Akıbeti belirsiz şehir İstanbul. Şehrin uzun geçmişinin birikimi olarak bir araya gelen birbirinden farklı kökenler, hikayeler, yaşantıların kahramanı milyonlarca insan. Kentin de bu insanların da geleceği belirsiz. Belki bir gün yerle bir olup, arkeolojik anlatılardaki gibi aniden sona eren bir uygarlık gibi bitecek. Belki sadece bunun korkusu kentin yavaş yavaş tenhalaşıp silikleşmesine sebep olacak; ne zenginlik ne yoksulluk, ne kalabalık ne de kültürel çeşitlilik kalacak, hepsi göç edecek bir başka yer bulacak. Tabii hiçbir şey olmayabilir de… İstanbul bin yıldır olduğu gibi aynı tas aynı hamam yaşantısını sürdürür; depremlere, yangınlara savaşlara aldırmadan. Pera Müzesi’nde geçen yıl açılan serginin ismi gibi, döner bu kente bakar ve ‘Bu ne Bizantinizm!’ deriz biraz da ironiyle.
Kentin akıbeti belirsizleştikçe bugününü belgelemek daha da önem kazanıyor. Pera Müzesi’ndeki fotoğraf sergisi, ‘Zamane İstanbulları’ tam da bununla ilgili. 11 fotoğrafçının objektifini yönelttiği hepsi aynı dönemde bir arada yaşayan birbirine dokunan hatta zaman zaman iç içe geçen ama farklı İstanbulları anlatıyor. Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler küratörlüğünde hazırlanan sergide Silva Bingaz, Osman Bozkurt, Ci Demi, Kıvılcım S. Güngörün, Ekin Özbiçer, Emin Özmen, Ahmet Sel, Ali Taptık, Kerem Uzel, Erdem Varol, Cansu Yıldıran’ın işleri var. Hepsi de çoğunlukla kentin coğrafi ve kültürel olarak sınırlarında yaşayanlara odaklanıyor. Beni en çok Instagram’da işlerini ilgiyle takip ettiğim iki sanatçıyı Pera Müzesi salonlarında görmek heyecanlandırdı: Cansu Yıldıran ve Silva Bingaz. Bu sergide Cansu Yıldıran çerçevelenmeyip duvara iliştirilmiş ‘Barınak’ başlıklı fotoğraflarında cinsel kimlikleri ve yaşam tarzları nedeniyle ötekileştirilen bir topluluğun normları reddeden yaşantılarını ve varoluşlarını belgeliyor. Bedenleriyle, kimlikleriyle, yaşantılarıyla barışık insanların poz verdiği emsalsiz fotoğraflar çekiyor Cansu Yıldıran. Silva Bingaz da Yıldıran gibi farklı hayatların içinde geziniyor. ‘Diplerdeki Dönüştürücü Ruh’ başlığı altında bir cenazeden, bir ev partisine oradan Gezi Direnişi’ne kentin derinliklerinde geziniyor, direnen, kente tutunan, umudunu kaybetmeyen insanlarını bize gösteriyor. Bu sergide bir de Ahmet Sel’in, kentin görünmeyen göçmenlerine poz verdirdiği, evlerine ve hikayelerine odaklanan fotoğraflarını sakın atlamayın…
Pera Müzesi’ne ‘Zamane İstanbulları’nı görmeye gittiğinizde tabii ki mutlaka Kaplumbağa Terbiyecisi’ne de bir uğramalı ve Türk resminin bu gerçek starına saygılarınızı sunmalısınız. Fakat ikinci bir süreli sergi var ki o da kaçmaz. Portekizli sanatçı Paula Reggo’nun resimleri tam da vadettiği gibi cesaretli bir kadın sanatçının ve çalkantılı bir ülkenin tarihine paralel hikayeler anlatıyor. Hikayelerden daha önemlisi bunu çok güzel resimlerle yapıyor. Ben sanatçıyı bu sergi vesilesiyle tanımış oldum.
Güzel resimlerden bahsederken bir başka kente atlamak, araya bir de İzmir sergisi almak istiyorum. Arkas Sanat Merkezi’nde açılan ‘Pencere’ adlı sergi… Lucien Arkas koleksiyonundan seçilen 18-21. Yüzyıl ressamlarının işlerinden oluşan sergi, pencere teması etrafında çok sayıda resmi bir araya getiriyor. İçlerinde Şevket Dağ gibi yerli ustalardan Utrillo gibi Fransız yıldızlara çok sayıda sanatçı var. Işık, mimarlık ve evin içinde, pencerenin önünde yer edinmiş geçmiş zaman kadınlarına adanmış bu sergi en çok da bize güzel resimlere bakma imkanı verdiği için anılmayı ve mutlaka gezilmeyi hak ediyor.
