İBRAHİM EKİNCİ
Doç. Dr. Orhan Karaca, 5 -7 Ekim arasında, ODTÜ’de yapılan “Fikret Şenses’e Armağan, Türkiye Ekonomisi Çalıştayı”nda bir sunum yaptı. Sunumun başlığı “Yoksuldan alıp zengine vermek: Türkiye’de enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki etkisi.” Hemen girişinde şunu söylüyor:
“Enflasyonun gelir dağılımını bozduğu yaygın bir görüştür. Bunun nedeni enflasyonun zenginlere kıyasla yoksullara daha fazla zarar verdiğine inanılmasıdır. Buradaki temel argüman, zenginlerin yoksullara göre kendilerini enflasyonun etkilerinden daha iyi koruyabilecekleri veya bu etkilerden daha iyi yararlanabilecekleridir. Zenginler enflasyona tam olarak endekslenmeyen gelirlere yoksullara kıyasla daha az bağımlıdır ve enflasyona karşı koruma sağlayan finansal araçlara erişimleri de yoksullardan daha fazladır.”
Hepimiz şu klişe lafı biliyoruz: “Enflasyon en adaletsiz vergidir.”
Bu çıplak bir gerçek çünkü zengin – yoksul ayırmaksızın, gelir dilimi gözetmeksizin herkesten eşit (dolaylı) vergi alınması anlamına geliyor. Bu elbette, Türkiye gibi vergi gelirlerinin yüzde 65’inin dolaylı toplandığı bir ülke için yıkıcı, yakıcı sonuçlara yol açıyor.
Çünkü dar gelirliler, fiyat artışlarıyla oranlı artan dolaylı vergileri, “sizi enflasyona ezdirmedik” teranelerine karşın satın alma güçleri erirken ödüyor.
Zenginler ise tersine... Fiyat artışlarıyla oranlı artan vergileri satın alma güçleri artarken ödüyor. Çünkü eğer şirket sahibiyse “satıcı” konumları dolayısıyla, fiyatlarını, maliyet enflasyonunun üzerinde artırarak, enflasyondan zarar değil, aksine kâr edebiliyorlar. Gerek GSYH’da artan sermaye payından, gerekse İSO 500 şirketlerinin kâr oranlarından, sektör bilançolarından, gerekse bankacılık sektörü kârlarından bunu görebiliyoruz. Zengin, şirket sahibi değil ama yüksek miktarda tasarruf sahibi olabilir. Bu durumda da enflasyon şartlarında kaybettiren yatırım araçlarından kaçabiliyorlar, servetlerini korumanın ötesinde artırabiliyorlar. Diyelim arsa – borsa kazandırıyor. Bu alanlara, isabetli danışmanlıklar da satın alarak kârlı yatırımlar yapabiliyorlar. Herkeste uçmuş fiyatlarla evler, arsalar alacak para yok. Sonuçta enflasyondan küçük para (ücretliler) sahipleri kaybederken büyük para sahipleri kazanabiliyor. Karaca’nın dediği gibi enflasyona karşı koruma sağlayan finansal araçlara erişimleri de yoksullardan daha fazla.
Doç. Dr. Orhan Karaca’nın sunumunda bunun bir grafiği var (Grafik 1). Durumu iyi tarif ediyor:
İki kanal üzerinden açıklıyor. Enflasyon şartlarında, fonksiyonel gelir dağılımı kanalında orta sınıf (toplumun %40’ı) ve alt sınıf (toplumun %50’si) ücretler üzerinden “kaybeden” taraf oluyor. Üst sınıf (toplumun %10’u) kârlar üzerinden “kazanan” taraf oluyor. Portföy kanalından bakıldığında da durum aynı. Üst sınıf (yani zenginler) portföy yatırımı yapabiliyor, finansal yatırım araçlarından kazanabiliyorlar. Alt sınıfta birikim neredeyse yok. Orta sınıfta kısmen olsa da düşük. Bu iki kesimin nakitleri, enflasyon şartlarında değer kaybına uğradığı için yine kaybediyorlar.
