye ihtiyaç olması halinde devreye gireceğini de anlatmış. Bu alanda sıkıntı görülmüyor çünkü kazanılmak zorunda olunan bir seçim var, partinin daha doğrusu içinde MHP’nin de bulunduğu Cumhur İttifakının önünde. Yerel seçimler öncesinde okutulan Abdullah Öcalan’ın mektubu bu konudaki en önemli deneyim. Bu pek çok girişimi mümkün kılabilecek bir deneyim.
Seçim sürecinde kullanılan dilin ne olması gerektiğine ilişkin farklı görüşler var bu masada. Çünkü “ayrıştırıcı” olarak nitelendirilen dilin artık taban ve AKP seçmeni tarafından talep edildiği tespiti yapılıyor politik olarak karşı çıkılsa da. AKP’nin kuruluş döneminin dilinin bugün çok daha yararlı olacağını dile getirenler de var. Koşulların buna uygun olduğunu MHP’ye rağmen Kürt seçmene böyle ulaşılacağı da savunuluyor. Hatta yerel seçimlerde başarısızlığının nedenini “Cuma cemaatinin, liberallerin ve Kürtlerin” kaybedilmesi nedeniyle yaşandığı da dile getiriliyor. Her şeyin başı ekonomi doğal olarak masanın bakışına göre de böyle. Ve buraya çalışılması gerektiği konusunda strateji masası hem fikir. Masada çok fazla görüş var. Bu görüşlere bakıldığı zaman Erdoğan’ın çok zor bir karar aşamasında olduğu da hemen anlaşılıyor. Uzun zamandır AKP Genel Merkezi’ni devre dışı bırakarak devletle siyaset yapan Erdoğan’a artık “devletin” yetmediği görülüyor.
Strateji masası seçimlere yönelik bir çalışma yapmaya henüz başlamadı. 28 Ekim’de Erdoğan’ın açıklayacağı ve seçime yönelik olacağı söylenen çalışma başka bir birim tarafından oluşturuldu. Buradaki niyet Cumhuriyet’in 100’üncü yılını muhalefetin zemin olarak kullanmasının önüne geçecek bir iddialı çıkış yapmak.
Bu arada AKP tüzüğünde var olan ve 3 dönem seçilme şartı getiren hüküm artık çok önemli gözükmüyor. Daha önce birkaç isim için delinmişti ama artık kimse için işletilmeyecek. Çünkü AKP’nin deneyimli isim konusunda eli rahat değil ve kendisi için varlık yokluk anlamı taşıyan bir seçime gidiyor. Seçim sonrasında da nasıl oluşacağını kestiremediği ama çoğunluğu elde etmesinin zor olduğu bir parlamento dağılımı söz konusu. Anketlere göre cumhurbaşkanlığı seçimi de garanti değil Erdoğan açısından. Bu nedenle bu seçim Erdoğan’ın bugüne kadar en çok ciddiye aldığı seçim olacak.