EuroBasket ön bakış

Slovenya ve Yunanistan şampiyonluğun en büyük adayları, Almanya ve Litvanya’nın da kişisel olarak sürpriz madalya adayları olduğunu düşünüyorum. Yetenek seviyesinin yüksek, iddialı takımların bol olduğu son derece zevkli bir turnuva bizleri bekliyor. İzleyicisi için eğlenceli, takımımız için başarılı bir turnuva olması dileğiyle…

1 Eylül’de başlayacak olan Avrupa Basketbol Şampiyonası son zamanların en kalitelisi olmaya aday. Mevcut NBA’in en değerli 5 oyuncusu arasında diyebileceğimiz Giannis Antetokounmpo, Nikola Jokic ve Luka Doncic’in varlığına ek olarak Domantas Sabonis, Rudy Gobert, Jonas Valanciunas gibi NBA’de all-star düzeyindeki oyuncuların da turnuvaya gelişleri son yıllarda EuroBasket’de görmediğimiz bir kaliteyi bizlere sunuyor.

Milli takımımız da hem yetenek düzeyi yüksek kadrosu hem de doğrusunu söylemek gerekirse elverişli bir kuraya sahip olmasıyla birlikte azımsanmayacak bir şansa sahip. Turnuvaya genel bir göz atmakla beraber yazım daha çok milli takımın geçirdiği hazırlık süreci ve turnuvadaki şansı üzerine olacak. O halde başlayalım.

HAZIR MIYIZ?

Hazırlık süreci Türkiye için yoğun geçti. Eldeki bu yeni nüvenin yetenek seviyesinin yüksek olmasına rağmen turnuva tecrübesinin az oluşu, bir oyun kimliği ve hiyerarşi oturtmayı zorlaştırdı.

Bunun üzerine, takımın önemli bir parçası olması beklenen Ömer Faruk Yurtseven’in takımdan sürpriz ayrılığı da kadro planlamasında koç Ergin Ataman’ın elini zora soktu.

Hazırlık maçlarının ve gelecek sezon düzenlenecek Dünya Kupası’nın ön eleme maçlarının da bu dönemde oynanması takımı önemli bir teste tabi tuttu. Fakat takımımızın bu testlerden başarıyla geçtiğini söylemek zor.

Genel hazırlık sürecinden çıkarılabilecek pozitif noktalarının olduğunu belirtmekle beraber EuroBasket öncesi oynadığımız hedef maç niteliğindeki son iki Dünya Kupası ön eleme maçında alınan Letonya ve Sırbistan mağlubiyetleri EuroBasket’e giderken ağızlarda kötü bir tat bıraktı. Bırakılan kötü tadın ötesinde gelecek sene Dünya Kupası’na gitme şansımızı neredeyse imkansız hale getirdi ve oyunumuz ile ilgili bizlere önemli boşluklar gösterdi.

ÖMER FARUK MESELESİ

Ömer Faruk Yurtseven, takımın hazırlık kampına katılıp baştaki maçlara çıkmasının ardından Bormio kampı öncesi NBA sezonuna hazırlanması gerektiğini mazeret göstererek takımdan ayrıldı. Ayrılık kararının, Büyük Britanya ile oynanan ön eleme maçından sonra gelmesi bu kararın aldığı süreyle alakalı olabileceği hissiyatını doğurdu.

Bu hissiyat muhtemelen doğru. Ömer Faruk, alacağı süreyi ve rotasyondaki yerini beğenmediği için ayrılmış gibi görünüyor. Yoksa milli takım kampına daha geç katılma izni olsa da en erken katılıp, çalışmaya başlayan bir oyuncu neden birden ayrılsın?

