Meclis böyle açılıyor: Zekeriya Yapıcıoğlu… Burda! Şerafettin Can Atalay… Hapiste!

Meclis’teki yemin töreninde katip üye, oturumu yönetecek olan Devlet Bahçeli adına HÜDA PAR Genel Başkanı’nı “Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu” diye seslenerek kürsüye çağıracak. Ancak Hatay vekillerinin yemin sırası geldiğinde “Şerafettin Can Atalay!” diye seslenildiğinde Meclis’te önce derin bir sessizlik olacak ve ardından muhtemel ki “hapiste” sesleri yükselecek.

ERSAN ATAR

Türkiye; siyasetini bu denli milliyetçi, bu denli muhafazakar şekillendirmeseydi böyle bir yazı yazılmıyor olacaktı. Çünkü, yarın Meclis’teki yenim töreni sıradan bir işlem olarak geçip gidecekti. Üstünde konuşmaya gerek duyulmayan bir sıradanlık ve normallik. Bu ülkeye çok görülen bir normallik.

Ama öyle olmayacak, Meclis Başkanlığı kürsüsüne geçici olarak oturacak olan Devlet Bahçeli, yemin törenine geçilince katip üyeden, yeni vekilleri yemine davet etmesini isteyecek. Katip üye, sıra Batman iline geldiğinde, Bahçeli adına şöyle seslenecek: Sayın Serkan Ramanlı… Ve HÜDA PAR, parti tüzüğünde yazılanlar hiç yazılmamış gibi şöyle diyecek:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Sonra sıra, Gaziantep’e, İstanbul’a, Mersin’e gelecek. İstanbul ilindeyken katip üye, Bahçeli adına bir kez daha seslenecek ve bir vekili daha yemin için kürsüye çağıracak: Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu, buyrun efendim!

Katip üye, Hatay vekillerini okurken de şöyle seslenecek: Sayın Şerafettin Can Atalay! Meclis Genel Kurulu’nda bir anlık da olsa derin bir sessizlik olacak ve muhtemel ki ardından "hapiste, cezaevinde!" sesleri yükselecek. O sessizlik ve sesler, Ankara/ Ahlatlıbel’deki Yargıtay koridorlarında çınlayacak. Ve o çınlama, Ahlatlıbel’den İstanbul/ Silivri’ye ulaşacak. Sayın Şerafettin Can Atalay!… Cezaevinde...

Ama o sessizliği ve sesleri Yargıtay 3. Ceza Dairesi duymayacak. Tıpkı Can Atalay’ın, Yargıtay Başsavcılığı’nda bekleyen milletvekili mazbatasını günlerdir görmediği gibi. Ve Türkiye yarın, “kişisine göre çok hızlı, kişisine göre ağırdan alan yargı” ile bir kez daha tanışacak.

Sözün bu aşamadaki özü:

Hatay’dan Türkiye İşçi Partisi milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye talebi, dün bu yazı kaleme alındığı saatlerde -mesai saati sonrasında- henüz Yargıtay Başsavcılığı’nda bekliyordu ve kimsenin ona dokunduğu yoktu.

Atalay’ın avukatları bir hafta önce Yargıtay’a başvurup Atalay’ın milletvekili olduğunu ve bu nedenle dokunulmazlığı bulunduğundan artık cezaevinde tutulamayacağını bildirmişlerdi. Bir haftadır da Yargıtay’dan gelecek tahliye kararını bekleniyordu ama olmadı. Prosedüre göre Başsavcılık, bir tebliğname ile dosyayı Atalay’ın Gezi Davası’ndan aldığı hapis cezasının temyiz incelemesini yapacak olan ve bu nedenle Gezi Davası dosyasını elinde bulunduran 3. Ceza Dairesi’ne göndermesi ve Daire’nin bir karar vermesi gerekiyordu. Ancak dediğimiz gibi, dün mesai saati sonunda bu tebliğname ve haliyle Atalay’ın başvurusu 3. Ceza Dairesi’nin önüne gelmiş değildi. Edindiğimiz bilgiler, “Can Atalay, yarınki Meclis Genel Kurul toplantısında bulunamayacak” dedirtecek netlikte. Bu kadarını söyleyip şimdi okurla birlikte önümüzdeki 24 saati beklemeye başlayalım.

