Çok değerli Kısa Dalga okuyucuları, dış politika muhabirliği ve ardından siyaset muhabirliği derken yaklaşık altı yıldır da Türkiye’yi kıskacına alan vahşi madencilik, yağma-talan madenciliği, bir başka deyişle sömürge madenciliği konularına yoğunlaşmış bulunuyorum.
Bundan böyle gücüm yettiğince ve kapasitem ölçüsünde bu sütunlarda, sömürge madenciliği ağırlıklı olarak çeşitli konularda görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.
Sizlere İliç-Çöpler Faciası üzerine hazırlamış olduğum bir dosya habercilik çalışmasıyla merhaba diyorum.
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nin çöken liç sahası, Türkiye’deki sömürge madenciliği için yeni bir dönüm noktasıdır. 2019 yılında Kazdağları’nda yaşanan Alamos Gold faciasını ilk dönüm noktası olarak kabul edersek, İliç-Çöpler Faciası ikinci önemli dönüm noktasıdır. İliç-Çöpler Faciası, bir iş kazasından çok daha büyük boyutları olan ve Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren stratejik bir yanlıştır.
Ne yazık ki facia sonrası Hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalar, kamuoyuna gerçekleri anlatmaktan ziyade gerçekleri saklamaya yönelik oldu. Sanırsınız ki, Karadeniz’de yoğun yağışların ardından bir heyelan olmuş, devlet erkanı da gelmiş enkazı kaldırmak ve yaraları sarmak için canla başla çalışıyor.
Siyanürlü Çöpler Altın Madeni’ne kapasite artışı onayını veren eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Komisyon onaylamış” diyerek sorumluluktan kaçmaya çalışırken, Erzincanlı eski TBMM Başkanı Binali Yıldırım ise çöken liç alanında kimyasal olmadığını söyleyerek kamuoyunu yanıltabiliyor.
Oysa yaşanan, adına “altın madeni” denilen bir ekokırım merkezinde, üst üste yığılmış 257 metre yüksekliğindeki milyonlarca tonluk “siyanür liçleme sahasının” çökmesidir. Çöken esasen birilerinin yağma-talan sistemidir. Çöken adına “Altın Madeni” denilen açık hava kimya fabrikasıdır. çöken nükleer reaktör atıklarıyla eş tutulan bir ekokırım merkezidir. Çöken milyonlarca insanın hayatı pahasına rant peşinde koşan vurguncu sistemdir.
Çöpler’de 123 milyon dolar için 9 insanımız canından oldu.
Çöpler de çöküşün ilk işaretlerinin ortaya çıkmasından itibaren şalteri indirebilmek için tam 7 saat ABD’den gelecek talimat beklendi. Yani insanlarımızın canı ABD’den gelecek talimatlara bağlıydı.
İliç-Çöpler Faciası üstü örtülemeyecek kadar büyük bir felakettir. Yazı dizimizde bunun detaylarını okuyacaksınız.
19'u çalışır durumda
İliç-Çöpler’de patlayan bir saatli bombaydı. Ancak ne yazık ki bu sadece bir tanesi. Bugün Türkiye’de ne yazık ki 19’u çalışır durumda, 3 tanesi de kurulmak üzere olan 22 saatli bomba var. En az 20 altın madeni de projelendirilmiş, ruhsatları alınmış ve harekete geçmeyi bekliyor. Türkiye’nin acilen bu saatli bombaları etkisiz hale getirmesi gerekiyor. Bu saatli bombaları durdurmamız gerekiyor.
Bu yazı dizisinde Türkiye’de adına madencilik denen sistemin hangi aşamaya getirildiğini bilgiyle, somut örneklerle ortaya koymaya çalışacağız. Yazı dizimizin merkezinde 13 Şubat’ta yaşanan ve 9 insanımızın canına mal olan İliç-Çöpler Faciası olacak. Bir başka deyişle siyanürlü altın madenciliği ve genel olarak Türkiye’de son yıllarda yağma-talan aşamasına geçen madencilik sistemi, İliç Faciası özelinde detaylı olarak incelenecektir. Çünkü bu türden madenlerin hikâyesi, boyutları farklı olsa da birbirine çok benziyor. İliç aslında çok çarpıcı bir olay örnektir. İliç-Çöpler faciası, “Bir musibet bin nasihattan iyidir” atasözündeki bir musibettir.
Yazı dizimizin ilk bölümlerinde İliç faciasını tüm yönleriyle inceleyip, Çöpler Altın Madeni’nin neden tamamen kapatılması gerektiğini anlatacağız. En sonunda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: "Çöpler Siyanürlü-Sülfürik Asitli Altın Madeni’nin tekrardan çalıştırılması bir cinayet olacaktır."
Bu yazı dizisi özellikle bu ülkeyi yönetenler, kanaat önderleri ve ne olduğunu anlamakta güçlük çeken vatandaşlarımız için hazırlandı. Bu yazısı dizisi, adının önünde “Prof” sıfatı olup da, “Çevreciler zır cahil grubudur, onlara kovacaksın” diye açıklama yapanlar için hazırlandı.
Bu yazı dizisinde, Çöpler Faciasına giden süreç anlatılacak; birileri milyarlarca dolar kazanırken, bu ülkenin geleceğinin nasıl karartıldığı ortaya koyulacaktır.
Bugün Türkiye’nin bütün bölgeleri, dağları, ormanları, köyleri, ırmakları-dereleri, yaylaları-meraları saldırı altındadır. Bugün Türkiye adına madencilik denilen bir sistemle yağmalanmaktadır. Türkiye ucuz bir ülke olarak görülmektedir.
Ayrıca Türkiye’de altın madenciliğinin ötesinde bir yıkım ve talan olduğu zaman içinde daha da belirginleşti. Her köşe başına açılan taş ocakları, mermer ocakları ve kömürlü termik santrallerin de en az altın madenleri kadar yıkıcı etkilere sahip olduğu görüldü.
Türkiye çok tehlikeli bir yol ayrımında. Birileri ülkenin dağlarını, ormanlarını, yaylalarını, meralarını, köylerini, su kaynaklarını “meta” olarak görüp satılığa çıkarmış durumda. Bunu da millete, “iş, istihdam, ekonomi” diye pazarlıyorlar. Onların “iş” dediği milletin köyünün yıkılması; onların “istihdam” dediği yüz binlerce ağacın bir çırpıda içindeki trilyonlarca canlıyla birlikte yok edilmesi; onların “ekonomi” dediği bu ülkenin can damarları olan yaylaların-meraların ve su kaynaklarının acımasızca zehirlenmesi. Bu bir ekonomi değil olsa olsa “ekokırım” olabilir.
İşte bu yazı dizisinde bu mantıkla hareket edenlerin Türkiye’yi nasıl bir uçuruma sürüklediğine şahit olacaksınız. İleride kimse ama kimse “Haberimiz yoktu, bilmiyorduk, bizi kandırmışlar” diyemeyecek. Çünkü şimdiye kadar bilmiyorsanız da bu yazı dizisini okuduğunuzda öğreneceksiniz.