Hepimiz için hemen her ruh halinde dinleyebileceğimiz müzisyenler vardır.
Bazen neşeli, coşkulu bazen kederli hiç fark etmez. O müzisyenler içinde bulunduğumuz ruh haline bir yol bulup eşlik ederler.
Benim için Ahmet Kaya, Neşet Ertaş, Civan Haco, Sezen Aksu bu listenin başlarında gelmişti her zaman. Ta ki 2000’lerin ortalarında Mohsen Namjoo ile tanışana kadar. Diğerlerine haksızlık etmek istemem ama bir gün değişik müzik zevki olan bir taksi şoförü bana Mohsen Namjoo’yu dinlettiğinde listem tepetaklak olmuştu.
Yıl 2015’e gelmişti ve Mohsen’in İstanbul’da konseri vardı. Konser günü İstanbul Volkswagen Arena’ya vardığımda mahşeri bir kalabalıkla karşılaştığımda oldukça şaşırmıştım.
Az bilinen ve benim keşfettiğim bir müzisyen olmadığını biliyordum ama yine de böyle bir kalabalık beklemiyordum.
İkinci ve asıl şaşkınlığım ise kalabalığın profiliydi. Aslında belirli bir profili olmaması desem daha yerinde olur. Başörtülülerden, mavi saçlı kızlara, beyaz yakalılardan, jazz severlere, türkü bar müdavimlerinden, rockçılara memleketin farklı profillerinden insanlar sanki kendi kesimini temsilen konsere gelmiş gibiydi.
Muhtemelen herkes için beklenti tekti: İyi müzik dinlemek.
2015 başıydı… Ne 7 Haziran-1 Kasım arasındaki cinnet yaşanmıştı, ne 15 Temmuz darbe girişimi olmuştu. Gezi’den kalan bir gerginlik, FETÖ ile AKP arasında süren part-time kavga ve barış süreci devam ediyordu.
Konsere gelen beş benzemez ekibin hepsi elbette birbiriyle dost değildi ama hala bir arada durabiliyor, müzik dinleyebiliyor, fuayede arka arkaya sıraya girip bira veya kahve alabiliyordu.
Kimdi peki Türkiye’de bu kadar farklı grubu ve insanı getiren bu İranlı sanatçı?
The New York Times tarafından İran'ın "Bob Dylan"ı olarak gösterilen söz yazarı, şarkıcı, müzik eğitmeni ve setar çalgıcısı Mohsen Namjoo, geleneksel İran müziğini, modern enstrümanlarla birleştirip farklı sentezler ortaya çıkarmıştı. Eserlerinde Mevlana'dan, Ferîdüddîn-i Attâr'dan, Baba Tahir Üryan'dan, Sadi Şirazî'den, İran'dan ve Fars edebiyatından besleniyordu.
Temmuz 2009 tarihinde Şems isimli bir şarkısında Kur'an'dan alıntılar yaptığı ve İran yasalarına göre ayetlerin müzik eşliğinde söylenmesi yasak olduğu için Kur'an'ı karalama suçlaması ile beş yıl hapse mahkûm oldu. İran’dan ayrılmak zorunda kaldı ve Amerika’ya gitti.
Mohsen Namjoo şimdilerde müzisyenliği dışında dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan Stanford Üniversitesi’nde müzik profesörü olarak çalışmalarına devam ediyor.
Konser için İstanbul’a geldiğinde kendisiyle röportaj yapan Anadolu Ajansı ve Yeni Şafak’a (evet Yeni Şafak) şöyle demişti "İran'ı terk ettim, Amerika'da yaşıyorum ama Türkiye artık benim ikinci evim. Gerçekten benim ikinci evim olacak, çünkü burada yaşayacağım. İki, üç Türkçe kelime biliyorum ama burada kendimi İran'daki birçok yerden daha rahat hissediyorum."
Evet bu cümleyi yalnızca sekiz yıl önce kurmuştu.
Son aylarda düzenlenecek birçok festival ve etkinliğin mülki idare amirleri üzerinde etki oluşturup iptal edilmesini sağlayan İslamcı çevrelerin yeni hedefi dünyaca ünlü İranlı müzisyen, Mohsen Namjoo oldu. Sanatçının İstanbul, Bursa, Konya, Ankara ve Van'da vereceği konserlerin iptal edilmesi için kampanya başlatıldı.
Söz konusu gruplar ve iktidarın arsız çocuğu Yeni Akit gazetesi vasıtasıyla Mohsen Namjoo hedef tahtasına kondu. Gazete, “Bu sapığı ülkemizde istemiyoruz” başlığıyla yayınladığı haberinde Namjoo konserlerinin iptal edilmesi çağrısında bulundu.