Burada oyuncuyu ateşe atmak istemiyorum ama ne yazık ki kendisi adına kötü bir kariyer kararı aldığını düşünüyorum. NBA’de zaten fazla süre almayan bir oyuncu. Ergin Ataman’ın da dediği gibi: Hemen hemen bütün NBA oyuncularının milli takımlarına geldikleri bu turnuvada oynayıp baş göstermesi, yazın Amerika’da yapacağı bütün bireysel antrenmanların toplamından onun için daha kazançlı olurdu. Kaldı ki bu takımda net ve son derece önemli bir rolü de vardı.

Artık olan oldu ve biz bu turnuvaya Ömer Faruk olmadan gidiyoruz. İleride ne olur bilinmez ama oyuncunun açık bir şekilde özür dilemediği takdirde gelecekte milli takıma dönüşü zor görünüyor.

ARTILARIMIZ/EKSİLERİMİZ

Önce iyi olandan başlamak gerekirse takımın makul bir oyuncu derinliği olduğunu söylemekte fayda var. 5 dışarıda oynayabilme lüksüne sahip olan nadir takımlardan da birisiyiz. Kadromuzun beraber oynama alışkanlığı yüksek olmasa da kazanma alışkanlığı olan oyunculara sahip.

Başta şu an Avrupa’nın en formda koçu Ergin Ataman, onun üzerine Shane Larkin, Sertaç Şanlı ve Melih Mahmutoğlu gibi EuroLeague’de şampiyonluk elde etmiş oyuncuların varlığını son derece değerli buluyorum.

Buna Alperen Şengün, Cedi Osman ve Furkan Korkmaz gibi NBA oyuncularının getirdiği dinamizmin eklenmesi bizleri tehlikeli bir takım yapıyor. Özellikle Alperen’in hücumdaki maharetlerinin bu turnuvadaki etkisini merak ediyorum. Çünkü modern basketbolda geçerliliğini yitirmeye başlamış olsa da sırtı dönük oyun FIBA turnuvalarında halen efektif bir silah.

Takımın hücumda sahip olduğu çeşitlilik, Ergin Ataman gibi, oyuncuların bireysel yeteneklerini parlatma konusunda maharetli bir koç ile birleşince, takımın hücum yönünün daha ağır bastığını söylemek yanlış olmaz. Ama savunma yapmadan da ilerlemek mümkün değil. Bu da bizi en büyük eksimize götürüyor.

Takımın savunmada vasat bile denemeyecek kadar zayıf oluşu hazırlık sürecinin en alarm veren konusu oldu. Cedi Osman’ın 4 oynadığı ve Alperen Şengün’ün 5 olduğu kadrolardan kamuoyu genelinde büyük bir beklenti vardı ama takımın o düzende hiç savunma yapamadığını gördük. Genel olarak Alperen’in 5 numara olduğu düzenlerin hepsinde savunmada büyük açıklar verdik.

Pota altında tutucu bir gücün eksikliğini azaltacak türden dış savunmacılara da sahip değiliz. Buna ek olarak topa baskı konusunda da varlığımız oldukça sınırlı. Bütün bu unsurlar biraz da yetersiz denebilecek efor ile birleşince Türkiye hemen hemen her maçta potasında 80 sayı gördü. Bu FIBA basketbolu için son derece yüksek bir rakam.

Savunmada rakipleri durduramayışımız takımın hücumunu da kötü etkilemekte. Zira takımın hücum gücü yüksek olsa da yarı sahada hücum akışkanlığımız oldukça düşük. Bu takımın ofansif maharetlerini göstermek için açık alanlara ihtiyacı var ama bu açık alanları yaratacak bir savunma gücü veya topa baskısı yok. Açık alanları yaratacak defansif eforu koymadığımız müddetçe hücum konusunda potansiyelimize ulaşmamız güç.

Yarı sahada yaşadığımız problemler turnuva ilerledikçe çözülebilecek olmakla beraber yine de bir problem teşkil etmekte. Takım içi görev dağılımın tam oturmamış olmasının üzerine bazı oyuncuların bireysel formsuzluklarından ötürü atabilecekleri atışları kaçırmaları da eklenince yarı sahada tutuk gözüktük. Bu çözümsüz değil ama çözmek için bu takımın liderinin kim olduğunu belirlemeye ihtiyacımız var.

