- Doğum günümü kutlamayacak mısın anne?
- Ne zaman kutladık ki? İyi ki doğdun Zelal ama keşke böyle doğmasaydın.
Böyle başlıyor Zelal Buldan’nın “Babam hakkında;Katarsis (Arınma)” belgeseli.
Zelal 3 Haziran 1994’te babası Savaş Buldan’nın ölüm haberi geldiği gün erken doğmuştu.
Yıllarca annesi Pervin, abisi Neçirvan ve kendisi babası hakkında pek az konuşmuştu.
Baba evde adı konuşulamamış bir yasakla kullanılmayan bir kelimeydi.
Kuzenleri bile eve geldiklerinde ‘Baba’ kelimesini ağızlarına almıyorlardı.
Evlendiğinde muhtemelen aklında siyasi bir gelecek planı yoktu Pervin Buldan’nın ama birçok Kürt kadını gibi onun için de siyaset kaçınılmaz bir kader olmuştu.
Cumhuriyetin en karanlık yıllarından biri olan 1993’te arka arkaya Uğur Mumcu suikasti, Barzani ile ilk resmi görüşmeleri yapan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının Ankara’da düşmesi, 33 silahsız erin öldürülmesi, Kürt meselesinde bir çözüm arayan Özal’ın ani ölümü, Sivas ve Başbağlar katliamları yaşanmıştı. Başbakan Tansu Çiller, İçişleri bakanı ise Mehmet Ağar’dı. Bölgeden her gün faili meçhul cinayet haberleri geliyordu.
Çiller’in o günlerde “Elimizde PKK’ya yardım eden iş adamlarının ve sanatçıların listesi var” dediği basına yansımıştı. Yıllar sonra Darbeleri araştırma komisyonunda Tansu Çiller, Sırrı Süreyya Önder’e “Amacımız haraç vermek zorunda kalan iş adamlarına devlet arkanızda, kimseye haraç vermeyin” demekti’ diyerek suçlamaları reddetmiş ve ne kadar vicdanlı olduğunu ifade etmek için “Ben anayım. Beni nasıl bu cinayetlerle itham edersiniz” demişti.
Aynı Ana 1996’da Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı için ‘Bu devlet için kurşun atan da yiyen de kutsaldır’ diyecekti.
Pervin Buldan’nın eşi iş adamı Savaş Buldan, 2 Haziran 1994'te İstanbul Yeşilyurt Çınar Oteli'nden, polis kimlikli, polis yelekli ve telsizli sekiz kişi tarafından Adnan Yıldırım ve Hacı Karay'la birlikte kaçırıldı ve sonrasında öldürüldü. Cesedi o günlerde sık sık faili meçhul cinayetlerin işlendiği Bolu-Sakarya-Hendek şeytan üçgeninde bulunmuştu. Savaş Buldan ve arkadaşlarının cesetleri bulunduğunda insanlık dışı bir işkence gördükleri hemen anlaşılıyordu. Failleri mağdurları için malumdu ancak ülkede on yılda bir olduğu üzere rüzgâr sert esiyordu. Cinayet dosyası Ankara’nın karanlık dehlizlerinde unutulmaya bırakıldı.
Pervin Buldan Cumartesi Anneleriyle Galatasaray Lisesi önünde oturmaya başladığında kızı Zelal 1 oğlu Neçirvan 4 yaşındaydı. 1996’ya geldiğimizde Susurluk kazası sebebiyle Mehmet Ağar İçişleri bakanlığı koltuğunu Meral Akşener’e bırakmıştı.
Susurluk kazasından sonra toplumda bu karanlık günlerin biteceğine dair bir umut belirmiş ancak O umut Kürtlere hiç uğramamıştı. Faili meçhuller ve Hizbullah cinayetleri tüm vahşetiyle devam ediyordu.
Cumartesi Anneleri oturma eylemiyle başlayan zorunlu siyasi kariyer Pervin Buldan’ı önce dernek, sonra parti çalışmalarına kadar getirdi. 2005 yılında Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen Buldan 2007’de Milletvekili seçilmiş ve 2009’da başlayan “Çözüm Sürecinde” aktif olarak rol almıştı.
