O günü hiç unutmuyorum. Ankara’nın sevmediğim sıcak yüzünde, İstanbul’a bilet arıyorum. Telefon çaldığında ilk tepkimi dün gibi anımsıyorum Metin Uca beni niye arasın? Kesin yine adresi bulamadı, ondan arıyor diye geçirdim içimden ‘’Buyurun, her book’a maydanoz Berna Can ben ‘’ diye açtım bir kahkahayla. Metin Uca ve Özlem Kumrular’ın kitap ismi bu. Nereden bileyim gergin, sinirli, üzgün. Metin abi ‘’Özlem’den haberin var mı Berna? diye girdi konuşmaya. Yok, yoktu çünkü… En son iki hafta önce konuşmuş, bu sene geziye katılamayacağımı söylemiştim.
‘’Özlem kaza geçirmiş Berna, yoğun bakıma almışlar ve durumu iyi değil. Bilmek isteyeceğini düşündüm. Neredesin sen şimdi, ben fırsat yaratıp gitmeyi planlıyorum. Beraber gidelim dilersen, iş durumun ne onu söyle bana ya da ben senin için müsaade isteyeyim. Özlem’e iyi gelirsin sen’’
Özlem’e iyi gelirim ben! Ben, iyi gelirim Özlem’e… Şimdi bana kim, ne iyi gelecek peki?
Uluslararası ilişkiler okumak benim hayattaki ikinci inadımdı. Tarih bilginiz eksikse ya da bir ülkenin dününü bilmiyorsanız içinde olduğunuz bugünü ve yarını doğru okuyamaz, yorumlayamazsınız. Osmanlı tarihi kimden en ince öğrenilir ki diye düşünmeye gerek yok. Özlem Kumrular var diyor İrem, ‘ o anlatsın sen bir gör ama fakülteniz başka. Yine de sen bir konuş Özlem hocayla o bir yol önerir belki ‘ İrem… İrem kim mi, İrem şimdi Porta Riko’da. Özlem hocanın verdiği destekle gidip hayatını başkalaştırmış özel bir kişi. Bu yazıyı okuyacağına eminim, o yüzden teşekkürler İrem.
Telefon etme cüretinde bulundum ben Özlem Kumrular’a. Hani uygunsa, beni dersine kabul eder mi diye sormak için. Bugünkü aklım olsa dersliğinin kapısında yatardım. ‘’Sen yarın bir gel bakalım güzel sesli kadın’’ dedi bana. Gitmez olur muyum, gittim. ‘Ortaköy iskeleye gel ama saat 17 uygunsa?’.
O iskeleden öyle bir kadın geçmez, geçmemiştir ve bir daha geçmeyecek!
İlk uzaktan gördüğümde fotoğraflarındaki gibi nasıl olur ki demiştim. Saçlarının rüzgarda dalgalanışını nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Belki şöyle; saçları suyun üstünde yürüyormuşçasına dalgalanıyordu. Kızıldı hep, tanıdığım günde kızıldı saçları. Aklımın kıvrımlarından ilk Nazım’ın Karıma Mektup şiirindeki o dizeleri geçiverdi.
Sarıldı bana ‘ gel bakalım yoğun ve güzel kadın, ne istiyorsun Özlem Hoca’dan ‘ diye sımsıkı sarıldı. Bana annem öyle sarıldı mı, pek hatırlamıyorum. Bana *Kayseri-Rum’u, bana *(2) Devlet-i aliyye’i anlatmanızı hocam’ ’deyiverdim.
Yanıtı, o şen kahkaha…
Hala kulaklarımda çınlar. Onun ifadesiyle onu ikna etmeme sebep, çoğu kişinin Fatih Sultan Mehmet olarak bildiği II. Mehmet ‘in yazışmalarında kullandığı asıl adı ve Osmanlı’ya ait tek terim olan Aliyye’yi kullanmam yeterliydi. Kaç dil bildiğimi sorduğunda ( karşımdaki 9 dil biliyor ) biraz utandım. Bilmediğini söylemeyeceklerden hiç olmadım ‘ İngilizcem iyidir hocam, Rusça öğrenmeye yeni başladım, Osmanlıca ’ya aklım çok basmadı ama kaynak taramam gerekirse anlayana kadar vazgeçmem’ dedim. Hiçbir zamanda vazgeçmedim.
Özlem Kumrular bana inanmanın hayatta başarmanın yarısı olduğunu öğretti.
