Daha önce, adları katliam dosyalarında geçen, ellerinde kalaşnikoflarla pozlar veren IŞİD’lilerin yargıdan nasıl kurtarıldıklarını yazmıştık. Hatta içlerinde kırmızı bültenle aranırken yakalanıp mahkum olanlar ve bu mahkumiyeti Adalet Bakanlığı’nın "yazılı emri”yle bozulanlar da vardı.
Bunun örneklerini daha önce "IŞİD’in Kadınları” podcastlerinde, "Yargı Terazisindeki IŞİD, Tahliyeler, Beraatler” ve "IŞİD Bombacısı Böyle Kurtuldu: Bakanlık İstedi, Cezası Bozuldu” başlıklı yazılarda paylaşmıştık.
Bugün, IŞİD iltisaki kurulma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir AKP’linin Emniyet’e nasıl gittiğinin, bu kişinin Suriye’ye geliş – gidişlerini "IŞİD’e katılan eşi ve kızını kurtarma çabaları” olarak Emniyet’e nasıl inandırdığının ve "şüphelenilen kişi”den, “bilgisi alınan kişi” konumuna nasıl geçtiğinin, bu yolculuklarda kimlerle karşılaştığının hikayesini anlatacağız. Emniyetin, polisiye romanlarına konu olacak "olay örgüsü”ne inanıp bu AKP’liyi nasıl hiçbir işlem yapmadan gönderdiğinin hikayesi bu. Amacımız doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmak değil, olup biteni anlatmak. O denenle kendi ifadesiyle aktaracağız.
BEŞİR ATALAY’DAN CEMİL ÇİÇEK’E, ORADAN DA ALTINOK’UN "TAKIMI”NA
"Kahraman”ımızın adı: R.Ö. Neden “kahraman” dediğimizi ilerleyen satırlarla göreceksiniz. Tutanaklardaki kendi ifadesiyle devletle, 1988’de Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı’nda “Uzman Yardımcısı” olarak tanıştı. Ardından, Bolu Orman Ürünleri Sanayi Genel Müdürlüğü’nde norm kadro uzmanı olarak görev yaptı. Sonra istifa etti. Kısa süre sonra da “işleri iyi gitmeyince” yine devlete döndü. Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı’nda uzman olarak görevlendirildi. 1996 yılında Devlet Personel Başkan Yardımcısı oldu. 28 Şubat döneminde görevden alındı.
Kendi ifadesiyle, 1999-2000 yıllarında sürgün edildiği gerekçesiyle istifa etti ve ticaretle uğraşmaya başladı. 2001 yılı sonunda dönemin Tarım Bakanı Sami Güçlü’nün danışmanı olarak tekrar devlete döndü. Daha sonra Tarım Bakanlığı’nda Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Aynı zamanda TİGEM Yönetim Kurulu üyesiydi, çift maaş alırdı. 2006 yılına gelindiğinde dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın danışmanı oldu. Atalay’ın ekibindeki görevi; yoksullukla mücadeleydi. 2007-2009 yılları arasında dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, kendisini yanına aldı. İşi de Kıbrıs’a yardım konusunda koordinasyon ve danışmanlık yapmaktı.
Bütün bu görevleri, “geçici görev”le yaptı. Asıl kadrosu Aile Bakanlığı’ndaydı. R.Ö., 2009 yerel seçimlerinden sonra Turgut Altınok’un "takımı”na girdi ve Keçiören Belediye Başkan Yardımcısı oldu. 2014 yılına kadar da bu görevini devam ettirdi. Devlet memuru olarak emekli olmak istedi ve yine yuvaya döndü: Aile Bakanlığı. Oradan da emekli oldu.
İLTİSAK ŞÜPHESİ İLE ARAŞTIRMA BAŞLIYOR
Konya’daki IŞİD davası dosyasında yer alan bilgilere göre R.Ö., yürüttüğü danışmanlık hizmetleri gereği, doğal olarak sayısız kez yurtdışına gelip gitmişti. Bunların hepsi de yine doğal olarak yasal giriş-çıkışlardı ve çoğunluğu zaten görevi gereğiydi.
