Latin Amerika ülkelerinde sömürgeciliğin, ABD tahakkümünün şekillendirdiği siyasal yapı, bugün önemli bir dönüşüm geçiriyor. Bu coğrafyalarda geniş yoksul kitlelerin varlığı, sola dayalı taban hareketlerinin ve sivil siyasal mücadele aktörlerinin gücü siyasi şekillenmelerde önemli roller oynuyor. Bu coğrafyalarda güçlü taban kadın hareketi ve feminist siyasal aktörler, dönüşümlerin temel tetikleyicisi konumunda. Bu gelişimlerin arkasındaki neden, seçimlerde ve siyasal karar süreçlerinde uygulanan cinsiyet kotalarının, yoksul ve örgütlü kadınların demokrasi talep eden siyasal hareketlerinin temsilcilerini siyasete taşıma becerisini gösterebilmeleri.
Amerika, dünyanın en ileri cinsiyet eşitliği sağlamış ülkelerini barındıran bir kıta. 2022 yılında bölgedeki 7 ülkede kadın temsil oranı ciddi artış gösterdi. Sadece son seçimlerde kadın temsilinde Peru’da yüzde 14, Şili’de yüzde 13 artış oldu. Meksika ve Nikaragua parlamentolarında kadın ve erkek temsilciler arasında 50-50, tam eşitlik sağlandı. Bu ülkelerin her biri farklı siyasal rejimlere sahipler: sosyalist parlamenter rejimden kapitalist, otoriter başkanlık rejimlerine kadar geniş bir siyasal rejim yelpazesi var. Ama bu Latin Amerika ülkelerinin bir kısmı önemli eşitlik başarıları sağladılar. Latin Amerika dünyasının üç ülkesi Küba, Nikaragua ve Meksika dünyada en yüksek orana sahip 5 ülke arasına girdi.
Latin Amerika ülkelerinin kadın temsil oranı 2020’de yüzde 32.4 orana ulaşarak kritik eşiği aşmıştı. Aslında 2020 yılında Latin Amerika siyasal çalkantılar coğrafyası idi: Şili, Kolombiya, Ekvator ve Bolivya, şiddet içeren, kitlesel, uzun süreli protestolar, sokak hareketlerine sahne oldu. Latin Amerika ülkelerinin çoğunda, güçlü taban hareketlerinin yanı sıra güçlü yoksul kadın hareketlerinin, sol partilerle güçlü bağları var. Ama öte yandan sağ, muhafazakar, otoriter ve sermaye yanlısı siyasi liderlerin de seçim kazanma başarıları olan bir coğrafya Latin Amerika.
Aslında içinde bulunduğumuz süreçte Latin Amerika ülkeleri eski sömürge mirası siyasetlerden kurtulmaya çalıştığını ve bu nedenle her alanda eşitlik siyasetinin çok geniş taban desteği sağlayabildiğini görüyoruz. En son Brezilya’da popülist otoriter rejim mimarı Jair Bolsanora’nın, eski sendikacı sol lider Lula de Silva karşısında, son seçimleri kıl payı kaybettiğini hatırlayalım. Yani güçlü bir sol ve güçlü bir sağın kıyasıya rekabet ettiği ve yoksulluğun çok derin olduğu Latin Amerika ülkelerinde, eşit kadın hakları mücadelesi, demokrasiyi koruma ve yeniden inşa etme çabalarının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Bu durum dünyanın geri kalanında yer alan ve siyasal temsil eşitsizlikleriyle nasıl baş edeceğini bilemeyen ülkeler için yol gösterici ve umut verici.
Bu süreçler önemli demokratik dönüşüm içeren “yeniden-inşa” reformlarını hedefleyerek ilerliyor. Örneğin Bolivya’da 2008 yılında yapılan yeni anayasa, kendini çok-etnikli ülke olarak tanımladı; yerli dillere, kültürlerine ve topraklarına koruma garantisi verdi. Kadın cinayetlerinin çok yüksek olması nedeniyle, kadınlar açısından en tehlikeli ülkelerden biri olarak kabul edilen Bolivya’da 2012’de, çok radikal bir yasa niteliğindeki kadınlara karşı şiddeti önleme yasası da yayınlanmıştı(243 no.lu Yasa).
Şili’de demokratik anayasa yapma ve cinsiyet eşitliği adımları
Şili’nin sosyalist devlet başkanı Salvador Allende’nin askeri darbe ile devrilerek öldürülmesi sonrasında ülke 1973'ten 1990'a kadar General Augusto Pinochet'nin demir yumruğu altında yönetildi. General Pinochet başkanlığındaki kanlı askeri diktatörlük rejimi, 1988’de demokrasiye geçiş sürecine geçişle, değişmeye başladı. Pinochet rejimi, sosyal güvenliğin ve yüzlerce kamu iktisadi teşebbüsünün özelleştirildiği bir ekonomik liberalleşme içeriyordu. 1980'de yapılan halk oylamasında tartışmalı ve ezici bir çoğunlukla onaylanan mevcut anayasa da bu dönemin ürünüydü. 1989 ve 2005 yıllarında parlamentoda onaylanan Anayasa değişiklikleri, 1980 tarihli gerici Pinochet Anayasasını biraz daha demokratik hale getirmeyi amaçlıyordu; devlet başkanına, ordu başkomutanları üzerinde yetki veren bazı reformlar yapılmıştı.
