Normal memleketlerde seçimler sonrasında siyasi ortam nispeten rahatlar. İnsanlardaki, o çok politize olma hali etkisini kaybeder. Siyaset sokaklarda, çarşı, pazar ve muhtelif ortamlarda en azında seçim sürecindeki kadar konuşulmaz.
Türkiye’de durum farklı, bir yıl içinde iki seçim geçirmiş olmamıza karşın her ortam siyasi konuşmalar nedeniyle miting alanı gibi.
Süleyman Demirel, seçimleri her derdin çaresi olarak tanımlardı. 14 Mayıs seçimlerinin birinci partisi AKP, 31 Mart seçimlerinin ikinci partisi oldu. İşte aradan sadece 10 ay geçmesine karşın seçimi konuşmak için iyi bir gerekçe.
Sınırları bilinmeyen bu sistemin yetkileriyle ikinci partinin ülkeyi yönetmesi demokratik açıdan meşru mudur? Buradan mesele ağır politik konuşmalara, tartışmalara geliyor doğal olarak.
Ve bu tartışmaların gölgesinde Erdoğan’ın 3. dönem cumhurbaşkanlığının, normal süresinin 3’de 1’lik bölümü de bitti.
CHP’de tüzük tartışmalarında cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine ilişkin hüküm konulması tartışılıyor. CHP’nin parlamenter sisteme dönme konusunda mevcut yönetiminde bazı tereddütlerin varlığı dikkat çekiyor. Parlamentoda çoğunluğu sağlayarak parlamenter sisteme dönmeyi politik hedef olarak önüne koyan parti, tüzüğüne cumhurbaşkanı adayı belirlemeyi niye koyar? Bu sıkıntılı bir durum. Kaldı ki cumhurbaşkanlığını CHP ya da toptan muhalefetin desteklediği bir adayın kazanması halinde parlamenter sisteme geçilmesi için anayasa değişik önergesini ilk olarak Cumhur İttifakı bileşenleri verecektir. O dönem muhtemelen AKP milletvekili olan Mehmet Uçum ile MHP’den Fethi Yıldız’ın ilk imza sahipleri olarak bu önergenin gerekçesini genel kurulda anlattıklarına da tanıklık yapacağız.
ABD Başkan adayları
ABD’de, o genel başkanlarının adını bile bilmediğimiz partiler başkan adaylarını uzun süren kongreler sürecinden sonra belirliyor. Ve bunun yazılı bir kuralı yok. Parti üyeleri ile birlikte parti taraftarlarının oy kullanabildiği bir sistem bu. Ardından da ağustos ayı sonunda, parti kurultayını toplayarak adayını orada ilan ediyor. ABD anayasasında başkanlık iki dönem ile sınırlandırıldığı için adaylıklarda da bu göz önünde bulunduruluyor. Bir dönem yapan ikinci dönemde de aday oluyor. Trump’ın en büyük şansı da buydu. Biden da bu nedenle otomatik olarak adaylık meselesinde yaşına rağmen ilerleme sağladı.
Kurultay sürecinde hayli yol alan Biden adaylıktan çekildi. Yerine fiili bir durum yaratılarak yardımcısı Kamala Harris getirildi. Demokratların büyük kongresinde de konuşarak adaylık konusunda son noktayı koydu ama halen resmi aday değil. Burada tartışma var. Partinin yetkili organları Harris’i aday gösterecek ama henüz bu olmadı. Yani Harris bizim milletvekilleri gibi genel merkezden atamayla aday olacak. Bilemiyorum bu ABD tarihinde bir ilk mi?
Japonya Başbakanı yüzde 2,8’lik enflasyon nedeniyle istifa etti. Bu oran Japonlar için travma gibidir. Enflasyonsuz bir ülke Japonya. Bankalara para yatırdığınız zaman üste para veriyordunuz.
OECD içinde TÜİK’in ölçümlerine göre bile gıda enflasyonunda yüzde 68 oranı ile birinci ülke Türkiye. Listede ikinci sıradaki ülke Meksika’nın enflasyonu sadece 6,5.
Türkiye’de 16 milyon emeklinin 13 milyonu asgari ücretten az maaş alıyor. 3,2 milyon emeklinin maaşı 10 bin liranın altında.
EYT üzerinden emekli sayısının çokluğunu anlatarak bu işi becermediklerini saklamaya çalışan AKP’liler sizi yanıltmasın. Emekli çalışan oranı batı ülkeleri ile aynı. İki çalışana karşılık bir emekli var. Devlet zaten bu konuda ne yapacak, bazılarını ölene kadar emekli etmeyecek mi? Gerçekten çok ilginç bir kadro ile yönetiliyor memleket. Ve bu ekonomik koşullar seçmeni aynı noktada birleştiriyor.
Kılıçdaroğlu devrede artık
Uzun bir aradan sonra Ekrem İmamoğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu biraya geldi CHP’de. Bu ziyarette Kılıçdaroğlu’nun CHP içindeki “özgül ağırlığı” da tescillenmiş oldu. Görüşmenin en kritik detayı, mevcut CHP yönetimine ilişkin hem itirazların hem de eleştirilerin ortak olması. Bunların çözümüne yönelik önerilerin konuşulup konuşulmadığını muhtemelen tüzük kurultayından sonra göreceğiz.
