Prof. Dr. Hakan Kara’nın adı “muhalefetin Merkez Bankası Başkanı adayı” olarak geçiyor. Yakıştırma mı, gerçekten gündemde mi bilmiyorum. Profesör Kara, halen Bilkent’te hoca ama öncesinde Merkez Bankası’nda Başekonomist’ti. Kurumu biliyor.
Ayrıldıktan sonra da sadece öğrencileri için hoca kalmadı, ekonomiyi sıkı takibini sürdürdü, günceli anlamamızı kolaylaştırdı. Bana göre memleketimizde ana akım iktisadın en önemli temsilcilerinden biri. Jeremy Rifkin’in de katıldığı CHP toplantısında da sunum yapmıştı. MB Başkanı olsun ya da olmasın önümüzdeki dönem iktisat politikalarının şekillenmesinde etkili olacağını tahmin ettiğim iktisatçılardan biri. Geçtiğimiz günlerde seçim sonuçlarını üç farklı senaryoda ele alan bir gelecek projeksiyonu yaptı. Millet İttifakı’nın açıkladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin (öngördüğü sosyal politikalara karşın) ekonomide esasta ana akımcı çözümler içinde kaldığı dikkatte tutulursa, Kara’nın burada aktarmayı planladığım analizinin kıymeti de artıyor.
Kara, geçtiğimiz günlerde Koç Üniversitesi ve TÜSİAD ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) toplantısında konuştu. Toplantının kaydını izledim. Burada yaptığı konuşmanın ikinci bölümü tamamen olası senaryolarda yakın gelecekte neler olabileceği hakkındaydı. Bu hepimizin kafasını kurcalayan bir mesele.
Kara, 3 senaryoda ele aldı konuyu. 1. Cumhurbaşkanı değişimi ve Meclis çoğunluğunun muhalefete geçmesi hali; 2. Mevcut iktidarın devamı hali ve 3. Cumhurbaşkanı’nın değişmemesi ancak Meclis çoğunluğunun iktidara geçmesi hali… (Kara, Cumhurbaşkanı’nın değişmesi, ancak Meclis’te iktidar ittifakı çoğunluğunda kalmasını en zayıf olasılık olarak görüyor.)
Kara, konuşmasında önümüzdeki dönem için beklentilerini şöyle anlattı:
“Enflasyon yüzde 40’ların altına düşecek gibi görünüyor. Ama ikinci yarıda çok fazla iyileşme beklemiyorum. İki sebeple; seçim sonrasına kadar döviz kuru çok bastırılacak dolayısıyla kur üzerinde baskı oluşacak. İkincisi yönetilen yönlendirilen fiyatlar, vergiler hepsi ötelenecek. Dolayısıyla ikinci yarıda ertelenmiş zamların gelmesi, bir taraftan da döviz kurunun kademeli olarak bırakılmasıyla tekrar bir enflasyon göreceğiz. Geçen sene ‘kur - beklentiler – enflasyon’ sarmalına girdiğimizden söz etmiştik. Daha sonra strateji değişti. Son 6 ayda bu üçlünün ‘kur’ bacağı kontrol edilmeye başlandı ve yarı sabit kur rejimine geçtik. Bu değişkenlerden birisini (kur’u) çıkarınca iş bitmiyor. En önemli kanal beklenti kanalı… Bu doğru düzgün yönetilmediğinde enflasyon ataletini kıramıyorsunuz. Geldiğimiz noktada kur denklemden çıktı ama ‘beklentiler – enflasyon – ücret artışı’ sarmalına girdik. Daha hafif bir sarmal ama yine de enflasyon katılığı yaratan, yüzde 35 – 40’larda katılaştıran bir sarmala girdik.
Seçime doğru giderken bu politika seti ne kadar devam ettirilebilir?
