Sinan Ateş cinayeti için erken yorumlar Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanı “Kırmızı Pazartesi” klişesine dayandırıldı. Sonradan beceriksizce silinse de Sinan Ateş’in öldürüleceğini söyleyen tehdit dolu tweetler, cinayeti haber veren saldırılar asıl adıyla “Önceden Duyurulmuş Bir Cinayetin Öyküsü”nü ima ediyordu.
Ankara Çukurambar’da işlenen bu cinayetin soruşturması artık başka bir Marquez klişesini “Başkan Babamızın Sonbaharı”nı çağrıştıyor. İspanyolca adı “El Otono Del Patriarca”yı ceza yasasının sınırlarında dolanarak “Reisin Sonbaharı” diye çevirmek mümkün.
Dünyanın en yalnız adamı olarak bir diktatörü, zulmü ve tanrı korkusunu, gücü ve o güce tapınanları devasa cümlelerle aktaran bu romanın bilinçaltında, Marquez’in öğrenciyken tanık olduğu Gaitan cinayeti var.
12 Kasım 1928 günü Amerikan muz şirketi United Fruit Company’ye karşı grev yapan yaklaşık 2 bin işçi, şirketin isteği üzerine Bogota’dan gelen askeri birlikler tarafından Santa Marta’da katledilmişti. Jorge Eliecer Gaitan Muz Katliamı denen bu olayın faillerinden hesap sorulması için çaba gösteren genç bir avukat olarak tanınmıştı. Gaitan gelir adaletini sağlayacak vergi düzenlemelerinden, toprak reformundan söz ediyor, ülkedeki sorunların kaynağı olarak ekonomiyi kontrol eden oligarşiyi suçluyor, güçlü hitabetiyle yoksulları, işçileri peşinden sürüklüyordu. 1947’de Liberal Parti’nin başına geçmişti ve “devirelim onları” sloganıyla 1949’da yapılacak başkanlık seçimlerinin en güçlü adayıydı.
9 Nisan 1948 günü Bolivar meydanında kalabalığın yüreğini avuçlarının arasına alan o ünlü konuşmalarından birini yaptıktan sonra, öğle yemeğine giderken cadde ortasında öldürüldü. Katil olduğu söylenen Juan Roa Sierra soğukkanlılıkla ateşlediği üç kurşunun ardından bir eczaneye sığınmış, yanındaki iki polise rağmen kalabalık tarafından parçalanarak öldürülmüştü.
Bu anın tanıkları arasındaki Marquez, katilden çok, sığındığı eczanenin önünde kalabalığı kışkırtan uzun boylu, gri yün takım elbiseli adamı hafızasına kazımıştı. “Üzerinde çok kaliteli bir giysi vardı, duru bir tene sahipti ve hareketlerini milimetresi milimetresine kontrol ediyordu. O kadar ilgimi çekmişti ki, katilin cesedi götürülür götürülmez onu almaya gelen yepyeni bir otomobile binene kadar gözlerimi üzerinden alamadım, sonra da tarihin belleğinden silinip gitti.”
Cinayetin işlendiği gün Bogota tarihin şekillendiği bir kavşak gibiydi. 9. Pan-Amerikan Konferansı’nın konukları arasında Latin Amerika’nın ileri gelenleri dışında, savaş sonrası Avrupa’yı yeniden kuran, Güney Amerika’da komünizme karşı savaşın bayraktarlığını yapan ABD Dışişleri Bakanı George Marshall da vardı. Toplantıyı protesto eden Latin Amerika Gençlik Kongresi üyeleri de Bogota’daydı. İçlerinden 22 yaşındaki Havana Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Fidel Castro’nun cinayetin kurbanı Gaitan’la o gün için kararlaştırılmış bir randevusu vardı, olmadı.
Kalabalık, katilin parçalanmış cesedini boynuna iki kravat bağlayıp Başkanlık Sarayı’nın önüne attı. Marquez çeyrek yüzyıl sonra kaleme aldığı romanına kepenkleri gagalayarak başkanlık sarayına giren akbabaların ardından sarayı dolduran halkın gözüyle diktatörlüğü, bu zulüm döneminin çürümüş anılarını anlatarak başlayacaktı.