Buldan’nın siyasi kariyerindeki en öne çıkan gün şüphesiz Öcalan’nın mektubunu 2014 Newroz’unda Diyarbakır’da 1 milyona yakın insana Kürtçe olarak okumasıydı. Aynı mektup Sırrı Süreyya Önder tarafından Türkçe okunurken milyonlarca insanın gözü kulağı televizyonlardaydı.
Tüm süreç AK Parti onayı ve desteğiyle ilerliyordu. Bugün suç sayılan Kandil ziyaretleri tamamen bir koordinasyonla yürütülüyordu
Bahardı ve barış elle tutulacak kadar yakındı. 2015 seçimlerine gelindiğinde HDP tarihi bir başarı göstererek %13.2 oyla meclise 80 Milletvekili sokmuş ve iktidarın şimşeklerini üzerine çekmişti.
IŞİD tarafından yapılan Suruç katliamı ve Ceylanpınar’da iki polisin esrarengiz bir şekilde öldürülmesiyle devam etmiş ve çözüm süreci “Buzdolabına” kaldırılmıştı. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında geçen ve dönemde bine yakın insan hayatını kaybetmiş ve Çözüm Süreci tamamen bitmişti.
Sonradan AK Parti ile yolları ayrılan dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu o günlerden bahsederken ‘Terörle mücadelede defterler açılırsa birçok insan, insan içine çıkamaz’ diyerek bir işaret fişeği fırlatmış ama sonunu getir(e)memişti
Zelal belgeselini tamamladığı geçen yıl aynı zamanda babasının ölümünden dolayı yargılanan kişilerin tamamının beraat ettiği haberini de almıştı. Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya söylediği gibi “Tuğla çekilmemiş duvar yıkılmamıştı”
Böylesine badirelerle geçmiş bir hayatın kahramanı Pervin Buldan bir gün olsun öfkesine yenik düşmemiş inandığı çizgide siyasi hayatına devam ediyor. Tüm şeytanlaştırmalara ve rakiplerinin öfke nöbetlerine karşı metanet ve sabırla yürüyor.
‘HDP’den oy desteği alalım ama pekte yan yana görünmeyelim’ anlayışı uzun zamandır HDP tabanını rahatsız etse de bunu oldukça az dile getiriyorlar. Geçen hafta Ekrem İmamoğlu’nun elbetteki siyasi bir hesapla içinde Pervin Buldan’la Meral Akşener’in adının geçtiği twit siyaseti sahnesini hareketlendirdi.
Bazen bu tip tetikleyici olaylar gerçek yüzlerin açığa çıkmasına hayırlı katkılar sunar. Öyle de oldu.
İyi Partili ve CHP’li bazı mühim kişiler özetle “Meral hanımla Pervin Buldan’nı nasıl aynı cümle içinde anarsınız” dediler. Dediler demesine de bu kadar üst perdeden konuşanlar hiç mi düşünmez Pervin Buldan eşini kaybettikten iki yıl sonra İçişleri bakanı Meral Akşener’di ve Savaş Buldan ve arkadaşlarının cinayeti ile ilgili ne yapmıştı?
Tamam Kürtler demokrasi için “yüreğine taş basıp” her seferinde sandığa gitsin kendi doğuştan gelen en basit insani haklarınından önce Türkiye demokrasisini öncelesinler ama bu taş bu yürekten ne zaman kalkacak? Fena halde merak ediyorlar. Saklanan ‘kardeş’ muamelesinden ziyadesiyle sıkıldılar çünkü.
Özellikle yerel seçimlerde Millet İttifakına oy veren HDP seçmeni için “Onların oylarının Allah belasını versin” diyen bazı ikidar çevreleri bir çok kişi tarafından kınandı. Bu doğru tavırın devamı HDP ve onun yöneticilerini “yok saymamaktan” geçiyor.
Meral hanım için siyasi açıdan Pervin Hanım’la bir arada anılmak zulse kuvvetle muhtemel eşi öldürülmüş Pervin hanım için çok daha büyük acıdır. Burada fedakarlık yapılmışsa onun biricik sahibi Pervin Hanımdır. Biraz empatiden kimseye zarar gelmez.
Yunan Şair Yannis Ritsos’un "Barış" şiirinde dediği gibi
"Ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek,
Yana dönüp içerlenmeksizin uyuyabildiklerindedir barış"