Ben uzun süredir söylüyorum, devam ettirilebilir. (…) Bu kadar yüksek cari açıkla aynı zamanda kuru kontrol edip rezerv biriktirilebilmesinin en önemli sebeplerinden biri arka planda finansman ihtiyacın da çok yüksek olmaması. 11 aylık cari açık 41.8 milyar dolar, 22,3 milyar doları Net Hata Noksan’la karşılandı. Geri kalanı da eşten dosttan toplanarak denkleştiriliyor. Seçime kadar bu şekilde götürülebileceğini düşünüyorum. Bunu sürdürebilmek için, sorunları ötelemek için yapılan bütün bu düzenlemeler kırılganlıkları daha da artırıyor. Seçimden sonra kim gelirse gelsin ister yeni bir iktidar ister mevcut iktidar devam etsin bunun bedelini ödeyecek. Maliyetin nasıl, hangi makro değişkenler üzerinden, bölüşümün nasıl yapılacağı seçimden sonra oluşacak tabloya bağlı olacak.”
Kara’nın konuşmasının asıl bundan sonraki bölümü önemli. İktidar değişikliği, değişmemesi veya karma bir senaryoda neler olacağını şöyle analiz etti:
1. Senaryo: Cumhurbaşkanlığı ve Meclis çoğunluğu muhalefete geçerse:
- Konvansiyonel politikalara dönüş
- Geleneksel para politikası (bir miktar faiz artırımı ve rezerv biriktirme)
- Regülasyonlarda sadeleşme (karmaşık politikalardan çıkış)
- Kapsamlı bir makroekonomik program
2. Senaryo: CB ve Meclis değişmezse:
- Mevcut politikalar devam edecek, eskiye dönüş olmayacak.
- Şu ana kadar yapılanlar resmileştirilerek sürdürülecek. (Mesela MB Kanunu değişecek, 32 Sayılı Karar değişecek, sermaye akımlarında daha sıkı yönetim.)
- Ekonomide merkezi yönetimin çok daha etkili olduğu, tek bir merkezden kredinin, döviz kurunun dağıtıldığı daha kontrollü bir sisteme geçilecek.
3. Senaryo: Cumhurbaşkanı değişmez, Meclis çoğunluğu muhalefete geçerse:
- Kısa vadede biraz kaos ortamı, epey bir dalgalanma yaşanabilir. Bu çok uzun sürmeyecek. Parçalı bir yapı sürdürülebilir olmaz tekrar seçime gidilmesi gerekecek.
- Bir uzlaşma aranacağından politikalarda daha ılımlı bir normalleşme,
- Sınırlı faiz artışı,
- Daha ılımlı finansal baskılama.
Ama somut olarak, bütün bunlar ekonomi açısından ne ifade ediyor diye bakarsak:
- Senaryoda:
- Faizlerde belirgin artış olacak. (Her gün öyle bir regülasyon ortaya çıkıyor ki faizlerin olması gereken yer değişiyor, kaç olması gerektiğini söyleyemem ama artacak.)
- Büyümede kısa vadede ciddi bir yavaşlama ortaya çıkacak. (Mevcut regülasyonlar ve düzenlemeler artık faiz artışını çok maliyetli bir hale getirdi. Dolayısıyla kısa vadede ciddi bir yavaşlama olacak. Ama ardından güvenin tekrar gelmesiyle birlikte birkaç çeyrek sonra hızlı bir toparlanma gerçekleşebilir. 1 yıl da 1,5 yıl da sürebilir.
- 2023 yılında enflasyon kim gelirse gelsin yüzde 35’in altına inmesi çok zor. Ama 2024’te ataletin bir kısmını kırarak yüzde 15 – 20 gibi bir aralığa gitmek mümkün gibi görünüyor.
- Senaryoda:
- Faiz artışı olmayacağı için dengelenme döviz kuru ve regülasyonlar üzerinden gerçekleştirilecek. Ona da kademeli bir devalüasyon diyorum çünkü yarı sabit kur rejimindeyiz.
- Kredi kontrollerinin devam ettiği bir senaryo altında enflasyon yine öncelik olmayacağı için ataleti kırılmayacak ve uzun süre yüzde 20 – 40 arasında katılaşan bir enflasyondan bahsedebiliriz.