Bu suikastın, CIA’in sola karşı giriştiği Pandomima Operasyonunun bir parçası olduğu söylendi. Katil Sierra’yı olay yerine getiren ve linç edilmesini sağlayan iki polis, bir polis müdüründen emir almıştı. Gerçek katilin gizlendiği, Sierra’nın katil diye kalabalığa linç ettirildiği de konuşuldu. Gaitan cinayetini kimin planladığı tam olarak anlaşılamadı.
Gaitan cinayetinin yarattığı öfkeyle patlayan El Bogotazo adı verilen ayaklanma 10 saat sürdü ve 5 binden fazla insan öldü. İktidardaki Muhafazakar Parti’nin ordu, polis güçleri ve paramiliter çeteleriyle Liberal Parti, komünistler ve gerillalar arasında başlayan, La Violencia adı verilen iç savaş 10 yıl sürdü ve 200 binden fazla Kolombiyalının ölümüne neden oldu. Bu şiddet mirası günümüzde paramiliter yapılar ve devletteki işbirlikçileriyle Kolombiya’yı dünyanın en büyük kokain üreticisi bir narko devlet haline getirdi.
Tarihin kırılma anı olarak görülen bir seçimin eşiğinde, Çukurambar’da işlenen Sinan Ateş cinayeti, 75 yıl önce Bogota’daki tetikçi gibi, iki özel tim mensubu polis eşliğinde Ankara’ya getirilen katiller tarafından işlendi. Bu cinayetin özel tim polislerine hükmedecek kadar güçlü azmettiricisinin yanı sıra bu organizasyonun ne olduğu da önemli. Sedat Peker’in iki yıl önce sözünü ettiği o “korku iklimini” yaymak için planlanan yapı seçimler için bir kez daha konsolide edilmiş olabilir mi? Ateş cinayetinin zanlılarından Doğukan Çep’in yakalandığı mekanın milletvekili Barış Atay’a yapılan saldırıların azmettiricisi Erdem Karadeniz’le ilişkisini KRT’den Sultan Eylem Keleş 7 Ocak’ta yazdı ancak bu yazıya anında erişim engeli getirildi.
2019 yılından beri bir kısmı kamuoyuna yansıyan, büyük bir kısmı yansımayan MHP yönetimini eleştirenlere yapılan sopalı saldırılar, 23 Aralık 2019 günü MHP Urla İlçe Başkanı İsmail Taşoku’nun Buca’da motosikletli bir saldırgan tarafından kafasına sıkılan iki kurşundan şans eseri kurtulması, 15 Mart 2022’de Mersin’de eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel’e düzenlenen saldırı karmaşık ve tehlikeli bir yumak oluşturuyor.
Bu yumağa, suç kariyerine İzmir’de Gıda Çarşısı cinayetleriyle başlayan, Türkmendağı için iş adamlarından para koparan, ardından FETÖ borsasına evrilen, ilişkileri Ahmet Kurtuluş cinayetine ve politikacılara uzanan Serkan Kurtuluş’u ve yine Türkmendağı dönüşü İstanbul’da bir arazi anlaşmazlığı nedeniyle öldürüldüğü söylenen Uğur Köroğlu’nu da eklemek gerek.
Maltepe Gülsuyu sokaklarından gelip çakarlı araçla Ankara’ya cinayet işlemeye götürülen gaspçılar, torbacılar bir perdenin ardında uzayan, gölgeleri birbirine bağlanan, perdenin hiç açılmadığı, aralanmadığı tuhaf bir gösteriyor benziyor.
Bu manzarada Sinan Ateş cinayetinin asıl faillerinin bulunmadığı her gün, her saat bir zembereği usul usul geriyor, bir fay hattı gibi güç biriktiriyor. Ta ki seçimlere, zembereğin bir gecede boşalacağı, güçlü bir depremin, sıkı bir rüzgarın her şeyi alt üst edeceği, perdeyi de ardındakileri de savurup atacağı o güne kadar.
Bu bir tür siyasi sonbahar, tam çevirisiyle Reisin Sonbaharı…