İstismar davası pazarı

Yaşam devam ediyor; yeni çocuk evlilikleri yapılıyor, hastanelere Suriyeli ve Türkiyeli çocuk anneler götürülüyor ve “babalara” davalar açılıyordu. Adliye memurları da avukatlara “iş paslamayı, yüzdesini almayı” sürdürüyordu.

Roboski’de kaçakçılar “terörist sandık” denilerek bombalanırsa, “hatayla bombalanmışlar” denilirse ve sorumlular cezasız kalırsa olacağı buydu. Yapılan suç duyuruları, adalet arayışları “O bölge teröristlerin geçiş noktasıydı, teröristlerin geçiş yapacağı istihbarat edilmişti” denilip sonuçsuz kalırsa olacağı buydu.

Hatay’da, Hassa’da, kekik toplamaya giden 70’lik dedeler “terörist sanılarak” öldürülürse ve ateşi açan askerlere “taksirle öldürmüşler” denilip “trafik kazasına karışmışlar” muamelesi yapılırsa olacağı buydu.

O ülkenin Meclis’i toplanıp küçük yaştaki çocukların evlendirilmesini cezasız bırakacak yasalar çıkarmaya çalışırsa olacağı buydu.

O ülkede bylock kayıtları parayla silinirse, o ülkenin “uyuşturucu baronu” savcıları parayla dosya kapatırsa, örgüt soruşturmaları "FETÖ borsası”na çıkarsa olacağı buydu.

Ve o ülkede küçük yaştaki kız çocuklarının evlendirilmesi cezasız kalırsa olacağı buydu ve oldu:

Gaziantep’te “istismar davası pazarı” kuruldu.

ÇOCUK GELİNLER EVLENDİRİLİNCE…

"Çocukların istismarı davası pazarı”nı, birazdan dava dosyasındaki bilgilere dayanarak anlatacağız ama gelin önce “yerel”den öğrendiğimiz sosyolojik sorunları aktaralım:

Gaziantep, en yoğun “mülteci” barındıran illerden biri. İlin nüfusu Suriye’den kaçışların yoğunlaşmasıyla olağan dışı arttı. Haliyle Türkiye’ye gelen “misafirlerin” genç erkeklerinin ve hatta orta yaşa yakınlarının da evlenmeleri gerekiyordu. Aynı şekilde Suriye’den gelen kız çocuklarının da Türkiye’de kalışlarının kolaylaşması için Türkiyeli erkeklerle evlendirilmeleri gerekiyordu. Ama yaşı yaşına denk birileri her zaman denk gelmiyordu. Çocuklar karşılıklı “gelin” yapılmaya başlandı! Suriyeli kız çocukları Türkiyeli erkeklerle, Türkiyeli kız çocukları da Suriyelilerle evlendiriliyordu.

İşte bu aşamada coğrafyadaki “çocuk gelinler” yarası bir kez daha karşılıklı kanamaya başladı. 15 yaşından küçük kız çocukları kendilerinden yaşça büyük olanlarla başlık parasıyla evlendirilmeye başlandı. 2018 yılında artan bu “evliliklerden”, 2019-2020 yılına gelindiğinde bebekler dünyaya gelmeye başladı. Ancak anne adaylarının yaşları küçük olduğu için doğumların çoğunluğu evlerde gerçekleşemeyecek derecede sorunlu oluyordu. Hal böyle olunca da zorunlu olarak hastanelere gidişler arttı. Bu durum Gaziantep’teki hastanelerde doğumu yaptıran doktorların ve hastane görevlilerinin dikkatini çekti. Biraz da yasal zorunluluk nedeniyle durum güvenlik güçlerine, dolayısıyla da savcılıklara bildirildi.

Öyle ya, Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesi, her ne kadar aralarda “aman aile bağı bozulmasın” diye değiştirilme girişimleri olmuşsa da açıktı:

“Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”dı. “On beş yaşını tamamlamamış… olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış” da istismar suçunu oluştururdu.

Doktorların, hastane görevlilerinin, “15 yaşını doldurmayan çocuklar hamilelik döneminde veya doğum sırasında sorun yaşadıkları için bize geliyor” şeklindeki, bir bakıma suç duyuruları savcılıklarda işlem görmeye başladı. Savcılıkların soruşturmaları davalara dönüştü.

“Babalar” hakkında davalar açılmaya başlandı; İldeki Ağır Ceza Mahkemelerinde 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlardı. Sanıkların kimi kendi avukatlarıyla mahkemeye geliyordu. Kimi de devletin verdiği avukatla dosyalarını takip ediyordu. Çünkü cezalarının üst sınırı fazla olduğu için avukatla temsil edilmeleri yasal zorunluluktu.

Ve o avukatlar iyi biliyordu ki yerel mahkemeler de Yargıtay da, “suç hatayla işlenmiş” dendi mi “biraz durur”du. Nitekim öyle oldu. Sanıkların avukatları “Dini nikahla evlendiğim kişinin yaşının 15’ten büyük olduğunu sanıyordum, yaşında hata yapmışım. Biz birbirimizi severek, rızamızla evlendik” diyen sanıkların beraat ettiklerini iyi bilirlerdi. Müvekkillerini de öyle savundular, bu yöndeki Yargıtay kararlarını dosyalara eklettiler.

Mahkemelerin de “aileyi alt üst etmeye” niyeti yoktu(!) Üst üste beraat kararları çıktı. Ne de olsa Türk Ceza Kanunu’nun Roboski’de, Hatay-Hassa’da ve daha birçok davasında işletilen 30. maddesi vardı: Hata.