- Potansiyel büyümemiz de düşecek. Çünkü kaynakların etkin bir şekilde dağıtılmadığı bir ortamda potansiyel büyüme muhtemelen düşecek ve alışageldiğimiz yüzde 4.5 civarındaki büyümenin 3’lere doğru düştüğünü görebiliriz.
- Senaryoda:
- Yukarıdaki iki senaryonun bir kombinasyonu olabilir. Kim gelirse gelsin önümüzdeki dönemde büyüme yavaşlayacak.
- Mevcut durumdaki dengesizlikleri gidermenin bir maliyeti var. Bütün bu karmaşık regülasyonlardan çıkış ve bugünü kurtarmak için gelecekten ödünç almak, geleceğin refahını bugüne taşıyan yüzlerce düzenlemeden çıkma epey bir maliyetli olacak.
- Seçimden sonra alışageldiğimiz son 2 – 3 senede gördüğümüz büyüme oranların göremeyeceğiz.”
Prof. Kara’nın öngörüleri böyleydi. Şu sözlerini tekrar alalım:
“Mevcut durumu sürdürebilmek için, sorunları ötelemek için yapılan bütün bu düzenlemeler kırılganlıkları daha da artırıyor. Seçimden sonra ister yeni bir iktidar gelsin ister mevcut iktidar devam etsin bunun bedelini ödeyecek. Maliyetin nasıl, hangi makro değişkenler üzerinden, bölüşümün nasıl yapılacağı seçimden sonra oluşacak tabloya bağlı olacak.”
Evet. En önemlisi bu. Her koşulda büyümeci, sermaye kesiminin düşük faizli kredi paketleriyle desteklenmesinden hiç bir zaman vazgeçmeyen hükümet, yavaşlama emarelerine de büyümeci tepki verecek, seçim baskısı kalktığından emekçi kesimlerin sesine daha rahat kulak tıkayabilecektir. Bu halde mevcudun devamı, (Erdoğan’ın son açıklaması: “Faizleri daha da indireceğiz. Ben ekonomistim”) kriz halinin derinleşmesi anlamına gelecek. Türkiye’nin siyasalda sert şekilde savrulması olasılığının belirmesi de durumun ağırlaşmasına katkı yapacaktır.
Fakat iktidar değişirse de her şeyin bir anda, birkaç ay içinde toparlanacağını sanmak safdillik olur. Bir söz vardır ya “Her şey yoluna girmeden önce en kötüsü olmak zorundadır.” Sanıyorum durum biraz böyle seyredecek gibi görünüyor.
Bir kere mevcut düzenlemelerden çıkış, MB’nin geleneksel para politikasına dönüşü ve ciddi oranda faiz artırımı, kredi politikasında normalleşme ile büyümenin yavaşlaması, işsizlik artışı… Karşımıza çıkması muhtemel tablonun bir tarafında bu var. Diğer yandan; KKM’den çıkış, MB’nin rezerv biriktirme ihtiyacı ve örtük sabit kur rejiminin sonlanmasıyla birlikte kurun yukarı hareketi, enflasyonda yükseliş… Enflasyonda olası yükselişle birlikte ortaya çıkacak ilave gelir kayıpları ve ücret artışı taleplerinin yükselmesi… İttifaka destek veren emekçi kesimler durumlarının iyileştirilmesi konusunda yüksek bir beklenti içindeyken, İttifak bu tabloya nasıl tepki verecek? “Beklentiler – enflasyon – ücret arışları sarmalını” kırıyoruz diyerek enflasyonu düşürmenin faturasını emekçilere mi çıkaracak?
Ortak Politikalar metnindeki “yoksulluğu sıfırlama, gelir adaleti” gibi sosyal unsurlar ile klasik IMF reçetesi içinde kalan, serbest piyasacı, neoliberal eğilimlerin itişeceği kesin. Faturanın kime çıkacağı veya nasıl bölüştürüleceği de hangi tarafın ağır basacağına bağlı görünüyor.