Fakat bu tablo normal şartlar altındaki durumu açıklıyor. Buna bir de bizde olduğu gibi hükümetin “Yeni Ekonomi Programı” gibi dümenlerle devreye girip doğrudan bir tasarruf soygunu tertiplediği durumu eklemek gerekiyor. Böylece alt – orta gelir grubu zaten enflasyona karşı satın alma gücü kaybına uğrarken, bir de hükümetin “makro zortiyati” dediğim önlemlerle yarattığı soyguna uğruyorlar. Enflasyon %85’ken, tasarruflarına %15 – 20 faiz verilmesi sağlanıyor.
Orta sınıf erimiş
Olacaklar bellidir aslında. Karaca’nın sunumundaki Grafik 2, sonucu gösteriyor: Türkiye’de enflasyon artınca gelir dağılımı bozukluğu artıyor. İncelenen dönemde, enflasyon artarken en yüksek gelirli yüzde 10’luk dilimin geliri artmış. Orta sınıf ve en alt gelir grubunun payı azalmış. En büyük kayıp da orta sınıfta olmuş.
Orhan Karaca, araştırmasının sunumunu şu “sonuç”la bitiriyor:
“1. Türkiye geneline ait tahminler enflasyondaki her 1 puanlık artışın Gini endeksini istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde 0.11-0.12 puan arttırdığını göstermektedir. Yine bu tahminlere göre enflasyondaki her 1 puanlık artış en üst %10’un toplam gelirdeki payını 0.11-0.12 puan arttırırken, ortadaki %40 ile en alt %50’nin paylarını 0.05-0.06 puan azaltmaktadır.
2. 12 bölgeye ait panel verilerle sabit etkiler modeliyle yapılan tahminler bu sonuçları desteklemektedir. Bu tahminlere göre enflasyondaki her 1 puanlık artış Gini endeksini 0.10-0.12 puan arttırmakta, en üst %10’un toplam gelirdeki payını 0.09-0.11 puan yükseltmekte, ortadaki %40’ın payını 0.04-0.05 ve en alt %50’nin payını 0.05-0.06 puan düşürmektedir.
3. Bu sonuçlar Türkiye’de enflasyonun yoksuldan zengine doğru bir gelir transferine yol açarak gelir dağılımını bozduğunu göstermektedir. Buna göre enflasyonla mücadele etmek gelir dağılımını düzeltmek için de gereklidir.
4. Benim düşünceme göre ücretlerin payını artıracak politikalar izlenmesi gerekiyor. Ücretlerin toplam gelirdeki payı gelişmiş ülkelerde yüzde 60’tır. Türkiye’de tersinedir. Ücretlerin payı 30 – 35, sermaye 65 – 70’tir. Bunun tersine çevrilmesi gerekiyor.”
Son birkaç söz... Dar gelirliler için bu kayıp tablosu Bakan Şimşek’i tatmin etmemiş gözüküyor. Bir yandan ücretliyi, emekliyi enflasyona ezdirmedik söylemini sürdürürken, bir yandan da “yüksek ücret artışları yüksek enflasyona sebep oluyor” diye açıklamalarını sürdürüyor. Bakan:
1. Gerek İSO’nun 500 Şirket Raporu, gerekse de TÜİK’in sektör bilançoları enflasyonun asıl kaynağının fahiş şirket kârları olduğunu gösterirken bu fırsatçı soygununu hiç konuşmuyor.
2. Hangi “yüksek ücretler” açıklamıyor. 15 milyon emeklinin 10 milyonu 7.500 lira aylık alıyor. Çalışanların yüzde 40’ı asgari ücretli. Yani açlık sınırının altında ücrete çalışıyor. Ücretlerin yüzde 60’ı açlık sınırında.
3. Hangi “yüksek ücret artışları”, açıklamıyor. Şeffaflık sözü veren sayın Bakana bir çağrımız olsun: Gelin 2015 sonrası enflasyon rakamlarını açın bakalım, dar gelirliyi enflasyona ezdirmiş misiniz, ezdirmemiş misiniz, görelim. Bakın eski TÜİK Başkanı ne diyor?
4. Kurları, enflasyonu nas patlattı. Bakan, enflasyondan 7.500 lira ile bir ayı çıkarmaya çalışan emekliyi mi, asgari ücretliyi mi sorumlu tutuyor? Enflasyonu düşürmek için IMF’nin bile terk ettiği formülden başka bir formülü yok muymuş?