Ama bazı giriş – çıkışları vardı ki yasal değildi ve bu giriş-çıkışlar Suriye’ye idi. O dönemde daha IŞİD yoktu. El Kaide vardı. Gidip geldiği bölgeler, sonradan IŞİD’in, o dönemde El Kaide’nin etkin olduğu bölgelerdi. Bu yerler; devlet jargonuyla, “çatışma bölgeleri”ydi. Bu giriş-çıkışlar kendisinin Keçiören Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı 2013 yılı Kasım – 2014 yılı Nisan ayları arasındaydı.
Kendisi, resmen boşanmasına 15 gün kala Emniyet’e gidip, “Bakın ben önce El Kaide’ye, kurulduktan sonra da IŞİD’e katılan eşim ve kızımı örgütün elinden kurtarmak için nasıl da uğraştım” diye anlattığı sırada tutulan tutanağa göre üzerindeki şüphe şöyleydi. Tutanaktan aynen aktaralım:
"Şahsın terör örgütleri ile iltisakı ile ilgili olarak Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı ile yapılan telefon görüşmesi neticesinde şahsın 2013 yılı Kasım ayı ile 2014 yılı Nisan ayında çatışma bölgelerine gittiği ancak gidiş – geliş sebebinin bilinmediği şeklinde teyide muhtaç olan bilginin olduğu bilgiler elde edilmiş, konuşla ilgili olarak Terörle Mücadele Daire Başkanlığı ile gerekli yazışma yapılmış, cevabi yazının gelmesi halinde soruşturma dosyasına eklenecektir.”
Özcesi; R.Ö, hakkında bu şüphelerin olduğu dönemde, Emniyet’e gidiyor, “ben önce El Kaide’ye, sonra IŞİD’e katılan eşim ve kızım ile ilgili bildiklerimi anlatacağım, devletime yardımcı olacağım” diyordu. Böylelikle kendisinden duyulan şüpheyi de ortadan kaldırıverecekti. Öyle ya eşi ve kızıyla Suriye yolculukları vardı.
"TAĞUT DEVLETTEN AYRIL, YOKSA…”
“Kahraman”ımız R.Ö, diş hekimi N.Ö ile evliydi ve bu evlilikten üç çocukları dünyaya gelmişti. Biri de IŞİD’in elinden kurtarmaya çalıştığı kızı H.B.Ö’ydü. Kendi deyimiyle muhafazakar bir aileydiler ve dini hassasiyetleri gözetirlerdi. Hatta eşi muayenehanesinde erkek hasta almazdı.
R.Ö., makam aracına binip Keçiören Belediyesi’ndeki görevine gidip gelirken 2013 yılında Suriye’de bazı değişimler oluyordu. El Kaide’den IŞİD doğuyordu. Bu dönemlerde R.Ö’nün evinde de bazı şeyler değişmeye başladı. Değişim, eşinde de vardı ama kızı H.B.Ö.’de daha belirgindi. Hatta abisine, “Türkiye tağut devlettir. Babam da bu tağut devlette çalışıyor. Türkiye’de devletin okullarında okumak caiz değil” demeye başladı. R.Ö, bu durumu eşine sordu, “ne diyor bu kız?” dedi. Eşi de “Doğru söylüyor, ben de böyle düşünüyorum” dedi. Hatta kendisine, “Sen de tağut devlete hizmet ediyorsun, derhal belediye başkan yardımcılığını bırak” diyordu. Daha da ileri gidip, “Aksi halde seni terk ederim” diyordu. Nitekim O’na belediye başkan yardımcılığı görevini bırakıp devletle ilişkisini kesmesi için 3 ay süre vermişti. Günler geldi geçti, 3 ay doldu ve eşi R.Ö’ye “Ben sana süre vermiştim, sen herhalde beni ciddiye almadın, ben artık gideceğim” diye çıkıştı ve nihayet R.Ö. akşam evine döndüğünde kızı da eşi de artık evde yoktu.
ANKARA’DAKİ "KURTARMA ÇABALARI”
R.Ö.’nün kendisinden şüphelenen Emniyet’e, “eşini ve kızını IŞİD’den kurtarma serüveni” olarak hikayelendirdiği günler başlıyordu. Sağa sola sordu, en sonunda eşinin Hüseyin Gazi Mahallesi’nde bir evde olduklarını öğrendi, o adrese gitti. Burada bir dolmuş şoförüyle karşılaştı. Şoför, “Başkanım ben sizi tanırım, hele oturun şöyle” deyip evinde ağırladı. R.Ö.’nün eşi N.Ö, bu dolmuş şoförünün evini kiralamıştı ama “o anda evde yoklardı”. Hasbıhal edildi, konuşma içinde sürekli Soner diye birinin adı geçiyordu. “Bu durumu düzeltelim” denilip ayrılındı.
