Fransa'nın ve İngiltere’nin sol zaferi

İngiltere'deki değişim, Avrupa genelinde sağ siyasetin yükselişine karşı denge unsuru olarak görülebilir ve demokratik değerlerin korunmasında rol oynayabilir.

Fransa, son yerel seçimlerde tarihi bir dönemece girdi. AP Seçimleri’nin Fransız Lider Macron ülkeyi adeta bir kumara sürüklemişti. Ulıusal seçimler yapılacak ve muhtemelen aşırı sağ kazanacaktı. Ancak sonuçlar, beklenen aksine çıktı. İkinci tur seçimlerine göre, Yeni Halk Cephesi (NFP), bir sonraki parlamentoda önde gelen blok olarak ortaya çıktı. Seçimin ardından gelen böylesi bir zafer, sosyalistlerin büyük bir başarısı olarak nitelendiriliyor. Yani, sosyalistler, uzun yıllar süren duraklamanın ardından sahneye güçlü bir şekilde döndüler.

Yeni Halk Cephesi, Komünist Parti, Fransa Boyun Eğmeyenler, Yeşiller ve Sosyalist Parti'den oluşan geniş bir ittifak. Bu ittifak, Fransız siyasetinin sol görüşlerini bir araya getirdi. Seçimlerdeki başarıları, solun Fransa'da hâlâ güçlü olduğunu ve halkın bu değerleri benimsediğini gösteriyor ancak malum Yunanistan’da Syriza’nın, yönetiminin son döneminde yaşadığı koalisyon deneyimi, bir soru işareti olarak ortaya çıkıyor. Yeni Halk Cephesi, aşırı sağ ve neoliberalizme karşı bir yarıştan yenik çıktı.

Oysa, yıllardır kırılgan koalisyonlar yerine merkezi otoritenin güçlendirilmesi şiarıyla beynimiz bir anlamda yıkandığı ve sonuçlarını deneyimlediğimiz ülkemizde, koalisyonların demokrasinin yeniden tesisi için değerli olduğu düşüncesindeyim.

Peki, Fransa'nın yeni başbakanı kim olacak?

Koalisyonun bileşenlerinden Jean-Luc Mélenchon, Fransa Boyun Eğmeyenler Partisi lideri ve radikal solun kıdemli ismi. Marine Tondelier, kuzey Fransa'da aşırı sağa karşı mücadele eden Yeşiller’in lideri.François Ruffin, sosyal adalet mücadelesinde önemli rol oynayan yazar ve film yapımcısıdır. Raphaël Glucksmann, Sosyalist Parti üyesi olup Ukrayna'ya destek konusunda güçlü bir duruş sergileyenler arasında yer alıyor. Laurent Berger, eski CFDT sendika lideri olarak birleştirici bir figür ancak kendisi başbakan olmak istemiyor. Fabien Roussel, Fransız Komünist Partisi lideri ve nükleer enerjiyi savunan bir isim.

Diğer yandan, Avrupa’daki belli başlı gazetelerde, Fransa'nın siyasi durumunu farklı açılardan ele aldı. Público, Macron'un erken seçim çağrısının Le Pen’in partisini üçüncü sıraya düşürdüğünü ve büyük zaferin beklenmedik sol ittifakın olduğunu belirtti. Libération, Fransızların cumhuriyetçi değerleri koruyarak aşırı sağcı bir hükümeti reddettiğini vurguladı Le Figaro, seçimden değişim uman Fransızların, kendilerini kötü bir statükoda bulduğunu ifade etti. Corriere della Sera, Yeni Halk Cephesi’nin başarısına rağmen Fransa’da uzun süreli merkezi bir hükümet kurulamayacağını öne sürdü. Zeit Online, Macron'un büyük bir koalisyon kurmaya çalışabileceğini ve bunun parlamentoda nispi bir çoğunluğa ulaşabileceğini belirtti. The Daily Telegraph ise NFP'nin planlarının ekonomik kriz yaratabileceği uyarısında bulundu. Özetle, beklenmedik siyasi zafer, Avrupa’nın da kafasını karıştırmış durumda. Elbette, sadece sonuç üzerinden yorum yapmak için erken olduğunun da altını çizmek gerekir. Yani, yukarıda değindiğim hiçbir isim, solun belirlenmiş kalıplarına sığmayacak nitelikte. Bu durum, koalisyonun devamında önemli bir etkiye de sahip olabilir.

