CHP'nin çiçeği burnunda Genel Başkanı olduğu günlerdi. 8 Nisan 2024'te Sabah gazetesi herkesi şaşırtarak Özgür Özel'i birinci sayfasına taşımıştı.
Kendisiyle yapılan söyleşide "en sert muhalefet" olacaklarını, ama “nezaketten ve makamlara saygıdan asla taviz vermeyeceklerini” söylüyordu Özel.
Parti içinde "eski hastalıklardan kurtulacaklarını", "eski hastalıklarla, iç çekişmelerle Türkiye'nin geleceğini kimseye kararttırmayacağını" vurguluyordu.
Cumhurbaşkanı adaylığı meselesinde ise durumu futbol tabirleriyle açıklıyordu.
Malum erkekler birçok şeyi futbol terimleriyle tarif etmeyi çok sever; Özgür Özel de öyle yapıyordu:
"Şu anda takımda iki forvet var... Biri Mansur Yavaş, diğeri Ekrem İmamoğlu... Ama birçok yeni figür de parlıyor. Bu isimlerden en iyi takımı kurmak önemli.
Maçın son dakikasında bir penaltı kazanıldığında, teknik direktör, ‘Bırakın ben atacağım’ demez... En formda oyuncusuna attırır. Belediye başkanlarımız kendi aralarında çok iyi işler yapacaklar... Günü geldiğinde de arkadaşlarımızdan biri Cumhurbaşkanı adayı olacak.”
İki gün önce Özgür Özel’in Mersin’de “büyük bir sürpriz” açıklayacağı duyuruldu CHP Genel Merkezi’nden. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin toplu açılış törenine katılacak olan “teknik direktör” Özgür Özel bu sürprizi şöyle tarif ediyordu:
“… uzun süredir beklenen bir başlangıcı yapacağız. Bir büyük sürpriz yapacağız.”
Toplumda beklenti yaratan o “büyük sürpriz”, kırmızı kart olarak çıktı karşımıza.
Özel, emeklileri ve asgari ücretlileri “iktidara kırmızı kart göstermeye” davet etti.
Haliyle “bu büyük sürpriz” dalga konusu oldu ve eleştirildi.
Üstelik “yeni” bir “başlangıç” bile değildi.
Çok değil. Bir yıl önce DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan 2024 yerel seçim kampanyasında kullanmıştı bu “kart”ı. Seçimlerden birkaç ay önce aday tanıtım törenlerinde "Eğer bu seçimlerde hükümeti uyarmak istiyorsanız, bu seçimler hükümete bir sarı kart gösterme fırsatı" demiş ve cebinden sarı kart çıkartmıştı Babacan. Yerel seçim sonrası yapılacak ilk genel seçimlerde ise kırmızı kart göstereceklerini söyleyerek elindeki “kırmızı kartı” havaya kaldırmıştı.
Yani CHP’nin “beklenen başlangıcı”, “büyük sürprizi” meğer bir “kopya kampanya”ymış.
Türkiye’nin içinde ve dışında büyük gelişmelerin yaşandığı, insanların açlıkla boğuştuğu, düşünce ve ifade özgürlüğünün yerlerde süründüğü, muhaliflerin yargı baskısıyla boğulmaya çalışıldığı günlerde ana muhalefet partisinin bu “büyük” buluşu haklı olarak seçmeni kızdırdı.
Ama genel merkez yöneticileri eleştirilere “bozulmuş”.
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, ekranlardan eleştiride bulunanları suçluyordu. “CHP’yi eleştirmek konforlu alanmış” Başarır’a göre. Özellikle “bazı sanatçıların eleştirilerine üzülmüş”. Çünkü o sanatçılar mitinglere gitmemiş, asgari ücret için tweet bile atmamış ama Kırmızı Kart’ı eleştirmiş!
Ne kolay bir muhalefet anlayışı değil mi?
Eleştiriye tahammül etme, yetmezmiş gibi eleştirenleri suçla…
Her yaptığına alkış bekle…
Konforlu alanda muhalefet yap…
Kusura bakmayın ama siz böyle yaparsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan bile “Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu yüzyıllık partiyi milletin artık alay ettiği çocuk oyun çadırına çevirdiler” deyiverir.
Gelelim CHP’nin “eski alışkanlıkları”na.
Hani “teknik direktör”ün, “Türkiye’nin geleceğini kimseye kararttırmam” dediği “iç çekişmeler”e…
Ne yazık ki bu hastalıktan bir türlü kurtulamadı ana muhalefet partisi.
Son olarak “iki forvet”ten biri olan Ekrem İmamoğlu’nun “pışık”ıyla bir kez daha nüksetti:
“Ben oturayım, ben arkama yaslanayım, Ekrem çalışsın, Bora çalışsın, biz iktidar olalım. Öyle yağma yok. Olmaz.
Ben bir adım geri durayım, üç adım geriden izleyeyim, Ekrem tökezlesin de belki onun yerine ben geçerim. …‘Pışık’ derim ona ben. Öyle bir şey yok. Öyle yağma yok. Ne partili Ekrem’i yedirir, ne millet Ekrem’i yedirir. O kadar net.”
Parti içine yapılmış bir “pışık” olduğu açık ki İmamoğlu da “Niyeti kötü olup da kim ‘Pışıktan’ alındıysa umurumda değil” dedi zaten.
Yani manzara şu ki; teknik direktör elinde “kırmızı kart” ile “büyük başlangıç” yapıyor… “Forvetler” birbirine “pışık” yapıyor… Ortalıkta olağanüstü kurultay sesleri duyuluyor...
“Ben genel başkanlığı, futboldaki teknik direktörlük gibi görüyorum. En iyi takımı kuracak. En doğru kişiyi, en doğru yerde görevlendirecek” demişti ya Özgür Özel, işte o takım ligde olması gerektiği yeri bir türlü dolduramıyor.
Böyle giderse “önlerinde bakacakları bir maç” da kalmayacak…