“Ne demek yani! İşçinin düşünmesine de mi engel olacaklardı?
Hayır, hayır!
Yakında her şey değişecekti, çünkü işçi artık düşünmeye başlamıştı.”
Emile Zola / Germinal
İşte böyle başlıyordu madencilerin gerçek direniş ve grev öyküsünü anlatan Emile Zola’nın o muhteşem romanı. Elbette pek çoğunuz bu romanı Soma’da kaybettiğimiz 301 madenci zamanında yeniden anımsadı. Hikâye değişmiyordu çünkü. Fransa da olsa, Türkiye’de olsa madencilerdi onlar, yerin 7 kat altında güneşe akın etmek için çekiç vuranlar…
Çünkü Orhan Veli’nin "Yüz karası değil, kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası..." dediği emekçilerdi onlar.
Şimdi o madenciler Soma’dan Ankara’ya yürüyor, hem de yalın ayak üstelik biliyor musunuz?
Fernas Madencilik işçileri yalnızca anayasal hakları olan sendikalaşma hakkını kullanmak istediği ve Bağımsız Maden İş Sendikasına üye oldukları için haksız ve hukuksuz yere işten çıkarıldı.
Jandarma mı dövmedi, oturma eylemi mi gerçekleştirilmedi….
Her şey geldi başlarına ve bir avuç medya gördü onları yalnızca. ‘Rızanın imalatı’nı yapan medya kuruluşlarının pek çoğu birkaç dakika verip geçti hallerini. Pür-meallerini.
Oysa çok uzak bir zaman değildi. 6 Şubat depremi ile sarsılan Türkiye’de kaç kişinin hayatını kurtardı yeraltı tecrübeleri. Durmaksızın, sormaksızın koştular enkazlara. Kurdukları köprüler ve karanlık, köhne ve tehlikeli hayat tecrübelerine tutunup kaç cana soluk oldular. Unutulup gitti bunlar.
O işçiler, o emekçiler yaklaşık bir haftadır Ankara’ya yürürken kürsüsünün hemen üzerinde ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazan Türkiye Büyük Millet Meclisi 28. Dönem 3. Yasama yılı açılışı vardı.
Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu kararlara uymayan, anayasayı bizzat elleriyle tahrip etmiş bir iktidar ve ortağının paylaştığı meclis sıralarının tam karşında yazıyordu ‘egemenlik milletindir’ görülmez tabii.
Bir de bu ülkenin ana muhalefet partisi vardı. 31 Mart Yerel Seçimlerinden birinci parti çıkmış olmakla övünen, Türkiye genelinde 412 belediyenin hakimi, AKP’yi ilk kez ikinci parti konumuna düşüren Cumhuriyet Halk Partisi’nden bahsediyorum, evet evet…
Bir karar aldı dedi ki ‘ Erdoğan solana girdiğinde tüm vekillerimiz orada olacak, ayağa kalkacak ve genel başkanın tavrına uygun tavır sergilenecek.’ (karar değildi elbette, tebligattı).
Durun bir dakika, hikâyede bir kopuş yok. Aksine siz unutsanız da ben anımsatmak isterim: Yalın ayak Ankara’ya yürüyen işler Manisa- Soma’dan yola çıktı. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı da Manisalı.
Bana mı düşerdi şimdi başıma kasketi geçirip, işçilerle Ankara’ya yürümek, ona mı? Ece Ayhan’ın dizeleriyle ‘bir düşünün abiler…’. Bunu yapmak bana düşmez, benim için görev ve fakat Sayın Özgür Özel size 'makama saygıdan' önce bu madencilerin anayasal haklarına saygı duymak ve onlarla omuz omuza yürümek düşer.
O işçiler ki çok değil yarın, en olmadı ertesi gün Meclis önünde darp edilecek. Erdoğan ve şürekâsının yasalarına, beşli çete diye andığımız maden baronlarına karşı yürümekten aşınmış ayaklarıyla dik duracak! Siz nerede olacaksınız o vakit?
Sormadım sayılsın, yanıt ise hiç beklemiyorum. Siz bu yanıtı partililerinize şöyle verin derim:
Cumhuriyet Halk Fırkası adıyla kurulan bu parti emperyalizme ‘yalın ayak’ direnenlerin partisidir. Emperyalizmin işbirlikçilerine, Meclis kürsüsünden ‘iki ayyaş’ diye bağıranlara ayağa kalkmaktansa bir mücadeleye daha girmeyi tercih eder.
Şimdi bu partinin genel başkanı olarak size ‘parti tarihinizle’ birilerinin sizi yeniden örgütlenmesini’ tavsiye ederim. Belki o zaman partinizin simgelerinden biri olan’ halkçılık’ın ne anlama geldiğini anlar, tüzüğünüzde yer alan ‘’CHP sosyal demokrasi ve Kemalizm'i benimseyen merkez sol bir siyasi partidir’’ i yeniden anımsar, yüzlerinde kömür karası, ayakları çıplak madencileri Ankara’nın girişinde gururla karşılarsınız….Parti tüzüğünüze göre dahil yeriniz meclis sıralarında ilk ayağa kalkan olmak değil de madencilerin yanında olmak olduğunu anımsarsınız!
Ha yok, ben iktidar olayım ona o zaman bakarız diyorsanız ben susayım…Ben susayım ama Ankara’ya yürüyen madenciler için Ece Ayhan konuşsun;
‘’Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler’’
Yalın ayak yürüyen her birinize bin selam olsun…