Ondan, sizin dizilerden tanığınız Hürrem Sultan’ı, Fatih Sultan Mehmet, II. Mehmet ya da Kayser-i Rum mu demeli hepsinin aslını öğrendim. Koca bir kitabım var aslında biliyor musunuz, basmaya asla cesaret gösteremediğim. Ben II. Mehmet’in neden ölmüş olabileceğini üzerine bir teori buldum. Hem de onun sayesinde. Buradan da yazamam ki artık ‘aramızda sır olarak kalsın ama haklı olabilirsin’ dediği günü hiç unutmam. Özlem hocam Osmanlı mutfağında da uzmandı. Atölyeler düzenledi, söyleşiler verdi. Sırrımızı tuttu ama ta ki ben yazacağım güne dek bekleme şiarıyla.
Ah ne sır bilen, ne kahraman kadındı!
Tarihten, şiirden, sanattan, müzikten, hayattan ve şaraptan ve en çokta kadınlık hallerinden anlardı. Ben şiire çok tutkundum o zamanlar, sene 2011.Kendimce yazardım da. Bir keresinde hiç unutmam ‘hocam şunu bir okur musunuz’ diye ona saçma sapan bir mısra göndermiştim. Saçma sapan çünkü Özlem Kumrular şiir de çevirirdi bilir misiniz? Bilmezsiniz, dostlarına cömertti, onlar bilebilir belki. Şiir akşamlarına giderdik beraber, gözlerimiz illaki ıslanırdı gecenin sonunda. Bir gün İstiklal ’de koluma girip ‘biz şimdi buraya geldik ya aslında yaşamın kendisi bir şiir Berna bu sözümü sakın unutma, söz ver bana’ demişti. Verdim ama sözümde durabildim mi bilmiyorum. Duramadım bana kalırsa, şiir gibi yaşayamadım. Şimdi karşımda olsa ona söylemek istediğim tek şey:
Hani hayat şiirdi, tragedya gibi niye gittin?
Saçlarımı kızıla boyamayı, tarihi, şiiri, insaflı bir muhalif olmayı, entelektüelin asıl tanımını ve bu ömrü hak ettiğince yaşamanın anlamını ondan öğrendim. Çok isterdim kızıl saçlarına dokunup, uyan be Rapunzel uydurma, Don Kişot’sun sen, yel değirmenlerini dev ve çirkin kadınları prenses olarak algılayan tek kişi. Lütfen uyan Donquijote… Lütfen! Kibar bir kadın olmamı isterdin hep, lütfen diyorum bak, duyuyor musun beni?
İkinizde çekip gittiniz. Metin abi de yok şimdi. Özlem’e iyi geleceğimi bilen tek adam da gitti. Ona mı üzüldün sen yoksa? Yaşasaydı ‘ Özlem duymasın’ derdi. Duyurmadık ki biz sana, uyuyordun sen. Metin abi de ellemeyin, uyusun derdi. Buluştunuz mu? Metin abi beni sana getiremedi özür dileriz. Hani herkes sevdiğinin başında kutsal kitabını okur ya ben gelsem sana ‘ kalbimin kızıl saçlı bacısı’nı ’okuyacaktım. Biliyordu Uca, okusa okusa Berna ezberden, içten ve saygıyla okur Özlem’e uyanıverirdin belki…
O gün değildi, o gün olmadı ama bugün müsaadenle; Metin abi beni bağışla. Sana da kırgınım. ‘’Nereye be!’’ Diye bağırdım arkandan, duymadın! Duydun mu yoksa?
--*(3)
‘’Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...’’
*(1): Kayser Roma, Bizans ve Alman imparatorlarının kullandıkları unvan olup, Fatih Sultan Mehmet kendisini Roma İmparatorluğu’nun tek varisi sayarak “Kayser-i Rum” (Roma Kayseri) unvanını kullanmıştır.
*(2) Devlet-i Aliyye Osmanlıca bir kelimedir ve "büyük devlet" anlamına gelmektedir. Osmanlı Devletine has bir tamlamadır ve Osmanlıyı tarif eder. Osmanlıca eserlerde ' Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye' Osmanlı devletinin lakabıdır.
*(3): Nâzım Hikmet'in tarihsiz bir mektupla karısına gönderdiği şiir
Özlem Kumrular Kaynakça isterdi. Bu yazıyı o düzende yazmam gerekti. Bu mektuptan geçirir miydi beni bilmem ama iyi ki ömrümden geçti.