İktisatçıların büyük kapışması

Heterodoks iktisatçılar ile ortodokslar. Başka bir ifade ile Post Keynesyen akım ile anaakım iktisatçılar arasında. Biz gazeteciler, ekonomi ile ilgilenenler sıkı takipteyiz. Aslında çok faydalı bir tartışma bu bence. Ezberlerimizi, kabullerimizi test ediyoruz. Fakat asıl faydası geleceğe… Muhakkak 6’lı masa partilerinin ekonomi ekipleri de izliyordur. Zaten tartışmalar zaman zaman onları da kapsadı.

“Büyük kapışma” lafını, biraz abartılı bulanlar olabilir ama tartışmayı yakından izleyenler hak verecektir. Sosyal medyayı, özellikle iktisatçıları izleyenler farkındadır. İktisatçılar, ekonomistler (ben de ikisini ayırıyorum ☺) arasında çok sert bir tartışma son günlerde biraz hız kesse de devam ediyor. Hani, denilir ya, kıran kırana… Sanırım tarihimizde kamuya açık mecralardaki en tansiyonlu ve kapsamlı tartışmayı izliyoruz. Yer yer itham ve takipten çıkma, bloke etme gibi tutumlara da varıyor. İki kesim arasında geçiyor esas itibariyle… Heterodoks iktisatçılar ile ortodokslar. Başka bir ifade ile Post Keynesyen akım ile anaakım iktisatçılar arasında. Biz gazeteciler, ekonomi ile ilgilenenler sıkı takipteyiz. Aslında çok faydalı bir tartışma bu bence. Ezberlerimizi, kabullerimizi test ediyoruz. Fakat asıl faydası geleceğe… Muhakkak 6’lı masa partilerinin ekonomi ekipleri de izliyordur. Zaten tartışmalar zaman zaman onları da kapsadı. İyi Parti’nin ekonomi kurmayı Prof. Bilge Yılmaz’ın bazı sözleri, DEVA’nın liberal programı tartışmada kapsandı. Dolayısıyla asıl bu alanda fayda üretmesi beklenir de ne kadar üretebileceğini henüz bilmiyoruz.

Şunu demek istiyorum; kısmetse AKP – MHP ittifakını gönderiyoruz. Yeni bir hükumet olacak. Muhtemelen CHP’nin ana aktör olduğu bir hükumet… Ama ne CHP’nin ekonomide tam olarak nasıl bir program izleyeceği, ne 6’lı masa koalisyonu olursa nasıl bir program uygulanacağı çok net değil. CHP liderliği birkaç kez neoliberal politikalara karşı olduğunu ilan etti. Sosyal destek programları açıkladı. Kamulaştırmalar olacağı belirtildi. Ama bunlar bütünlüklü bir sosyal demokrat program olarak belirmedi. Daha çok AKP’nin yaptıklarına karşı bir söylem geliştirme ihtiyacı kaynaklı olduğu izlenimi verdi.

Tartışmanın diğer önemli bir tarafı… Ağırlıkla genç bir ekip (ekip derken bir anlayış çevresi olmaklığı kastediyorum) olmaları, Ege Cansen’in “profesyonel solcu” yakıştırmasında olduğu gibi bazı önyargılara neden olsa da benim gördüğüm, heterodoks iktisatçıların program – krize çözüm önerileri, görüşleri sol bir ‘yer’den kalkarak gelmiyor. Aksine sol düşüyor ama iktisat biliminin içinden kalkıyor. Kabalaştırarak söylersem; “biz sol eğilimliyiz, halkı severiz, o zaman halka çok verilmesi iyidir” gibi bir pozisyon sözkonusu değil. Bizatihi iktisat içinde daha dengeli bir gelir dağılımının sağlıklı ekonomik büyümenin temeli olduğunu savunuyorlar.

Herkes hatırlayacaktır, tartışma iki ana konu üzerinden başlayarak gelişti: Birincisi enflasyonla mücadele anlayışı, ikincisi de ücret artışları talepleri… Anaakımdan bazı iktisatçılar, (örneğin Prof. Özgür Demirtaş) bizzat bu artışların “yaratacağı” enflasyon üzerinde durdu. Bu görüşler mantıki sonuçlarına yürütüldüğünde ücret maaş zamlarının kısa sürede geri alınacağı için bu tür taleplerin yersizliğine, boşunalığına çıkıyordu. Eğer mesele enflasyonla mücadele etmekse kararlılıkta bir gedik açılması anlamına gelen bu tür taleplere karşı kamunun sıkı durması gereğine işaret ediyordu. Yine ortodoks iktisatçıların enflasyona karşı temel önerisi acil, yeterli faiz artırımıydı. Bu yolla talebin baskılanması, ekonominin soğutulmasıydı. Peki bu işsizliği artırmaz mıydı? Evet. Anaakım buna da işte sineye çekilmesi gereken “krizin faturası” diyordu. Anaakımda işsizliğin belirli bir orana artması, enflasyonla mücadelenin kaçınılamayacak sonucu, gereği gibi görülüyor. Heterodoksların temel itirazı da burada ortaya çıkıyor: Hayır diyorlar, tam tersine işsizlik azalırsa, talep canlıysa üretim sağlıklı şekilde artar, sermaye yoğun ürünlere talep artar, önce üretim maliyetleri, ardından enflasyon düşer. (Tartışmanın temel başlıklarının daha iyi anlaşılması için Dr. İlhan Döğüş’ün görüş ayrılıkları tablosunu sayfada bulacaksınız.)