CHP’deki en önemli mesele kimin CHP genel başkanı olacağı değil, kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı. Bütün hamleler bunun için yapılıyor. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun kapısı ısrarla çalındı. Genel merkez yönetimine ilişkin eleştiriler ve iddialar da hayli artmış durumda. Anketlerde ortaya çıkan sonuçlar üzerinden başarı öyküsü edinmeye çalışılması politik olarak en arızalı duruma işaret ediyor. Kime sorarsanız sorun, anormallik yerine normalleşmeyi tercih eder. Bu kavramın arkasına sığınarak sizi istediği siyaset alanına çeken iktidarın niyetinin normalleşme olmadığını anketçiye yanıt veren sokaktaki insanın bilmemesi çok doğaldır. İktidarın MHP’ye neden normalleşme, yumuşama çağrısı yapmadığını acaba CHP yönetimi hiç düşünüyor mu? Normalleşme neden oradan başlamıyor?
CHP yine tarihinin en önemli aşamalardan birisini önünde buldu. Bu süreç deneme yanılma ya da anket sonuçlarıyla yönetilecek bir süreç gibi durmuyor. Yerel seçimlerde alınan yüzde 34’lük belediye meclisi oylarına da temkinli yaklaşılması gerekir. AKP de kurulduğunun ilk yılında yüzde 34 oy almıştı. Ve daha 3 yıl önce 1999 yılında yapılan seçimlerde bu kadronun içinde bulunduğu partiye seçmen yüzde 15 oyu ancak vermişti. Bir önceki seçimde 1995’de aldığı oy oranı yüzde 21’di. Türkiye seçim tarihi bu örneklerle doludur. Seçmen çok sık yapıyor bunu.
CHP’nin adayları
AKP’nin anketlerinde de oy kaybı net bir biçimde ortaya çıkıyor. Bunun sorumlusu olarak hep Mehmet Şimşek gösteriliyor ve çok az sayıda katıldığı toplantılarda eleştirilerin hedefi oluyor. İstifa söylentilerinin kaynağı da burası. Ama o bunlara çok takılmıyor, Erdoğan’ın “ya tutarsa” diye muhtelif bakanlarla uygulamaya çalıştığı gibi o da ekonomik tezini uygulayarak kariyerine bir başarı öyküsü eklemenin derdinde. AKP’deki bir ankette Erdoğan’ın Mansur Yavaş’ın yüzde 9, Ekrem İmamoğlu’nun ise yüzde 6 altında olduğu ölçülmüş. Bu anketin Erdoğan’a iletilip iletilmediği ise belli değil.
Tablo net: Bugünün fotoğrafına göre Erdoğan anayasal sıkıntıyı erken seçim kararı ile aşarsa, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en az 4 ciddi aday yarışacak. Kürt siyaseti güçlü ve daha önce elde ettikleri oy oranına ulaşacakları bir adayı gösterecektir. Yoksa o politik yapının bir partisi olmayacak ve dağılacaklar.
31 Mart seçimlerinde Ekrem İmamoğlu İstanbul’da yüzde 51 oy aldı. Şimdi DEM çatısında bulunan politik hareket ile “kent uzlaşısı” yaptı. Böylece 14 Mayıs’ta yüzde 8 oyu olan DEM’in adayı Meral Danış Beştaş 31 Mart’ta yüzde 2 oyda kaldı. Yani yüzde 6 oy İmamoğlu’na gitti. Bu oyu mobilize eden o irade halen mevcut. Şimdi bunu sağlayan irade cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adaylarına yönetebilir bu oyları. Meselenin matematiğini yaptığınız zaman İmamoğlu’nun oyu bir anda yüzde 45’e iniyor. Mansur Yavaş’ın yüzde 60 oy oranında bu matematik geçerli değil. İşte CHP’nin önündeki en önemli soru, üyelerin katılımı ile mi yapalım, anket ve en son seçim sonuçlarıyla mı aday tespitini? Tüzük ile bu iş çözülmeye kalkılırsa bile adayların hiçbiri çekilmeyecektir. İhtiyaç duyulan 100 bin imzanın 10’larca katı bir gün içinde aday olabilmeleri için toplanır.
Görüldüğü gibi mutlak kazanma ihtimali bulunan iki adayın varlığı da büyük sıkıntı. Ama mesele bugünden tartışmaya başlandığına göre, kaçmamak lazım bu tartışmadan. CHP adayını resmen açıklamasa da kazanacak iki adayı var. Ve bu 4 adaylı yarışta, tartışmalar bir biçimde aşılamazsa ve ortak aday çıkarılmazsa ilk turda kimse kazanamıyor. Görünen en net tabloya göre Erdoğan’ın kalması halinde, 2. turda karşısındaki aday hangisi olursa olsun kazanma ihtimali hemen hemen yok. Yani CHP açısından stres yaratacak bir durum söz konusu değil…