Şili’de dönüşüm ivmesi 2010’lu yıllarda yükseldi. Senatosunda kadın oran 2017 seçiminden sonra yüzde 22.6 oldu ve bu oran 2021 de yüzde 35.5’e çıktı. Şili seçimlerde yasal cinsiyet kotası uyguluyor. Zorunlu kota yasası 2015 de çıkmıştı. Kota Yasasına göre her bir seçim bölgesinde adayların yüzde 60’ından fazlası bir cinsiyete ait olamıyor. Ayrıca kadın adayların sayısını artıran partilere mali destek öngörüyor.
Şili'yi yeni bir demokratik anayasa yapma sürecine iten değişimleri anlamak için Ekim 2019'a gitmek gerekiyor. Başkent Santiago'da artan metro bileti fiyatlarının yol açtığı kitlesel protestolar diğer büyük şehirlere de yayılmış; artan hayat pahalılığı ve yoksulluğa karşı büyük gösteriler olmuştu. Şili, Latin Amerika'nın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen, aynı zamanda en eşitsiz ülkelerinden de biri. Dönemin Devlet Başkanı Sebastian Pinera, protestolar nedeniyle büyük bir baskı altında kalarak anayasa değişikliği için referanduma gidileceğini açıklamaya zorlandı. Ancak protestolar durmadı ve hükümetin Covid-19 krizine yaklaşımının da ağır bir şekilde eleştirildiği dönemde bile siyasi protestolar devam etti.
Pinera’nın yüzde 57 oyla başlayan ikinci başkanlık dönemi sonunda, kamuoyu desteği yüzde 6’ya kadar düşmüştü. Bunu aşmak için Pinera, 26 Nisan 2020’de yeni bir anayasa gerekip gerekmediğine dair “2020 Şili Ulusal Plebisiti” adını taşıyan bir anayasa referandumu yaptı.
Referandum kararının göstericileri yatıştırdığını ve protestoların bıçak gibi kesildiğini söylemek mümkün değil. Sokak gösterileri ve protestolar, kanlı bir şekilde devam etti. 28 Kasım 2020 itibariyle vandalizm nedeniyle gözaltına alınan 18 binden fazla kişiden bin 156’sı tutuklandı. 5'i, polisin orantısız güç kullanmasından ötürü olmak üzere, 26 eylemci yaşamını yitirdi. 2 bin 800’den fazla eylemci, 2 bin 200’den fazla polis memuru ve jandarma yaralandı. 188 karakol, 971 polis aracı saldırıya uğradı. Şiddet olaylarının 41 günlük bilançosu referanduma rağmen, dinmeyen sosyal çalkantıların boyutu hakkında bir fikir veriyor kuşkusuz.
Pinera, Kongredeki güven oylamasını kazanmış olsa da, hükümet karşıtı protestolar sırasında öne çıkan 35 yaşındaki solcu milletvekili Gabriel Boric'in devlet başkanlığı seçimlerinde aday olması karşısında seçimi kaybetti ve Boriç seçildi; Pinera, Mart 2022'de iktidarı bıraktı.
Boriç döneminde, askeri diktatörlük rejiminin izlerini silmek ve yaygın siyasal protesto gösterilerinin yarattığı krizlerden çıkma, yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması süreci şekillendi. Anayasa referandumu sürecinde yeni anayasa yazımına karar verildi ve yeni anayasayı yazacak Kurucu Meclis’e yüzde 50-50, eşit sayıda, kadın ve erkek seçildi. Yani Anayasa Kurucu Meclisine üye olarak seçilen 155 kişinin yarısı kadındı. Kurucu Meclis başkanı olarak da, yerli halktan bir Mapuche kadın olan Elisa Loncon, oyların çoğunluğunu alarak seçildi.
Bu süreçte Şili’nin yeni Anayasa taslağı hazırladı; taslağın da eşit sayıda kadın ve erkek temsilcinin katılımıyla hazırlanması yanı sıra, yerli azınlık nüfusa da ayrılmış koltuklar öngörülüyordu. Süreç, partilerin ortak anlaşmasıyla katılımcı bir yöntemle yürütüldü. Böylece Şili, kadınların ve erkeklerin 50-50 katıldıkları bir anayasa hazırlama süreci sonunda demokrasiye barışçıl geçişin bir örneğini oluşturdu.
Ama Şili halkı, ülkenin askeri yönetim altında hazırlanan 1980 anayasasının yerini alacak yeni anayasayı ezici bir çoğunlukla reddetti. 4 Eylül 2022’de yapılan anayasa taslağının kabulüne dair referandumda, seçmenlerin yüzde 62'si, ilerici olarak değerlendirilen anayasa taslağına "Hayır" dedi. Oysa 2020'de yapılan oylamada Şili halkının yüzde 80'i mevcut anayasanın değiştirilmesi yönünde oy kullanmıştı.
