2010 – 2011 yılları arasında, yakınlarını siyasi ve faili meçhul cinayetlerde kaybetmiş ama bir arada durmayı başarabilmiş 28 aile olarak Toplumsal Bellek Platformu dediğimiz çatımız altında TBMM’ye, faili meçhul cinayetler konusunda ne yapabiliriz diye -parti ayrımı gözetmeksizin- Meclis Grupları’ndan randevu alarak bir görüşme sürecine girdik.
Bu görüşmeler çerçevesinde toplu olarak iki defa TBMM’ye gittik. Bir not, her ikisinde de MHP bize randevu vermedi. Randevularımızda, siyasi cinayetlerdeki zaman aşımına dikkat çekmeyi ve de mecliste belki “İnsan Hakları Komisyonu” nun altında kalıcı olabilecek bir “Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu” kurulmasını da önerdik.
Bu süreç zarfında, faili meçhul cinayetleri araştırma önergesi yanılmıyorsam 22 defa TBMM’ye geldi. Hatta, ne hikmetse, bir önergeye MHP de destek verdi. Sonra bilin bakalım ne oldu? Bu önerge reddedildi. Ardından Türkiye, referandum, Başkanlık Sistemi’ne geçiş, bitmeyen seçimler, Suruç’tan 15 Temmuz’a giden bombalarla dolu süreç ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de dahil olmak üzere fırtınalar sürecine girdi. Artık kimin umurundaydı faili meçhul siyasi cinayetler?
İlk görüşmemiz Ergenekon davalarının olduğu süreçteydi. O dönem Meclis Başkanı olan Mehmet Ali Şahin ile TBMM Başkanlığı’ndaki görüşmede, gözlerini önce yukarı dikerek “Meclisin üzerinde de bir karanlık var, bizim iktidarımızda bu karanlığı çözeceğiz” dediği aklıma kazınmış misal.
Bu karanlık kavramının memleketin üstüne çökmüş ve memleketin de ruh halini tanımlayan bir kavram olduğunu düşünürüm. Önce şöyle başlar, “bir karanlık var”, “üstüne gitmeyin”, “Bakın, bunlar üst üste giden ihmaller zinciri – insan hatası”, “arkadaş bir hata yapmış, sizinle ilgili değil”… Ve o zincirin içinde her daim ya sistemin içinde ya da sistemin derinin yer alan bir isim: Mehmet Ağar. Ve de evimizin salonunda kendisiyle annem arasında geçen o konuşmanın Haziran 2021’ye yansıması: yıkılamayan duvar ve çekilemeyen tuğlalar…
Bundan 4 yıl kadar önce 2017 yılında Umut Davası’nda yeniden yargılanma süreci başladı. Yani, 10 Mayıs 2017’de, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, sanıklardan Hasan Kılıç, Yusuf Karakuş ve Mehmet Şahin’in avukatının bireysel hak ihlali olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nde başvurması üzerine yeni bir dava süreci başladı.
AYM bu sanıkların müdafi yardımından yararlanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Yerel mahkeme de sanık avukatlarının başvurusu üzerine AYM kararı gereği infazlarının durdurulmasına ve yargılamanın yenilenmesine karar verdi.
Halen Ağır Ceza Mahkemesi’nden tebligat gelmeye devam ediyor. 5 Ekim’de bir duruşma daha var mesela. Firari sanık, kırmızı bülten ile aranan Oğuz Demir – yani bombayı koyan şahısın duruşması ana davadan ayrılarak devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Emniyet kayıtlarında Oğuz Demir’in Avustralya’da olduğu belirtilen haberler de Alican Uludağ’ın Ankara Gazetecisi sitesinde de yer aldı.
Bu yazıyı yazarken, dava hakkında doğru bilgi derlemek adına haberleri taradım.
2017 yılında şöyle demişim GazeteDuvar’a verdiğim mülakatta: “Gerçeğin üzerinde katmanlar var ve o katmanlar çeşitli güç savaşlarında yeniden birbirine giriyor. 17-25 Aralık'tan sonra polislere ilk operasyon yapıldığı dönemde cemaat, Tevhit Selam soruşturmasının açılmak üzere olduğunu ve mevcut MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, o dönem Uğur Mumcu cinayetinin arkasında olduğunu iddia ediyordu. Hatta sosyal medya üzerinden babamın katillerinin bulunması konusunda onlara destek vermediğimiz için saldırı başlatmışlardı.
Biz aile olarak herhangi bir delil olmadığından konuyla ilgili yorum yapmamayı seçmiştik. Daha önceki yıllarda da cemaat tarafından Ergenekon Davası’nda neden taraf olmadığımız sorgulanıyordu. Biz o davaya müdahil olmamayı seçmiştik. Şimdi de ortada başka bir güç savaşı var muhtemelen ve ilerleyen zamanlarda da bunun sonuçlarını göreceğiz.”
Yine 2010 yılında, Siyaset Meydanı’nda, Umut Davası’nı başlatan dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan devletin içinde bir takım uyur örgütler olduğunu ve de bunların uyandırılabileceğini söylemişti. “Kim uyandırıyor onları?” soruma net bir yanıt almamıştım.
En derin finans ağlarıyla birbirine bağlı ve türlü kirli örgütlü, karmaşık işler gündemimizin ortasına oturdu. Bu güç savaşının bir kazananı olacak elbet, ama ya faili meçhul cinayetler ve bunların nedenlerini gerçekten öğrenecek miyiz?
Biz, Mumcu Ailesi olarak, süreci izlemeye ve de sukünetle davranmaya devam edeceğiz. Benzer şekilde Kutlu Adalı Davası’nı da takip etmeye devam edeceğiz. Ve de gerçekten tüm karanlıkların aydınlatılacağına dair umudumuzu tüm karamsarlıklara rağmen diri tutma inancımızı da ayakta tutacağız.
Bunu, bir türlü kabuk tutamayan yaramızdan sürekli kanatılmamıza rağmen yapmaya devam edeceğiz.