“Minibüsçü şahıs”, akşam saatlerinde Belediye Başkan Yardımcısı R.Ö’yü cep telefonundan aradı: “Başkanım buyurun bir çayımızı için.”
R.Ö., tekrar o eve gitti. Bu kez evde iki “sakallı kişi” daha vardı. R.Ö, kendi ifadesiyle o kişilere parladı: “Siz hangi sıfatla benim eşim ve kızıma yardım edersiniz!”
Bu kişiler bir taraftan “sen kötü birisi değilsin” diyordu ama bir taraftan da “Bizim Soner Gezenler Grubu diye grubumuz var, Murat hocamız var. Devlet kurumlarında çalışmak bize göre caiz değil. Çünkü devlet tağut devlettir. Derhal işi bırak ve çocuklarını devlet okullarına gönderme” gibi sözler söylüyorlardı.
Özcesi; “kahraman”ımız Belediye Başkan Yardımcısı, bildiğimiz El Kaide evindeydi, çünkü o zaman daha IŞİD yoktu. Ama R.Ö Emniyet’e gidip durumu bildirmiyordu.
Aradan günler, aylar geçti. Bu sırada R.Ö. eşiyle dışarıda buluşuyor ama bir türlü “eve dönüş” olmuyordu. Hatta beraber Bosna-Hersek’e gidilip gelindi. R.Ö., bu gidiş gelişin, “Orada yaşayan kızını evlendirmek için” olduğunu söylüyordu. Arada buluşuyorlar ve hatta kızlarını evlendirmeye Bosna – Hersek’e beraber gidip geliyorlar ama niyeyse R.Ö.’nün kızı ve eşi arada birden kayboluveriyorlardı. Ve R.Ö. bu duruma her seferinde şaşırıyordu.
Yine böyle “kayboluverdikleri” bir dönemde R.Ö. yine eşini ve kızını aramaya başladı. Bu kez adres Keçiören’de bir kreşe çıkıyordu. R.Ö. kreşe gitti, oradan da “biz sizi arayacağız” diye gönderildi, tıpkı minibüsçünün yaptığı gibi akşam telefonla “tanımadığı kişiler”ce arandı: Gel konuşalım.
Bu gidiş sırasında, “Abi senin eşin ve kızın Suriye’ye gitti” dediler. Bu haberi veren kişi “Abi sen merak etme, kızın ve hanımın sağ. Senin kızını ve hanımını Suriye’ye götürmüşler. Ben oradan yeni geldim, oradaydılar” diyordu.
Birkaç gün sonra yine R.Ö’nün telefonu çaldı. Telefondaki kişi “hanımın buraya, Ankara’ya geldi, gel görüştürelim” dedi. Bu kişiler kendilerinin IŞİD içindeki Murat Gezenler Grubu’ndan olduğunu söylüyorlardı. R.Ö. tekrar çağrıldığı eve gitti. Burada eşiyle görüştü. R.Ö. tam bu sıralarda durumu Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’a anlattı ve görevinden istifa etti. Bu süreçte eşiyle yine IŞİD evlerinde görüşmelere devam etti. Anlattığına göre kızları Suriye’deydi. Yine Suriye’ye gidilmesi gerekiyordu(!)
Bu “gidiş”in adı da “kızlarını kurtarma operasyonu” olacaktı. Kızlarını alıp gelmek üzere eşiyle birlikte Suriye’ye gittiler. Yanlarında evlerdeki görüşmelerde sürekli yanlarında olan bir IŞİD’li daha vardı. Yani bir IŞİD’li, örgütün elinden diğer üyesini kurtarmaya giden kişileri Suriye’ye götürüyordu.