Madde, “Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz” derdi ve eklerdi:

“Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.”

Mahkemelere göre “babalar”, evlendirildikleri çocuğun yaşı konusunda “kaçınılmaz bir hataya düşmüşler”di. Beraat gerekçeleri böyle yazıldı. Ne de olsa özellikle Suriyeli çocuk gelinlerin yaşlarını teyit etme olanağı da yoktu. Suriye’ye “bu kız kaç yaşında?” diye sorulamazdı; iki ülke arasında adli yardımlaşma kesilmişti.

VE "İSTİSMAR PAZARI” KURULUYOR

“FETÖ Borsası” ile ünlü Gaziantep’teki “istismar pazarı” da işte böyle bir ortamda kuruldu. Açılmış ve görülmüş, bitmiş olan davalardan beraat kararları çıktığını fark eden bazı avukatlar, Gaziantep Adliyesi’ndeki Ağır Ceza Mahkemelerinde devam eden veya yeni davası açılacak soruşturma dosyalarının peşine düştü. Kamu davasıydı ve karşı tarafı devletti. Parası garantiydi: Sanık beraat edecek, onu temsil eden avukatına da devlet tarafından “matbu vekalet ücreti” ödenecekti. Vekalet ücreti çok değildi 6 bin 810 liraydı ama açılmış ve açılacak dava sayısı çoktu. 100’e yakındı. Avukat “sürümden kazanacak”tı. Yaklaşık 600 bin TL’lik bir “adalet pazarı” vardı. 2019-2020 yıllarındaki paranın değeri düşünüldüğünde fena para da değildi. En azından “büronun masrafları çıkar”dı.

Bu “pazar”, ildeki bazı avukatlar gibi mahkeme kalemlerindeki birkaç memurun da iştahını kabartmıştı. Çark işlemeye başladı: Adliye’de görevli 2 memur, savcılık ve mahkeme kalemlerindeki dosyalardan, “tanıdıkları” avukatları haberdar ettiler. Sonuçta sanığın kim olduğu, adresi, telefonu belliydi. Bu 2 memur, bu bilgileri ildeki 5 avukata bildirdi. Bu avukatlar, sanıkla temasa geçti ve vekaletnamelerini alıp mahkemelere sundular.

"Pazar” küçüktü belki ama çark işliyordu. Bu şekilde vekalet alan 5 avukatın müvekkilleri de üst üste beraat ettiler. Ne de olsa Türk Ceza Kanunu’nun 30. Maddesi vardı ve mahkemelere göre “sanık babalar, evlendikleri kişilerin yaşları konusunda kaçınılmaz hataya düşmüşler”di. Beraat kararlarının gerekçeleri böyle yazılmaya başlandı.

Yaşam devam ediyor; yeni çocuk evlilikleri yapılıyor, hastanelere Suriyeli ve Türkiyeli çocuk anneler götürülüyor ve “babalara” davalar açılıyordu. Adliye memurları da avukatlara “iş paslamayı, yüzdesini almayı” sürdürüyordu.

Durum, hem bu tür davalara aynı avukatlar çıkmaya başlayınca hem de Adliye içinde duyulur olmaya başlayınca fark edildi ve savcılığa taşındı. Savcılık, memurlar için Adalet Komisyonu’ndan soruşturma izni istedi, izin verildi. Avukatlar için de Adalet Bakanlığı’ndan, “Avukatlık Kanunu’na muhalefet”ten ve de “kamuyu zarara uğratmak” suçlarından soruşturma yürütmek için izin istedi. Bakanlıktan da “soruşturma izni” çıktı. Savcılık hem avukatları hem memurları teknik takibe aldı. İki memurun beş avukatla “olağan dışı” görüşmeleri vardı. Banka kayıtları incelendi; şüpheli hareketler vardı.

Gaziantep Başsavcılığı, 2 memur hakkında “Kamuyu zarara uğratma, görevi kötü kullanma” suçlarından dava açtı, avukatlar için de “kovuşturma (dava) izni” için yeniden Adalet Bakanlığı’na başvuruldu. Bakanlık bu yöndeki kararını henüz savcılığa bildirmedi ama memurlar hakkında dava açılmasının önünde bir engel yoktu. İki memur hakkındaki dava, Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Sanık memurların savunmaları alındı. Sanıklar kendilerini, “Evlerimiz birbirine yakındır, mesaiye gelirken veya mesai çıkışı birbirimizi arabalarımızla alır bırakırız, gün içinde de ‘kaçta çıkıyorsun, bugün doğrudan eve gidecek misin’ diye haberleşiriz. Görüşme kayıtlarımızın sebebi budur” diye savundular.

Gaziantep Başsavcılığı, avukatlar hakkında da dava açabilmek için Adalet Bakanlığı’ndan istediği “kovuşturma izni” talebinin cevabını bekliyor. Bakanlığın “olur” vermesi halinde memurlarla avukatların dava dosyaları Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davada birleştirilecek.

Evet, olacağı buydu; o ülkede savcılar “FETÖ borsaları” kurarsa, o ülkedeki bir başkonsoloslukta işlenen cinayetin dosyası, “olağan şüphelileri”nin ülkesine teslim edilip, “sanığı, dosyanın hakimi” yapılırsa olacağı buydu: O ülkenin adliyesindeki memurlar da ilindeki avukatlar da “o ülkedeki çocuklarının cinsel istismarı davalarının pazarı”nı kurardı!

Köşe Yazıları Haberleri