Peki, nasıl oldu da bu değişim talebi gerçekleşmedi? Ortaya çıkan taslağın birçok kesim için hayal kırıklığı yarattığı ve halkın taleplerini tam karşılamadığını söyleniyor. Yeni bir süreçte, yeniden yazılacak anayasanın daha ileri ve kapsayıcı olacağı inancı dile getirildi ve anayasa hazırlık sürecine devam kararı alındı.
Yeni anayasa taslağı neler içeriyordu?
Yeni anayasa teklifi, 155 üyeden (78 erkek ve 77 kadın) oluşan Kurucu Meclis tarafından hazırlanmıştı. Metin, cinsiyet eşitliği, kürtajın yasallaştırılması, yerlilerin hakları ve çevrenin korunması gibi alanlarda birçok öneri de dahil olmak üzere, radikal değişiklikler sunuyordu.
Şili'nin "çok uluslu" bir devlet olarak tanımlanması ve nüfusun yaklaşık yüzde 13'ünü oluşturan yerli halkın toprakları ve kaynakları üzerindeki haklarının tanınmasını öngörüyordu.
Tasarı ayrıca birçok devlet kurumunda da değişiklik getiriyordu; mevcut Senato'nun yerine Bölge Meclislerinin kurulmasını öngörüyordu.
Kadınların temel taleplerine de yer verilen tasarıda kürtaj hakkı ve resmi kurumlarda çalışanların en az yüzde 50'sinin kadınlardan oluşması öngörülüyordu.
Referandumda, seçmenlerin yüzde 38'i yeni anayasa lehine oy kullanırken, yüzde 62’si "Hayır" dedi.
Uluslararası uzmanlar, bu önerilerden övgüyle söz ederken, hatta önerilen anayasayı dünyanın en ilerici anayasalarından biri olarak tanımlarken, Şili halkının tepkisi çok farklı oldu. Taslağın okunup anlaşılması ile ilgili sorunlar bir yana, bazı kesimler için yeni anayasa taslağında ülkenin "çok uluslu" olarak nitelenmesi, ülkenin bölünme korkusu yaratmış ve yerlilere çeşitli hakların tanınması da onların "ayrıcalıklı" grup olarak algılanmasına yol açmış görünüyor.
2019'daki büyük protesto dalgasının ardından, 36 yaşında başkanlık seçimlerini kazanan Boric, sol eğilimli bir kabine ile Şili'deki kurumlarda köklü bir değişim vaat etmişti. Yeni anayasa taslağının referandum ile reddedilmesi sonrasında Şili Devlet Başkanı Gabriel Boric anayasa yazım süreci yeniden başlatma sözü verdi. Çünkü oylama sonucu, anayasa değişikliğine itiraz olarak değil, önerilen metnin reddi olarak yorumlanmıştı.
Boriç, 2021'de seçilen Kurucu Meclis üyeleri tarafından hazırlanan metinden daha ılımlı ve uzlaşmacı yeni bir metin talep edildiğini anladığını ve "süreçten çıkarılan dersleri yansıtacak ve yurttaşların büyük çoğunluğunun benimseyeceği bir anayasa metni" için çalışmaya devam edeceğini belirtti.
Türkiye’de demokratik katılımcı yeni bir anayasa yapmak nasıl mümkün?
Türkiye’de ise, muhalefet cephesi olarak bir araya gelen altı siyasal partiden oluşan “6’lı masa” seçimleri kazanırsa yeni ve demokratik bir anayasa yapmayı vaat ediyor. 6’lı masa 28 Kasım 2022 tarihinde, üzerinde uzlaştıkları yeni anayasa taslağını açıkladı. Taslak sadece her partinin kurmay ve uzmanlarının katıldığı, halkın temsilcilerinin görüşünün alınmadığı, kapalı bir süreçte hazırlandı. Taslak sadece devletin temel kurumlarının (yasama, yürütme ve yargı) “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çerçevesinde nasıl yapılandırılacağını ilişkin maddeleri içeriyor ve bu açıdan siyasetin “teknik” meselelerinde uzlaşma olarak tanımlanıyor. Bu kabul edilse bile, yeni anayasa taslağının geri kalan ve öncelikle hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlerinin nasıl belirleneceğine dair bir yöntem açıklanmış değil. Umarız ki, en azından Şili’de yaşanan sürece benzer şekilse, toplumun her kesiminin yer aldığı ve seçimle üyeleri belirlenmiş bir “Kurucu Meclis” oluşturulur ve bu sayede Cumhuriyet’in 100. Yılına yakışır bir anayasanın, sadece sivil olması değil demokratik olması da, sağlanır. Eğer yeni anayasanın böyle bir demokratik katılımcı süreçte hazırlanması amaçlanırsa, belki o zaman, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın anayasanın temel amaçlarından biri haline getirilmesi için gerekli siyasal katılım da sağlanır. Bugün 6’lı masanın açıkladığı görüşlerinden anladığımız kadarıyla kenara itilmiş olan cinsler arası eşitliğin sağlanmasının da, gelecekte nasıl gerçekleşeceğine ilişkin görüş ve talepler de, anayasa taslağında kendine yer bulur.