R.Ö., Hatay sınırına kadar eşi ve yanlarındaki kişiyle birlikte özel otomobiliyle gitti. Otomobilini burada bıraktı. Anlatımına göre, “sınırda güvenlik çok sıkı değildi ve sınır köyünde arabayı bıraktıktan sonra yaya olarak Suriye’ye geçmişlerdi.” Darul – İzze bölgesinde kızlarıyla buluştular. Kızlarını da Türkiye’ye getirmeye ikna ettiler ve yola çıktılar. Kendilerini getirense IŞİD’lilerdi. Herkes elbirliği yapmış, IŞİD’den IŞİD’li kurtarıyordu. Garipti; O dönemde örgütten kaçacak olanları uslanacaklarsa hapseden, uslanmayacaklarsa infaz eden IŞİD, R.Ö. ve ailesine araç ve şoför tahsis edip Türkiye’ye getiriyordu.
Üstelik de kendilerini anlatıyorlardı. Kendilerinin Sincan Cemaatinde olduklarını, cihat konusunda Sincan Cemaati ile ayrı düştükten sonra Gezenler Grubu’nu kurduklarını söylüyorlardı. Verdikleri bilgiler, örgütten kurtulmaya çalışan birine söylenecek cinsten değildi ama anlatıyorlardı.
IŞİD’li şoför ve mihmandar R.Ö. ve ailesiyle Türkiye sınırına geldi ve onları oradan Türkiye’ye geçirdi. R.Ö. o geçişi Emniyet’teki ifadesinde şöyle anlattı:
“Bizi Türkiye sınırına geçirdiler. Biz geçerken çok rahat bir şekilde geçtik. Burada yanımızdaki şahıslar askerlere selam verdiler ve bizi Türkiye’ye geçirdiler. Biz geçtikten sonra benim aracım ile Ankara’ya doğru hareket ettik.”
"IŞİD DEVLETİ” İLAN EDİLİNCE YİNE SURİYE YOLLARI
R.Ö’nün anlatımlarına göre eşi Ankara’da yine IŞİD içinden tanıdığı kişilerin eşleriyle buluşuyor, kızı “küffar devletine geri geldik” diye homurdanıyordu ama yine de artık beraberlerdi. Ne de olsa bir süre sonra yine Suriye yolculuğu başlayacaktı. Nitekim 4-5 ay sonra kızı H.B.Ö, “Suriye’de İslam devleti kuruldu oraya gitmem gerekiyor” diyordu. Öyle ya IŞİD devletliğini ilan etmişti (!)
Eşi de Nisan ayı içinde artık Suriye’ye gitmenin doğru olduğunu söylemeye başlamıştı ve R.Ö’nün iddiasına göre, “Sen de erkek misin bak orada savaşıyorlar. Allah için savaşıyorlar” diyordu.
Nitekim 2014 Nisan ayı sonunda R.Ö.’nün eşi ve kızı yine birden Suriye’ye “gidivermişlerdi.” R.Ö. yine “kahraman”ca “Siz benim eşimi nasıl benden habersiz Suriye’ye götürürsünüz” çıkışları yapacak, yine onları “IŞİD’in elinden kurtaracak”tı. Bunun için yine Suriye’ye gitmek gerekiyordu(!)
Örgüt, Ankara’dan bu kez bu kez başka araç ayarladı, R.Ö’ye “gel gidiyoruz” dendi. Niyesse örgüt kendi elemanlarını örgütten kurtarmak için giden kişiye araçlar ayarlayıp O’nu yine Suriye’ye götürüyordu.
Bu kez Antep – Elbeyli’ye varıldı ve sınır oradan geçildi. Oradan El – Bab’a geçildi. El Bab’da Türklerin bulunduğu ketibeye götürdüler. “Sen bekle eşinin yanına götüreceğiz, yol emin belgesi vereceğiz” dediler. Yola çıkıldı, Tabka’ya geçildi. Burada kendisini Cafer isimli IŞİD’li karşıladı. R.Ö. her zamanki gibi hırçındı: Tabka’da karşısına çıkanlara saldırıyor, onlardan eşini oraya, Suriye’ye götürdükleri için hesap soruyordu. Niyeyse eli silahlı ve maskeli bu adamlar da “kahraman”ımıza ses etmiyorlar, “biz yanlış yaptık” diye eşiyle buluşturuyorlardı. Hatta bu buluşturmalardan birinde belinde silah bulunan kamuflajlı adam tercüman aracılığıyla R.Ö’ye “Sen kimsin ve burada ne arıyorsun” diye soruyordu. R.Ö. de “Sen hangi sıfatla bana böyle bir soru sorarsın” diye dikleniyordu. Yanındaki kişi, “Ben buranın emniyet müdürüyüm, işte bu da buranın kadısı” diyordu. R.Ö. de onlara “sizin ne olduğunuz beni ilgilendirmiyor, ben kızımı ve eşimi almaya geldim!” diye çıkışmaya devam ediyordu. Tartışma uzayıp gidiyordu. Bu kez iş önceki kadar kolay değildi. Karşısındaki kişiler, “Sen Türkiye’nin ajanısın, bakanlara danışmanlık yapmışsın, belediye başkan yardımcılığı yapmışsın” diyorlardı.