Ben bu tartışmada heterodoks iktisatçılara daha yakınım. Kapitalizm içi seçenekler sözkonusu olduğunda geldiğim yer şurası: Dengeli bir gelir dağılımı, canlı bir talep, iç – dış talep seviyelerinden kopmamış ama hep bir tık yukarıda verimli, teknoloji yoğun, doğru kompozisyonlu, planlı, kamunun içinde olduğu bir üretim yapısı… Ama hiç böyle olmadı. 30 yıldır ekonomiyi takip ediyorum. Kapitalist hırs, bulduğu her kaynağı soğurdu. Talebin bir ekonomik fonksiyon olarak desteklenmesi mümkün olmadı. Krizlerden krizlere yuvarlanıp durduk. İşte bu nedenle bu tartışmayı önemsiyorum. Belki önümüzdeki dönem hükumet programlarına bir etkisi olur diye umuyorum.

Bu tartışmada üslup eleştirisi çok yapıldı. Bana kalırsa güzel vicdanlı, düzgün insanlar da arada kırıldı. Çoğunlukla anaakım iktisatçılardan tartışmadan çekilenler oldu. Gerek bu üslup sorunları gerekse heterodoks iktisatçıların genel tutumları üzerine Doç. Dr. Baki Demirel ile konuştum. Kendisine sorular gönderdim. Ben araya kendi görüşlerimi de sıkıştırdığım için sorular biraz uzun oldu. Baki Hoca da (sağolsun ☺) çok kısa cevaplar verdiği için “cevaplardan daha uzun sorulu” röportaj abukluğu çıktı ortaya. Bunun için özür dilerim. Hocaya sorularım ve cevaplarım aşağıda.

Bir süredir sosyal medyada (Dr. İlhan Döğüş’ün sınıflandırmasını baz alırsak) heterodoks (Post – Keynesyen, Marksist) iktisatçılar ile anaakım (Yeni – Keynesyen, klasik) veya Ortodoks iktisatçılar arasında sert bir tartışma sürüyor. Bu tartışmanın esası nedir? Okurlarımız için bir özetleme yapar mısınız?

Çok temel bir cevabı var aslında bu tartışmaları başlatmamızın nedeni olarak. Nasıl bir politika tasarımı ile daha eşitlikçi, refahın topluma yayılmasını sağlayarak kalkınmış bir ülke olabiliriz. Daha özünde ise işsizliği daha fazla artırmadan enflasyonla mücadelenin yolları var mıdır? Biz alışılagelmiş para politikası altında enflasyonla mücadelenin daha fazla işsizlik ve yoksulluk yaratacağını söylüyoruz. Ortodoks iktisatçıların söylemleri de bu ifademizi destekliyor aslında. Biz buna karşıyız.

Çok fazla üslup eleştirisi yapıldı. Karşılıklı bloke etmeler izledik. Tartışmanın, akademik olmaktan çıktığı, karşılıklı ithamlarla öğretici faydasının azaldığı görüşüne katılır mısınız?

Katılıyorum. Bize karşı çok agresif davrandılar. Sanırım statükolarını bozduk. Yani onları eleştirilebilir hale getirdik. Sermaye yanlı politikaların alternatifi olabileceğini gösterdik ve yüzlerine aynayı tutunca birçoğu bu tartışmalardan uzaklaştı. Belki evet daha yumuşak olabilirdik söylem olarak ancak bu sefer tartışma olmaz ve bizi yok saymaya devam ederlerdi.

AKP dönemini varlıklı kesimlere büyük bir servet transferi olarak, kamu ekonomisinin vahşi ve dejenere tasfiyesi olarak izledik. Çok fazla yolsuzluk yapıldı. Kamu kaynakları iktidar yanlısı çevrelere akıtıldı. Kurumlar etkisizleştirildi, itibarları aşındı. Başka birçok yapısal arıza sayılabilir. Ama şimdi seçime gidiliyor. Yeni bir hükumetin haliyle yeni bir ekonomik program uygulayacağı beklenti iken bu politikaları etkileme yönünde bir fayda üretmesi, tartışmanın buna odaklanması daha doğru olmaz mıydı?

