Dr. Karakaya’ya neden ‘şehit’ unvanı verildi? Kim karar veriyor, kanuni dayanağı var mı?

Devletin görevi başında öldürülen bir doktora sahip çıkması anlamlıydı ama, şehitliğin ödüllendirme aracı gibi sunulması, biraz düşündürücü olduğu söylenebilirdi. Şehitliğin bir statü olarak belirlenmesi sürecinde hangi kanuna dayanarak ve kim tarafından, hangi yetkiyle harekete geçildiğine ilişkin soruların karşılığı, somut olarak boşlukta kaldığı gözüküyor.

Konya'da hasta yakını tarafından uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Dr. Ekrem Karakaya’ya ‘Şehitlik Ünvanı’ verildiği açıklandı.

Devletin görevi başında öldürülen bir doktora sahip çıkması anlamlıydı ama, şehitliğin ödüllendirme aracı gibi sunulması, biraz düşündürücü olduğu söylenebilirdi.

Aslında İslami bir kavram olan şehitliğin, içinde seküler insanlarında dahil olduğu toplumu da kucaklayan ulusal bir paye olma gibi bir özelliği olduğunu, az çok biliyoruz..

Fakat, toplumsal duyarlılık açısından oldukça kapsayıcı olan ve devletin yere göğe koyamadığı bir konu olan bu ‘şehitlik’ konusunun detayları konusunda büyük boşluklar taşıdığı da başka bir gerçek.

Şehitliğin bir statü olarak belirlenmesi sürecinde hangi kanuna dayanarak ve kim tarafından, hangi yetkiyle süreci harekete geçirdiğine ilişkin soruların karşılığı, somut olarak pek ortada olmadığı gözüküyor.

MEVZUAT NE DİYOR?

Biraz araştırınca, aslında şehitlikle ilgili ne özel bir kanun, ne de ‘Şehtlik Unvanı” diye tanımlanmış resmi bir mertebenin olmadığı hemen ortaya çıkabiliyordu.

Ama yine de il sağlık müdürü yetkisinde bir memur, şehitlik konusunda belirlemede bulunabiliyordu.

Üstelik, genel olarak askerlik görevini yaparken hayatını kaybeden insanları kapsadığı bilinirken, sivil bir doktorun görevini yaparken cinayete kurban gitmiş olmasının şehitlikle bağdaştırmak zorlaşıyordu.

Şaşırtıcıydı ama gerçekti, şehitlik konusunda, müstakil bir kanun bulunmuyordu. Sadece resmi kurumların, şehitlerin cenaze törenleri ve ailesine maddi yardım sağlanmasıyla ilgili, yönerge düzeyinde bazı düzenlemeleri vardı.

SİVİL ŞEHİTLER

Şehitliğin kavramsal olarak tanımı bile, yine yönerge düzeyinde olmak üzere Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılmıştı. Şehitlik Yönergesi adı altında yapılan düzenlemede,; harpte, askerlik sırasında veya iç güvenlik görevlerinde terör ve anarşi ile mücadelede sırasında hayatını kaybedenlerden söz ediliyordu.

Gerçi kamuoyunda “Sivil Şehitler Yasası” olarak bilinen bir düzenleme vardı ama, orada sadece sivil kişilerin şehit sayılmasında aranan koşullar sıralanıyordu. Bu statü çerçevesinde belirlenen sivil şehitler de, terör eylemlerinin ortaya çıkarılması, azaltılması veya bertaraf edilmesi konusunda yardımcı olan halk içindeki kişiler olarak belirlenmişti.

Ancak, Konya'da görevi başında öldürülen Dr. Ekrem Karakaya’nın konumu, yukarıda tarif edilen ‘sivil şehit’ tanımına da uymuyordu.

Yani, konu dönüp dolaşıp Konya İl Sağlık Müdürü’nün açıkladığı ‘şehitlik ünvanı’ üzerinde düğümleniyordu.