Daha önce birçok ildeki festivallerin yasaklanmasını üstlenmesiyle bilinen, İsmailağa Cemaati’nin sosyal medyada önde gelen 'Müdafa-i İslam Hareketi' isimli bir yapının da başında bulunan Erdem Özveren, Namjoo konserlerine karşı özellikle sosyal medyada bir kampanya başlattı. Çağrısında tarih öncesi sesiyle şöyle diyordu:
“Kurân ayetlerini şarkı yapan bu ahlâksızın konser biletleri Biletix'de satışta. Kurân ve ezân uğruna şehit kanları ile sulanmış bu topraklarda konser verememesi için tüm kardeşlerimizi İçişleri, Dışişleri ve Kültür Turizm bakanlıklarına çağrı yapmaya davet ediyorum. "
Mohsen Namjo bugüne kadar Türkiye’de belki yirmiden fazla konser verdi. En az 4 kere ülkemize geldi. Yeni Şafak ve Anadolu Ajansı gibi AKP resmi ve gayri resmi yayın organlarına röportajlar verdi. Peki ne oldu da daha önceden röportaj yaptıkları bu sanatçıyı şimdi hedef tahtasına koydu bizim İslamcılar? İran mollalarının üfürüp üfürüp ipe dizdikleri saçma sapan bir cezayı uygulamayı niye bizim islamcılar kendilerine farz saydı?
Nedeni basit? Onun cevabını da son aylardaki tüm konser ve festivallerin iptallerinin arkasındaki kişi versin. Erdem Özveren Youtube’da bulunan bir sohbetinde önce şu Hadis-i şerif’i söylüyor;
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”
Ve ekliyor…”Biz müminler şimdilik yalnızca kalbimizle düzeltmeye çalışıyoruz, halbuki asıl olan elimizle düzeltmektir.”
Yani mealen diyor ki; Böyle şikayetler aslında zaman kaybı. Harekete geçme zamanı.
Bunu derken şikayetler için jandarmaya, valiliklere nasıl konuştuğunu ve racon kestiğini büyük bir aymazlıkla anlatıyor. “Güvenlik gücü tahsis etmezseniz konser olmaz.” diyerek önerilerini sıralıyor.
Tüm bu gayretin tek amacı var; o festivali veya konseri yaptırmamak. Sonuç olarak girişimlerinin çoğunda da başarılı oldu.
Uzun zaman önce Stefan Zweig’ın “Siyaset her zaman bir tutarsızlık sanatıdır” sözünü kulağıma küpe yaptım ve “Ama geçen sene şöyle demişti” karın ağrılarımdan kurtuldum. Merak ettiğim şey siyasal İslamcı siyasetçilerin tutarsızlığı değil artık ümmete dönüşmüş tabanlarındaki bu su balesi performansı. Nasıl oluyor da bunca saçmalığa ve sürekli aks değiştirmeye bu kadar uyumla eşlik ediyorlar?
Mohsen Namjoo’nun 2015’teki konserine giden, Yeni Şafak ve Anadolu Ajansı röportajlarını heyacanla okuyan, görece daha demokrat sayılabilecek muhafazakarların tüm bu saçmalıklardan sıkıldıklarına dair de pek umudum kalmadı benim.
Çoğu sessiz bir ikrar halinde.
Mohsen Namjoo’yu ülkesi İran’da yaşayamaz kılan siyasal İslamcılar şimdi de ikinci vatanım dediği ve kendini en rahat hissettiği Türkiye’yi ona dar etmeye çalışıyorlar. Yapacak bir şey yok, fıtratları bu.
Yazıya başladığımda konserlerin iptal edilme olasılığından bahsediliyordu. Yazı bittiğinde Namjoo’nun 3 Aralık'taki Bursa ve 8 Aralık'taki Konya konserleri iptal edildiği haberi basına düştü. Bunun üzerine Mohsen Namjoo Türkiye’deki dinleyicilerine aşağıdaki sarsıcı ve içten mektubu iletti.
Sonuç olarak; Meşhur fıkradaki gibi. O ilk konserin iptal edilmesine müsaade etmeyecektik.
Olan oldu, peki şimdi biraz oturup düşünmenin zamanı değil mi?
Hayır değil…
Aynen Hadis-i Şerif’te dendiği gibi artık düşünmenin ve kalbimizle düzeltmenin değil harekete geçmenin zamanı. Yoksa bu konser ve festivaller iptal edile edile en son duyacağımız ses kurumuş ruhumuzun sela’sı olacak. Meşhur atasözünde dendiği gibi “Bugün göz yumduklarımız, yarın bize göz açtırmayacak olanlardır.”
En korktukları şey neşe, neşe de tek başına olunca delirme alametidir.
Birlikte neşelenmek için de müzik şart.
Bakınız: Tarkan’nın İzmir konseri ve yarattığı etki...