Biz ama mevcut ekonomi politikaların eleştirisini çok fazla yaptık. En temelden bu politikaların 2002’den beri belli bir amacı olduğunu ve uygulanan politikaların rant ekonomisi olduğunu ifade ettik. Ortodoksların buna alternatif diye sundukları politika önerileri de aslında rant ekonomisinin devamıdır. Tartışma buradan çıktı. Başka bir alternatif varken, bunu biliyorken biz mecbur muyuz rant ekonomisinin başka biçimini kabul etmeye.

Bugünkü hükumete en kapsamlı eleştiriler heterodoks iktisatçılardan beklenirdi. Ama benim izlediğim bu iktisatçılar, anaakım’ı tartışmaya, bu kesim iktisatçıların çelişkilerini bulmaya çok fazla odaklandı ve hükumetin yanlışlarına eleştiri alanını boş bıraktılar. Hatta hükumetin bazı kararlarının – KKM gibi – kısmen doğru olduğunu savundular. Bu iki durum (eleştiri alanının boş bırakılması ve KKM görüşleri) olağanda en muhalif düşmesi gereken sizlere (çok aşırı ve saçma mantık yürütmeleriyle) hükumeti savunduğunuz eleştirilerine yol açtı. Bu yanlış çıkarımlar konusunda daha fazla kaygılanmanızı beklerdim ama olmadı. Sizin değerlendirmeniz nedir?

Bu konuda etik davrandığımızı düşünüyorum. Memleket ekonomisini KKM’ye sürükleyen süreci ve politikaları başından itibaren bizim kadar eleştiren yoktur. Ancak KKM’nin alternatifi en başta sermaye kontrolü idi mesela. Maliye politikalarını merkeze alan politika çerçevesi idi. Emekten yana vergi politikası idi. Kamunun nihai iş veren olmasıydı. Yani bizi KKM’ye götüren süreç 2019’dan ya da 2018 den başlamadı. Memleket ekonomisini kurumlarını döviz borcuna saplayan, ekonomimizi dövize ve ithal girdiye bağımlı hale getiren politikaları yok sayamayız bu süreçte. Ancak Ortodoks iktisatçılar o dönemi başarılı buluyorlardı. Şimdi eleştiriyorlar. KKM olmasa kur nereye giderdi sorgusunun cevabı yok. Alternatif uygulamayı Arjantin yaptı faiz artırarak durdurabildi mi kurun ateşini tek başına?

Üslup eleştirilerine ne diyorsunuz? Anaakım iktisatçılar çevresinde kısmen kibirli, üstenci, incitici tutumları izledim. Ama heterodoks iktisatçılar çevresine de böyle çok fazla eleştiri yapıldı. Yakın iktisatçılardan da geldi. Mesela Çiğdem Boz Hoca, mesela Dr. Cüneyt Akman, Prof. Dr. Ensar Yılmaz. Bence de tatsız bir söylem hâkim oldu tartışmaya. Dr. Döğüş, diğerlerinin çelişkilerini yakalamaktan görüşlerine güvenini artıran bir hoşnutluk hissini değil, rakibinin sırtını yere vuran hırslı güreşçi hazzı yansıtıyor sanki. Görüşlerinizi beğenmediğimiz kimselere bunu ifade etmenin bin bir yolu var. “Bu dediğiniz şu şu nedenle yanlış” da diyebiliriz. Elimizdeki belgeyi rulo yapıp kafasına da vurabiliriz. Çok geniş bir davranış biçimi skalası var. Neden sert üslup benimseniyor?

Aslında burada İlhan Döğüş'ün söz hakkı olmalı. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorum bu söylemlerle.

Ben de Türkiye’nin kritik bir eşikte olduğunu düşünüyorum. Bilimsel araştırmalara göre bu hükümet seçim yenilgisiyle gönderilemezse, Türkiye en az 20 – 30 yıl sürecek, karanlık, bağnaz, totaliter – faşist bir döneme girecek. Peki sizler neden enerjinizin daha fazlasını anaakım tartışmasına yoğunlaştırıyorsunuz? Sizin için hangisi daha önemli? Durumda AKP’nin ganimetçi sisteminin halka gösterilmesi daha önemli değil mi? Mesela iktidar yıllarında konut sahipliğini dramatik biçimde düşüren AKP, seçime üç kala dar gelirliye konut kampanyası başlattı. Anaakım iktisatçılardan birçoğu, birçok yönden bunu tartıştı. Heterodoks iktisatçılar pek az ilgi gösterdi. Bu kampanyanın özünü, esasını bize anlatmadılar. Burada bir öncelik sapması görünmüyor mu?

Ortada bir sosyal konut projesi olmadığını söyledik zaten. Rant ekonomisine karşı birden fazla konut sahipliğine karşı politikalar uygulanmadan ve emekçi gelirleri yükseltilmeden bu uygulamanın çok da başarı şansı yok. Öte yandan doğru tarafları da var, 20 yıl krediyi bugün hangi özel banka verir dar gelirli kesime. Doğru bulduğumuz işlere de yanlış dememizi bekliyorsanız kusura bakmayın bunu yapamayız.

Köşe Yazıları Haberleri