R.Ö. ajan olmadığını, istiyorlarsa kendisini yargılamalarını istedi, “casus isem infaz edin” dedi ama kabul ettiremedi. “Kahraman”ımız Suriye’de Tabka’da IŞİD’e tek başına direniyordu(!) Ama bu direnci fazla sürmedi. Durumu Emir'e soruldu. Emir'den talimat geldi: "Gönderin. Karısını ve kızını da vermeyin burada tutun."
Az önce R.Ö.’nün “casus olduğunu” söyleyenler yine onun Türkiye’ye dönüşü için araçlar ayarlamaya, yanına mihmandarlar bulmaya başladılar. Hatta IŞİD’in kontrolü altındaki bölgelerde az önce çıkıştığı kamuflajlı emniyet müdürü bizzat arabayı kullanarak dolaştırıyordu.
R.Ö. hâlâ, “Ben casussam beni göndermeyin, beni yargılayın” diyordu ama bu kez karşısındakileri yargılamalarına ikna edemiyordu. Garip bir durumdu, ajanlıkla suçlayan onlardı, yargılamayan yine onlardı.
R.Ö.’nün iddiasına göre başına kötü bir şey geleceğinden endişe ederek bu ayarlanan araçlara mihmandarlar eşliğinde Gaziantep – Elbeyli’ye geri döndü. Oradan da Ankara’ya geçti. Bu sırada kızıyla whatsaptan görüşmeye devam ediyordu. Kızı iki kız çocuğu sahibi olmuştu. Kızının Cezayirli kocası bir çatışmada ölmüş, sonra yine Afrikalı biriyle evlenmiş o da PKK ile çatışmada ölmüştü. Eşi de başka biriyle evlendirilmişti. Kızı kendisinden arada para ister R.Ö. de kızını kıramaz para gönderirdi. Baba yüreği işte..
"PARTİME ZARAR VERMEK İSTEMEDİM”
R.Ö.’nün Emniyet’e anlattığı “hikayesi” böyleydi. “Hikaye”yi dinleyen Emniyet kendisine sordu, öyle ya R.Ö. birazdan Emniyet Müdürlüğü’ndeki ifade işleminden sonra çıkıp gidecekti. Bu noktanın boş kalmaması gerekiyordu, sorulması gerekiyordu:
“Peki bütün bunları, bu olayları yaşarken ve sonrasında gelip Emniyet’e niye anlatmadın, niye bir adli mercie başvurmadın?”
“Kahraman”ımızın cevabı:
“Çünkü ben kendime çok güveniyordum. Eşimi ve kızımı ikna ederim ve geri getiririm diye düşünüyordum. Eğitim gören çocuklarımın (diğer iki çocuğu) annesi ve kız kardeşlerinden dolayı herhangi bir terör yaftası yiyebileceklerini düşündüm. Bir diğer sebep ise bulunduğum konum ve çalıştığım yerler itibariyle. Kamuoyunda, çalışmakta olduğum siyasi partinin adımın lekelenmemesi için görevimi dahi kendi isteğimle bıraktım. Konuyla ilgili Keçiören Belediye Başkanı’nı bilgilendirdim. Ben 28 yıllık kamu hizmetinde en ufak bir terör örgütü ile irtibatım ve iltisakım olmamıştır. Kesinlikle kızımı ve eşimi kurtarabilmek amacıyla yapmış olduğum eylemlerim dışında bir eylemim olmamıştır. Keşke ilk öğrendiğimde Emniyet Müdürlüğüne giderek durumu anlatsaydım.”
Sonra ne mi oldu?
R.Ö. “Bilgi Alma Tutanağı”nın altına imzasını attı ve arabasına binerek imam nikahıyla yaşadığı eşinin yanına, Bolu’ya doğru yola çıktı.