Belki, sağlık müdürünün vali adına açıklama yapmış olabileceği bir ihtimal olarak düşünmek mümkündü.

Gerçekten de valilikler, şehit yakınlarına sağlanacak maddi yardımların ne olacağını belirleme yetkisi vardı.

Bu durumda Konya Valiliği, kendi il çevresinde görevi başında öldürülen sivil hekimi şehit olarak kabul etmiş ve ailesine yapılacak yardımları belirlemiş olmalıydı.

ŞEHİTLİK ÜZERİNDEN UNVAN KARMAŞASI

Başka bir belirsizlik de, Şehitlik Ünvanı, Şehitlik Madalyası, Şahadet Belgesi ve Devlet Övünç Madalyası tanımlarda kendini gösteriyordu.

Şahadet Belgesi, Milli Savunma Bakanlığı tarafından şehit olan askeri personelin eşine, evli değilse anne veya babasına verilen matbu bir belgeydi.

Devlet Övünç Madalyası, Bakanlar Kurulu’ndan onay alınarak, Cumhurbaşkanı tarafından şehit olan kişilerin mirasçılarına verilen altın kaplama madalya olarak belirlenmişti.

‘Şehitlik Ünvanı’ adı altında özel bir statü bulunmuyor, daha çok şehit ailesine sunulan hak ve muafiyetin hak edildiğini gösteren bir tanım olarak kullanılıyordu.

‘Şehitlik Madalyası’ diye, ortada resmi ve somut bir obje de yoktu.

NEDEN ÖZEL KANUN YOK?

Bu arada, yanlış anlaşılmak da istemem. Bu konudaki anlamsız muğlaklığı dile getirirken, merhum Dr. Ekrem Karakaya’ya ‘Şehitlik Ünvanı’ verilmesine, bu vesileyle ailesine maddi yardımlarda bulunulmasına karşı olduğum sanılmasın.

Tam aksine, toplum olarak ‘şehit’ konusunda duyulan hassasiyetin ve sadece görevini yaptığı için hayatını kaybeden bir hekimin bu vesileyle taltif edilmesinin, bu kadar dağınık bir mevzuatı hak etmediğini söylemeye çalışıyorum.

Anayasasında hukuk devleti olduğu yazan bir ülkenin, eğer şehitlik denen olguyu bu kadar çok kutsuyorsa, her konuda olduğu bu konuda da özel kanunu olmalı.

Torba yasalarla, kararnamelerle, yönergelerle değil, neyi amaçlıyorsa açık ve net olarak tanımlamalı, kimleri kapsadığını detaylı olarak belirmeli, sağladığı maddi/manevi kazanım ve muafiyetleri tek tek sıralamalı.

ŞEHİT AİLELERİNE YAPILAN YARDIMLAR

Son söz olarak, şehit ailelerine sağlanan hak ve muafiyetlerden de, biraz da olsa bilgi vermek gerekiyor. Oldukça geniş bir alanı kapsayan hakların bir kısmı şöyle:

Ölüm yardımı ve harcırah ödenmesi, Sosyal Güvenlik Kurumunca (SGK) aylık bağlanması, SGK tarafından emekli ikramiyesi ödenmesi, SGK tarafından emsal aylık bağlanması, SGK tarafından öğrenim yardımı, Sağlık hizmetlerinden katılım payı alınmaması, Ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanma, Kardeş/çocuklarının askerlik hizmetlerinden muaf tutulması, Kira bedelinin devlet tarafından ödenmesi, Faizsiz konut kredisi verilmesi ve taksitle ev alınması, Şehit çocuklarının parasız yatılı öğrenciliğe alınması ve (YURTKUR) bağlı yurtlardan ve kredilerinden öncelikle yararlanması, Elektrik ve su kullanımında ücret indirimi, Şehit yakınlarının “ 18 Mart Şehitler Günü”nde İdari İzinli sayılmaları, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce sayısal oyunlar bayiliği ruhsatı verilmesi, Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerden yararlanma

Köşe Yazıları Haberleri