Güzellik görecelidir derler. Yüksel Arslan’ın resimlerini belki herkes güzel bulmayabilir, ama bence hem iyi, hem eşsiz, hem de güzeller. Dolapdere’de Dirimart galeride açılan Yüksel Arslan sergisinin adı ‘Sui Generis’. İyi bir isim bulmuşlar; ne kendinden önceki birine benzeyen, ne de kendinden sonra birilerinin ona benzediği bambaşka bir sanatçı Yüksel Arslan. 2017’de kaybettiğimiz Arslan belki biraz adsız ustalara, geleneksel ressamlara, Siyah Kalem’e benzetilebilir. Topraktan, kandan idrardan yararlanıp yaptığı boyalarıyla yaptığı Nietzsche’den Sade’dan Marx’tan Freud’dan beslenen, düşünceleri resme dönüştüren, insanın en zalim ve en savunmasız hallerini sözünü sakınmadan resme dönüştüren çok özel bir sanatçı. Onun resimlerini iyi bilenler için tekrarı zor bir hasret giderme, tanımayanlar için kaçırılmayacak bir fırsat bu sergi. Gezerken güzel, iyi resimlere bakmanın bambaşka bir sanatçının dünyasını tanımanın keyfini yaşıyorsunuz. Arslan’ın resimlerinin ayrıntılarında saatler geçirebileceğiniz, tıpkı sanatçısı gibi ‘nevi şahsına münhasır’ bir sergi bu.
Bazı sergiler İstanbul’un mekanlarından iyi yararlanıyor, serginin kendisi kadar mekan da ziyaretin cazibesini artırıyor. Mesela Tünel’deki Metro Han’da açılan ‘Kolektif İyileşme’ adlı sergi gibi. Ayça Okay’ın küratörlüğünde gerçekleşen, Mina’nın Çocukları ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği tarafından desteklenen sergi bize iyi bir çağdaş sanat seçkisi sunuyor. Görevli genç kadınların herkese tek tek eserleri anlattığı, içinde Neriman Polat, İnci Eviner, Silva Bingaz, Zeyno Pekünlü, Leyla Gediz, Nancy Atakan hatta Tracy Emin gibi tanıdık isimlerin de olduğu iyi bir sergi ‘Kolektif İyileşme’. Farklı zamanlarda üretilmiş güçlü işlerden yapılmış, mekanı iyi kullanan bir seçki. Mekan da ayrı bir alem. Tünel’in hemen üstünde belediyenin kullandığı, şu sıralar tadilattan geçirilen bu bina geçmiş zamanın ofis yapılarının bir örneği. İçindeki tüm detaylarla çok ilgi çekici bir yer. İBB Miras ekibi bu tür mekanların kapılarını kentlilere açıp harika bir iş yapıyor. Burası hep böyle kamusal bir mekan olarak kullanılmaya devam eder mi emin olamıyorum. Biraz da mekanın güzelliği için, 31 Mart’ta bitecek bu sergiyi görmenizi tavsiye ederim.
Bir başka güzel mekan Eminönü’ndeki Türkiye İş Bankası Müzesi. Bu eski banka binası epeydir ziyarete açık. Şu sıralar Yaşasın Cumhuriyet sergisini ağırlıyor. 100. Yılını kutladığımız Cumhuriyet’in tarımdan eğitime, sağlıktan ekonomiye verdiği savaşı ve başarıları anlatan sergi kısa metinler, fotoğraf ve filmler ile çok sayıda belgeden oluşuyor. Ziyaretçisi eksik olmayan serginin, bulunduğu mekandan daha ilginç olduğuna emin değilim. Konusunu iyi ele alıp özetleyen, özgün malzeme sunan ama izleyiciyi etkileyebilecek görsel gücü ve yeni sözü çok da olmayan bir sergi.
En son yine bir çağdaş sanat önerisiyle bitireyim. Beyoğlu Yapı Kredi Kültür Sanat’ta 2 Nisan’da bitecek ‘Bir Arada’ sergisine gidin ve Sena Başöz’ün ofiste eskrim yapan ya da susuz ortamda yüzmeye çalışan ‘beyaz yakalı’yı gösteren videolarını görün. Hele ki bir ofis insanıysanız, bu işleri mutlaka seveceksiniz…
Bu hafta yeni açılan ve bitmek üzere olan güzel sergiler arasında kısa bir tur atmaya çalıştım. Akıbeti belirsiz şehir İstanbul’un şu güzel günlerini, burada yaşıyor olmayı, anlamlı kılan nadiratın bir parçası bu sergiler… ‘Onları da görmeyeceksek ne anlamı kalıyor?’; değil mi ama…