Saray yine İmralı'ya koşuyor

Kimse “Öcalan’a çağrı“ ve “Umut hakkı“ ile Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin önünü açacak Anayasa değişikliğinin birbiriyle alakası yok demesin. Saray’da oyun bitmez.

Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli, 5 Kasım’daki grup toplantısında hem Öcalan için "DEM Parti Grubu’nda konuşsun" çağrısını yineledi hem de Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için anayasa değişikliği istedi.

Bahçeli’nin bu sözleri Ekim ayı başından beri yaşananları, söylenenleri daha da açıklıyor.

Kamuoyunda "Bahçeli’nin Öcalan çıkışından Erdoğan’ın haberi yoktu", "Kayyım atamalarından Bahçeli’nin haberi yoktu", "Cumhur İttifakı’nda çatlak var" tartışması sürerken Saray planını tıkır tıkır yürütmeye devam ediyor.

Perşembe akşamı Cumhur İttifakı ortakları Erdoğan ve Bahçeli bir araya geldi.

Saray medyasında yazılanlara göre; "Liderler zirvesinin ana gündemini MHP lideri Bahçeli'nin Öcalan çağrısı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçilmesi yönündeki gelişmeler oluşturdu."

Öcalan çağrısı ve Erdoğan’ın yeniden seçilmesi… Saray iki konuyu da birbirine bağlamış durumda.

İki lider bir araya geldiği gün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da Ekol Tv’de Candaş Tolga Işık’ın sorularını yanıtlıyordu.

Uçum’un Cumhur İttifakı’nda "çatlak" iddialarına verdiği şu yanıtın altını çizmekte yarar var:

"Bahçeli ve Cumhurbaşkanı arasında o kadar yüksek bir uyum var ki şaşırırsınız. Devletin böyle inisiyatif aldığı bir konuda ikisi arasında bir uyumsuzluk olduğunu düşünmek tamamen provokatifliktir."

Sadece Öcalan’ın hukuken DEM Parti grubunda konuşmasının söz konusu olamayacağını vurguluyor ama başka bir yöntemden söz ediyordu Uçum:

"Hukuken Öcalan'ı oradan çıkartıp getirip DEM Parti grubunda konuşturmak söz konusu olmaz zaten. Devlet onun hukuki koşullarını oluşturursa olur. Hangi şartlara bağlı olarak? Terörsüz Türkiye şartına bağlı olarak Umut Hakkı da tartışılır. Mektup okutan devlet diyelim ki şartlar oluşursa şöyle bir şey yapsa; görüntülü bir Abdullah Öcalan kaydı alınsa getirilse DEM Parti grubuna... Yani mektup okutmuş devlet bunu da kendi insiyatifi içerisinde terörle mücadeleye bir katkı olarak görürse yapar."

Bir yandan hem DEM’li hem CHP’li belediyelere kayyım atıyor iktidar, diğer yandan kayyım atamalarının devam edeceğini Saray kalemşorlarıyla duyuruyor.

Ortada bir "çözüm" arayışı olmadığını bizzat Cumhur ortakları söylüyor. O halde Öcalan ne mesaj verecek? Ya da "Öcalan’dan ne istenecek" desek daha doğru olur.

Zira Saray ne zaman sıkışsa İmralı’ya koşuyor.

Selahattin Demirtaş’ın 14 Şubat 2018’de Sincan’daki duruşmada kayıtlara giren konuşmasından okuyalım:

"2010 referandumunda partim boykot kararı aldı. Bizim üzerimizde ‘evet’ oyu verilmesi için baskı oluşturuldu. O dönemde partimin içinde olmadığı bir çözüm süreci vardı. Oslo süreci olarak bilinen, hükümet ve PKK yetkililerinin yüz yüze görüştüğü süreç. Anayasa teklifi sunuldu. Biz iki şeye itiraz ettik. Birincisi kimlikle ilgili düzenleme olmamasına, ikincisi de HSYK ve yüksek yargıyla ilgili düzenlemelerdeki tehlikelere dikkat çektik. Diğer maddeler mavi boncuk olarak yer aldı.

Boykot kararı aldık. Ne yaptılar biliyor musunuz? 'Bunlar İmralı’dan talimat alıyor' diyorlardı ya. Abdullah Öcalan’ın el yazısıyla bakanın kendisi İmralı’dan yazı getirdi. Bana getirdi. Niye, referandumda hem parlamentoda hem dışarıda ‘evet’ oyu vermemiz için. İnkâr ederlerse tanıkları burada dinleteceğim. Kabul etmedik. Hem yazıda öyle bir şey yok. Abdullah Öcalan’ın el yazısı. Defalarca adada, sekiz defa ben İmralı’ya gittim. Yazı şu:

'Partimiz hangi kararı verirse saygı duyuyoruz. Ama Anayasa değişikliği acaba yeni bir diyaloğun, çözüm sürecinin önünü açar mı, parti olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.'