Hizbullahçıların tahliyeleri için 48 saat yetmişti

Gelelim yazıya neden, Adalet ve Kalkınma Partisi listelerinden Meclis’e giren HÜDA PAR vekillerinin isimleriyle başladığımıza.

Takvim, 3 Ocak 2011’i gösteriyordu. Yargıtay o zaman Atatürk Bulvarı’ndaydı. Bakanlıklar’da. Bütün yargı muhabirleri Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde bir şeyler olduğunu sezmiştik. Daire’nin daha sonra “FETÖ adına faaliyette bulunmak”tan mahkum olacak olan Başkanı Ekrem Ertuğrul’un yüzünde bir şeyler sakladığını gösteren bir kızarma hali vardı. Ne zaman stresliyse, bir şeyler saklıyorsa yüzü aynı renge bürünüverirdi. Gazeteciler soruyor, Ekrem Ertuğrul’dan da üyelerden de yanıt alamıyorlardı. Gazeteciler, “sabah ola hayrola” deyip akşam saat 21:00 sıralarında Yargıtay’dan, 9. Ceza Dairesi’nden ayrıldı.

Ekrem Etruğrul’un yüz kızarıklığının sebebi ertesi gün anlaşıldı: Batman’dan Diyarbakır’dan tahliye haberleri geldi. Tahliye edilenler Hizbullah yöneticileri Cemal Tutar, Edip Gümüş, Abdülkerim Kaya, Fuat Balca, Mustafa İpek ve Şeyhmus Kınay’dı.

Bu tahliyeler nasıl oldu diye düşünülürken sebep ortaya çıktı; Ceza Muhakemesi Kanunu -zaman ayarlı bir şekilde- 1 Ocak 2011’de değişmişti. Bir başka ifadeyle daha önce yapılan değişiklik o tarihte kendiliğinden yürürlüğe girmişti. Değişiklik kısaca, “10 yıldan fazla süredir tutuklu bulunanlar salıverilir” diyordu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, yeni yıl gireli daha 48 saat geçmeden, “yazık, haksız yere tutuklu bulunmasınlar” diye tahliye kararı vermişti. Sorun gayet basitti, hatta o kadar basitti ki domuz bağını çözmekten daha basit.

Ve bu yasanın 1 Ocak’ta yürürlüğe gireceği, Hizbullahçıların tahliye olacağı biliniyordu. Hatta Diyarbakır Başsavcılığı Yargıtay’ı uyarmıştı: Bakın elinizde temyiz incelemesi için tuttuğunuz dosyanın sanıkları 10 yıldan fazladır tutuklu, yasadaki değişiklik 1 Ocak’ta yürürlüğe girecek, bu kişilerle ilgili davanın temyiz incelemesini bir an önce yapın ki yasa karşısındaki konumları belli olsun. Hükümlüyse hükümlü, tutukluysa tutuklu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Diyarbakır Başsavcılığı’nın bu uyarısına rağmen temyiz incelemesini 26 Ocak’a bırakmıştı. Oysa ki 1 Ocak’tan önce görüşmüş olsa haklarındaki mahkeme kararını onayacaktı. Nitekim 26 Ocak’ta öyle yaptı, onadı. Onlar 26 Ocak’tan sonra artık tutuklu değil, hükümlü oldular ama nafile. Çünkü Hizbullah yöneticileri çoktan yurt dışına kaçmıştı, kaçırılmıştı.

Ve onları yurt dışına kaçıranlar arasında, şimdi Meclis’te “Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağına namusu ve şerefi üzerine ant içecek” olan HÜDA PAR yöneticilerinin selefleri, müvekkilleri vardı.

Meclis yarınki yemin töreninden sonra -mutat olduğu üzere- “yasama faaliyetlerine” kısa süre ara verecektir, Ankara gazetecilerinin deyimiyle “aç-kapa yapacak”tır. Olağanüstü bir gelişme olmazsa, Atalay sonraki “ilk birleşim”de yemin edecek. Böylelikle Atalay, herkesin gözü kulağı Meclis’teyken değil, sonraki günlerde öyle “bir ara” yenim edip geçiverecek.

Özcesi şu: Yargı, Hizbullah sanıkları için “saatlerini ayarlamıştı” ama konu Can Atalay olunca bekliyor, bekletiyordu.

Köşe Yazıları Haberleri