Koalisyon süreci

Fransa'da siyasi sistem değişiyor. Üç ana blok (sol, aşırı sağ ve merkez) ve merkez sağ bulunuyor. Hiçbir partinin çoğunluğu sağlayamadığı parlamentoda, koalisyon kurma süreci yaşanacak. Macron, bir uzlaşma dönemi çağrısı yapacak. Burada kesin olan tek durum şu: Fransa'nın daha güçlü bir parlamenter sisteme geçiş yapıyor. Yeni dönemde, siyasi güç Macron'dan çekilerek yeni hükümeti yönetecek isme doğru kayacak. 2027'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması beklenmeyen Macron’un giderek önemsizleşen bir siyasi figür haline gelebilir, diye de düşünen bir kesim mevcut. Diğer yandan Fransa'da seçmenler, koalisyonların farklı partilerin çıkarlarını dengelemek zorunda kalması nedeniyle etkili politikalar üretemediğine inanıyor. Bu nedenle, yeni dönemde kurulacak olası koalisyon hükümeti, halkın güvenini kazanmak için büyük çaba sarf etmek zorunda kalacak. Fransa'nın daha parlamenter bir sisteme geçiş yapıyor olması, bu güvensizliği aşmak için önemli bir adım olabilir, ancak bu süreçte koalisyonların başarıyla çalışması ve istikrar sağlaması kritik önem taşıyacaktır.

Avrupa Birliği'nde yükselen sağ siyaset

Fransa'da aşırı sağın yenilgisi, Avrupa genelinde yükselen sağ siyasetle tezat oluşturuyor. Polonya, Macaristan ve İtalya gibi ülkelerde sağcı hükümetler güç kazanırken, Fransa'da solun zaferi, Avrupa'da demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerin korunmasında önemli bir rol oynayabilir. Fransa'da olası bir sol ittifakın başarısı, Avrupa'da sağ siyasetin yükselişine karşı bir umut ışığı olarak görülebilir. Bu zafer, Avrupa'daki diğer ülkeler için de ilham verici olabilir ve demokratik değerlerin korunmasında önemli bir rol oynayabilir. Elbette yine bir not, her ülkenin seçimlere katılımından göçmen politikaları ve ekonomi politikalarına kadar bir skalada iç dinamikleri farklı saiklerle işliyor.

İngiltere’de İşçi Partisi zaferi

İngiltere'deki son ulusal seçimler, siyasi dengeleri sarsan bir etki yarattı. İşçi Partisi, uzun süredir devam eden Muhafazakâr Parti iktidarına karşı önemli bir zafer kazandı. Bu sonuç, İngiltere'de sol siyasetin yeniden canlandığını ve halkın değişim isteğini gösteriyor. Yeni hükümet, Brexit sonrası dönemde ekonomiyi canlandırma, sosyal adaleti sağlama ve uluslararası ilişkilerde daha dengeli bir politika izleme vaatleriyle seçimi kazandı. İngiltere'deki seçim sonuçları, Avrupa'da sol siyasetin yeniden güç kazandığını ve halkın değişim istediğini göstermesi bakımından Fransa'daki gelişmelerle paralellik taşıyor. İngiltere’de son seçimler, siyasi dengelerde önemli değişikliklere sahne oldu. İşçi Partisi lideri Keir Starmer, partiyi merkeze çekerek önemli bir strateji değişikliği gerçekleştirdi. Bu değişiklik, Time ve Sun gibi sağcı gazetelerin seçimden önce İşçi Partisi’ni desteklediklerini açıklamasıyla dikkat çekti.

İşçi Partisi, 2017’de Jeremy Corbyn’in aldığı %40’lık oy oranının altında kalarak, önceki seçimlere göre çok küçük bir oy artışı sağladı. Ancak yüzde 34’lük oy oranı ile meclisin %65’ine sahip oldu. Bunların nedenleri arasında muhafazakarların kötü yönetimi ve artan hoşnutsuzluk, oyların Reform UK gibi aşırı sağcı partilere kaymasını da engellemek amacıyla sistemin İşçi Partisi’ni desteklemesine yol açtı. Bu strateji Reform UK’nin oyların %14’ünü almasını engelleyemedi ve aşırı sağın yükselişi seçimlerden güçlenerek çıkmasını sağladı.

Yine de, İngiltere'deki bu değişim, Avrupa genelinde sağ siyasetin yükselişine karşı bir denge unsuru olarak görülebilir ve demokratik değerlerin korunmasında önemli bir rol oynayabilir.

Türkiye’de, her ne kadar geçen yıl büyük bir hayal kırıklığı oluşsa da, yerel seçim sonuçları dünya siyasetinde bir örnek niteliğinde.

2024 seçim yılı, biraz değişik bir yıl oluyor, değil mi?

Köşe Yazıları Haberleri