Destekleyin ya da desteklemeyin demiyor. Bunu İmralı’nın talimatı diye hükümet getirdi. Bizim İmralı’dan talimat aldığımızı söyleyenler Öcalan’ın el yazısıyla getirdi. Kabul etmedik. Boykot tavrımızı sürdüreceğiz dedik, uzlaşı istiyorsanız diğer maddelerde, HSYK ve dil-kimlik ile ilgili değişiklikleri geri çekin dedik. Kabul etmedik.

Majesteleri öfkelendi tabii; 'hani İmralı’dan talimat alıyorlardı' demiş bakanlarına. Onlar da 'bilmiyoruz vallahi' demişler. Bizimle ilgili asıl kriz o zaman başladı. Sen misin biz Oslo’da çözüm süreci yürütürken benim anayasa değişikliğimi desteklemeyen. Partimize karşı siyasi baskıyı başlatan bizatihi kendisidir."

Sadece bu değil tabii. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de İmralı’dan medet ummuş Erdoğan. Yine Demirtaş’tan dinleyelim:

"2014’te de İmralı çözüm süreci vardı. Hiçbir şekilde Cumhurbaşkanı adayı olma talebim yoktu. Ama partim beni aday gösterme kararı aldı. Onur duydum. Ne yaptı? İmralı üzerinde adaylığımı geri çekme baskısı yaptı. Tanıkları var. Devlet adına görüşmeyi yürüten heyet, 'Beyefendi (Erdoğan) çok rahatsız oldu adaylığınızdan, hem çözüm süreci yürütülüyor hem niye aday oldunuz' dedi.

'Biz kendisinin kölesi miyiz?' Cevabım buydu. Biz demokratik siyaseti güçlendirmek için çözüm süreci yürütüyoruz. Biz PKK’ye silah bıraktırmak için uğraşıyoruz da, HDP’ye siyaseti bıraktırmak hedefler arasında değil. Biz demokratik siyasette güçleneceğiz deyince niye rahatsız oluyor? Çözüm sürecinin ruhuna bu aykırıdır.

Kampanyasının ortasında, gene tanık dinletebilirim, şu anda yüksek bürokraside görevli birisi geldi ve 'beyefendi çok rahatsız' dedi. 'İkinci tura kalmamın kendisi açısından ne yararı var, çözüm sürecini hiç mi düşünmüyor.' Çünkü anketler yüzde 10’un üzerinde gösteriyor beni, diğer aday Ekmelettin İhsanoğlu beklenen oyu alsaydı ikinci tura kalıyordu. Cevabım aynen şu oldu: ‘Kendisine söyleyin demokratik siyasete inanıyoruz. Demokratik bir şekilde de çalışmamızı yürütüyoruz. Bunun çözüm sürecine nasıl aykırı olduğunu iddia edebilir. Ben aday oldum son güne kadar da kampanyayı en güçlü şekilde yürüteceğim’."

Bitmedi. Demirtaş’tan dinlemeye devam edelim:

" 7 Haziran seçiminde parti olarak seçime girmeyelim diye İmralı üzerinden bize baskı yapmaya kalkıştılar. Devlet İmralı Heyeti, ‘çözüm sürecine aykırıdır’ dedi. ‘20-25 milletvekili neyinize yetmiyor, bağımsız girersiniz’ dedi. Niye? AKP’ye 400 milletvekili lazım. Tek başına Anayasa değiştirecek. Bir gün sonra HDP, PM kararı olmamasına rağmen parti olarak seçime gireceğini açıkladı. Partim, 7 Haziran’da parti olarak seçime girmeliydi. Doğru yaptı. PM de hemen ardından oy birliği ile bu kararı aldı. Çünkü kendisi engellemeye çalışıyordu. Kandil’in, İmralı’nın talimatlarıyla Demirtaş şunu yaptı diyenler bana, partime bunları yaptırmaya çalıştılar. Biz halkımızın gücünü esas aldık. Doğru kararlarla adımlar attık."

Yıl 2019.

31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğradı Saray.

Öyle ki İstanbul seçimlerini yeniletme kararı aldılar.

Peki ne oldu?

Yine İmralı’ya koştu Erdoğan.

Bu kez bir akademisyen eliyle sandığa üç gün kala Öcalan’dan mektup getirtti.

HDP seçmeninin AKP adayı Binali Yıldırım’a oy vermeyeceğini biliyordu ama belki kafalarını karıştırır sandığa gitmelerini engellerim diye plan yapmıştı.

Nitekim Öcalan da mektubunda şöyle diyordu:

"HDP’de vücut bulan demokratik ittifak anlayışı güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik ittifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir."

Olmadı tabii. İmamoğlu yenilenen seçimleri de kazandı.

Şimdi yine sıkışmış durumda Erdoğan. Yeniden seçilmesinin önünü açmak için Anayasa değişikliğine ihtiyacı var.

Anayasa değişikliğini referanduma götürmek için Meclis’te muhalefet desteğine, referandumdan geçirmek için de Kürt seçmenin desteğine ihtiyacı var.

Onun için kimse “Öcalan’a çağrı“ ve “Umut hakkı“ ile Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin önünü açacak Anayasa değişikliğinin birbiriyle alakası yok demesin.

Saray’da oyun bitmez.

Bunun için yeniden İmralı’ya bile gider.

Köşe Yazıları Haberleri