Lider En İyi Oyuncu Mudur?

Bence milli takımının son yıllarda yaşamış olduğu en büyük yanılsama mevcut oyuncularına geçmiş büyük oyuncuları gibi muamele etmek oldu. Sürekli Cedi Osman’dan veya Furkan Korkmaz’dan bir Hidayet Türkoğlu veya bir İbrahim Kutluay olmalarını bekledik. Onlar bu rolü 2017 EuroBasket’de ve 2019 Dünya Kupası’nda üstlenemeyince de hayal kırıklığına uğradık. Oysa bu hatalı bir yaklaşım olmakla beraber, Cedi ve Furkan için de haksızlık.

Çünkü bu oyuncuların kariyerleri az önce bahsettiğim örneklerinden son derece farklı. Sadece NBA de oynuyorlar diye hepsini aynı kefeye koymak ciddi bir basite indirgeme. Her Alman NBA oyuncusu Dirk Nowitzki olmadığı gibi her Türk NBA oyuncusu da Hidayet değil.

‘Liderlik etmek’ dediğimiz şey NBA oyuncusu veya takımın en iyisi olmakla alakalı bir durum değil. Bu basketbol kabiliyetinin ötesinde mental yükü olan bir rol. Bu rolü üstlenmek için de önceden böyle bir yükü taşımış olmanız lazım.

Hidayet bunu yapabiliyordu çünkü NBA’de de karar verici rolde oynamıştı. Fakat mevcut oyuncularımız kendi takımlarında bundan çok daha küçük rollerdeler. O yüzden milli takıma geldiklerinde de böyle bir rolü üstlenecek vaziyette değiller.

Şanslıyız ki bu rolün gerekliliklerini iyi bilen ve koç Ergin Ataman ile çalışmış birisi var: Shane Larkin. Anadolu Efes’in arka arkaya EuroLeague şampiyonluklarında başrol oyuncularından birisi olan Larkin, eğer biz ciddi bir başarı istiyorsak hücumdaki liderimiz olmalı. Kaldı ki son derece alçakgönüllü ve iyi niyetli bir oyuncu olması da onu bu rol için harika kılıyor. Eminim turnuva devam ettikçe Shane Larkin’i bu rolde göreceğiz.

KAPANIŞ NOTLARIM

Yazının başında belirttiğim gibi oldukça şanslı bir kuramız var. Zor grup maçlarının sona doğru olması da bizleri çaprazdan gelecek zor bir rakibe karşı da hazırlar nitelikte. Kaldı ki daha hazır olmadığımızı düşünürsek bu son derece ideal bir senaryo. Çapraz grubumuzun Litvanya, Fransa, Slovenya ve Almanya gibi takımlardan oluştuğunu düşünürsek grubu olabilecek en üst noktada tamamlamamız elzem durumda.

Aynı zamanda biraz klişe ama geçerli olan bizim takımlarımızın fazla duygusal oluşundan ötürü başta kolay rakipleri yenip oradan devşireceğimiz pozitif enerji bizler için son derece önemli. Ben turnuvada ilerledikçe daha iyi gözükeceğimizi düşünüyorum. Eğer grubu 1. bitirebilirsek çeyrek final ve ötesinin gayet menzilimiz içinde.

Son olarak turnuvaya dair genel bir bakış atarsam Slovenya ve Yunanistan şampiyonluğun en büyük adayları, Almanya ve Litvanya’nın da kişisel olarak sürpriz madalya adayları olduğunu düşünüyorum. Yetenek seviyesinin yüksek, iddialı takımların bol olduğu son derece zevkli bir turnuva bizleri bekliyor. İzleyicisi için eğlenceli, takımımız için başarılı bir turnuva olması dileğiyle…

Köşe Yazıları Haberleri