Şimdi kendinizi Galatasaray Meydanı’nda hayal edin.
İster Tarlabaşı, ister Tünel isterseniz Taksim tarafından gelmiş olun, eğer günlerden Cumartesi ise ve saat 12 ise, Sadi Çalık’ın Cumhuriyet’in 50. yılı için yaptığı heykelin yanı başında oturan ellerinde megafon ve kayıplarının fotoğraflarından başka hiçbir şey olmayan bir grup insan göreceksiniz.
Farklı yaş gruplarından insanlar; 7’den 70’e derler ya öyle.
“Ben 12 yaşındaydım babamı aramaya başladığımda. Oğlum şimdi 12 yaşında, dedesini arıyor,” diyen Besna Tosun bir köşede.
“Biz vazgeçersek bu ülke yakınlarını arayanlar ve adalet isteyenlerin cehennemi olmaya devam edecek,” diyen 85 yaşındaki Emine Ocak bir diğer köşede.
"Benim evladım gelir diye kapıyı, bacayı açık bıraktım" diyen, 106 yaşında hayatını kaybeden Berfo Kırbayır bir başka köşede.
Hava yağmurluysa oradalar, hava karlıysa, yollar kapalıysa da 400, 500, 600, 700 hafta demediler o meydanda kayıplarını aradılar. Bu kadar. Sonra meşhur anonsa bile gerek olmadan “sessizce dağıldılar.” Öyle vakur, öyle haklı, öyle sakin. Kayıplarının yanlarında getirdikleri fotoğraflarını yüzlerce haftanın verdiği alışkanlıkla yanlarına alıp döndüler.
Değişen konjonktür meydana bakışı da değiştirdi bu yıllar içinde. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 5 Şubat 2011’de Cumartesi Anneleri’nden bir heyet ile buluşmuş, kayıplarını bulma sözü bile vermişti.
Aynı Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte ilk icraatlarından biri Galatasaray’da arayışlarında inat eden anneleri, onlardan bayrağı devralan kardeşleri, torunları gözaltına almak oldu.
Zaten 2011’den bu yana memlekette çok şey değişmişti. Değişmeyen birkaç şeyden birinin dirençle “kayıplarımız nerede” diye soran insanlar olması kim bilir belki de sistemde tıpkı distopik filmlerdeki gibi kırmızı alarmların yanıp sönmesine neden olmuştu.
700. haftada herhalde bir yerlerde bir karar verildi. Emine Ocak aynı 1997’de olduğu gibi darp edilerek gözaltına alındı. Hrant Dink’in oğlunun etrafında gözaltına alınmasını engellemek için kenetlenen eller, HDP milletvekili Garo Paylan’ın acı bakışı, yine HDP milletvekili Hüda Kaya’nın onlara yardım için uzanan eli, Türkiye’nin hayli kabarık olan sembol fotoğraflarına bir yenisini ekledi.Gözaltına alınanlar da bir o kadar ibretlik başka bir sahne oluşturuyordu. Cumartesi İnsanlarından, Maside Ocak, Ali Ocak, Besna Tosun, Jiyan Tosun, Adilcan Ocak, Hasan Karakoç, Sebla Arcan, Leman Yurtsever, DİSK/Gıda-İş Genel Sekreteri Levent Gökçek, Berkin Elvan'ın ablası Gamze Elvan ve Gazeteci Faruk Eren de dahil 47 kişi gözaltı kişi vardı gözaltı listesinde.
Gözaltına alındıkları yetmedi o gün, bir de haklarında dava açıldı. Hem de tam iki yıl sonra! Sanki yine bir yerlerde bir karar alınmış, yargı bir anda iki yıl önce olmuş bir olayı hatırlamıştı.
Gözaltında kaybedilen, işkence ile öldürülen yakınlarının faillerini aramak için yollara düşen insanların hakkında açılan bu dava absürt değil de ne?
Cumartesi Anneleri, onların yanında Galatasaray Meydanı’nın çocukları, torunları 12 Temmuz Pazartesi günü Çağlayan Adliyesi’nde yargılanacaklar. Yakınlarının ölümünden sorumlu olan faillerin yargılanması gereken yerde onlar yargılanacaklar.
Bu hangi adaletin, hangi sarayın, hangi meydanın kurgusu olabilir ki? Hani biraz klişe olması pahasına, filmde izleseniz senarist abartmış diyeceğiniz bu sahneyi kim tasarlamış olabilir ki?
Şunun şurasında şehir tarihindeki yaşı çocuk sayılacak Çağlayan Adliyesi’nin o devasa girişindeki meydan, o büyük merdivenler, cilalı duvarlarla, Galatasaray Meydanı’nın inadıyla kim boy ölçüşebilir ki?
Zaman ve mekânın bir ağırlığı vardır. Bunun karşısında, son teknoloji duruşma salonlarında bir annenin yıllar yılı mayalanmış dirayetiyle kim yarışabilir ki?
Sorarsanız açılan davanın sebebi toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet. 46 kişi hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Cumartesi Anneleri’nin 500. Hafta buluşmasından sonra “Bir mezar taşı kaç hafta, kaç yıl, kaç anne eder?” diye yazmıştım.
Galatasaray Meydanı’nda tanık olduğumuz polis şiddetini de hatırlayarak soruyu güncellemek icap edecek şimdi. “Bir mezar taşı kaç hafta, kaç yıl, kaç anne, kaç gözaltı, kaç dava eder?”