Kent hafızasına yolculuğa çıkmak tarihsel bir sürecin içerisinde yaşanmışlıklarla duygudaşlık kurmak gibidir. Yaşananlar, toplumsal acılar, sevinçler, isyanlar, hatırlandıkça gelecekle kurulan bağ güçlenir kolektif hafıza açığa çıkar. Bu yüzden kentlerin yükü, mekânın yükü ağırdır. Bu yükün ağırlığını ise acıyı toplumsallaştıran kentsel yas mekânları hafifletir.
Berlin bir kentin kendi utançlarını mekâna gömerek geleceğe aktarılan bir kentsel yas mekânı gibi. Her yerde faşizm döneminin izleri size yaşanmışlıkları anlatarak hafızayı diri tutuyor, acıları toplumsallaştırıyor. Bir daha yaşanmasın diye.
“Buraya ilk geldiğimde bu sessizliğin ortasında mekânın ağır yükünü, insanların, çocukların acılarını derinden hissetim” diyen meslektaşım Betül Kesici ile birlikte yine bir Berlin hafıza yolculuğunda Grunewald Tren İstasyonu’ndayız.
İstasyondan inip merkeze doğru çıkıp sola döndüğünüzde bir beton duvar karşılar sizi. Yaklaştıkça betonun içerisinde kaybolan insan boşlukları ile beliren gölgeli siluetler size eşlik eder.18 metre uzunluğundaki beton bloktan oluşan anıt bir anda sizi içerisine çekerek irkiltir. Orada nazilerin insanlık dramı yaşattığı bir mekânda binlerce gölgeli silüetin varlığı sizi derinden sarsar. Yarışma ile elde edilen anıt Polonyalı Karol Broniatowski imzasını taşıyor. Grunewald İstasyonu’nda Peron 17 ile bütünleşen anıt bir kentin özeleştirisini de mekânsal olarak anlatıyor.
Peron 17
Broniatowski anıtı ile tarihle yüzleşip ağır adımlarla artık trenlerin uğramadığı Peron 17’ye ulaştık. Nazi döneminde binlerce insanın Berlin dışına nakledildiği Peron 17, dönüşü olmayan biletlerin kesildiği tek yönlü bir yolculuğun biniş istasyonlarından biri. Trenlerin uğramadığı, rayların paslandığı bu mekânda insanlığın ağır yükünü vicdanınıza işleyen derin bir sessizlik karşılıyor sizi. Mekânın sessizliği ve derinliği sizi doğal olarak bir vicdan muhasebesine ve kaybolan insanların anısına saygı duruşuna yönlendirir. Betül Kesici ile bir süre konuşmadan mekânın sessizce bize anlattıklarını dinliyoruz.
Peron boyunca rayların etrafında uzanan metal levhalar tarihin bir kuru istatistiğini değil, bir dönemin, bu durakta başlayan katliamının bilançosunu, tarih, gün sayı ve nakil yeri ile birlikte tek tek gözler önüne seriyor. Başımız önde yerdeki metal levhaları okuyarak insanlığın tarihsel istatistiğine Auschwitz’e, Theresienstadt’a, Sobibor’a gönderilenlere odaklanıyoruz.
Mimarların mekânsal derinliği
1941 sonbaharından 1942 ilkbaharına kadar binden fazla insan, Grunewald İstasyonu 17 nolu perondan sürgün nakil trenleri ile sonu belli olan bir yolculuğa gönderilir. 1942’den sonra nakiller için Anhalter İstasyonu ve Moabit yük deposu da kullanılarak, insanlar doğrudan imha kamplarına gönderilir. Nazi döneminde tren işletmeciliğinin uygulamalarını eleştiren Deutsche Bahn 1941-1945 yılında yapılan sürgünleri hatırlatmak için 1998 yılında anıt yarışması açar. Yarışmayı mimar Nikolaus Hirsch, Wolfgang Lorch ve Andrea Wandel kazanır. Anıt Berlin’den trenlerle yapılan 186 nâkili temsilen, 186 dökme çelikten oluşur. Nakiller, tarihleri, insanların sayıları ve gittikleri yerler kronolojik sıraya göre düzenlenir. Her obje, bir taşımanın tarihini, sınır dışı edilenlerin sayısını, Berlin'deki kalkış noktasını ve varış noktasını belirtir.[1] Mimarların mekansal derinliği tasarım ve kullanıcı arasında güçlü bir bağ kuruyor. Zihinsel bir canlandırma gelip boğazına düğümleniyor. Her metal levha, bir ailenin, bir hayatın, bir çocuğun annesine sarılışının yarım kalışını fısıldıyor. Esen rüzgâr o kalabalığın çığlığını kulaklarınızda yankılanışına, boşluğun seslerle izlerle canlanmasına olanak sağlıyor.
Vicdan Durağı
17.Peron’da raylar arasında büyüyen doğal bitki örtüsü ise buradan bir daha tren kalkmayacağını ve doğanın iyileştirici gücüyle simgeselleştirerek anıtın ayrılmaz parçası haline geldiğini bize hatırlatıyor.
Kentsel mekânın gücü burada işte. Geçmişin sadece müzelerde değil, gündelik yaşamın tam içerisinde bir tren istasyonunda hatırlanabileceğinin de simgesi. Geçmişin ağırlığını sırtında taşıyan Berlin’de Betül Kesici ile birlikte yeniden deneyimlediğimiz Peron 17, unutmanın acıdan daha ağır, hatırlamanın ise daha insanca olduğunu söylüyor bize.. O yüzden burası sadece bir durak değil, paslanan raylar arasında hepimiz için bir vicdan durağı.
Berlin’den Ankara’ya bir vicdan sorgulaması
Ankara’da Cumhuriyet Meydanına açılan Ankara Garı’nı her gördüğümde garın tanıklığında 10 Ekim 2015 tarihinde bir pazar günü barış isteyenlerin bir araya geldiği, 101 kişinin öldüğü katliamı ve dakika farkıyla yaşadığımızı hep hissederim. Kentsel mekânda yaşananları unutmamak için Ankara Gar katliamında kaybettiklerimiz anısına TMMOB tarafından açılan anıt meydan yarışması bugün uygulanabilmiş olsaydı, kente gömülmüş bir utancı, bir katliamı geleceğe taşıyacak çok etkili bir vicdan durağı olacaktı, tıpkı Berlin’deki gibi.
Sessizliğin yükü: Peron 17 Dünyanın vicdan duraklarından sadece biri. Sessizliğin ağır yüklerinin bir daha yaşanmaması için kentsel mekânda yaşanmışlıkların gözler önüne serilmesi, kentsel yas mekânları ile kalıcılaşması kent hakkımız, hatırlama hakkımızdır.
[1] https://www.memorialmuseums.org/memorialmuseum/mahnmal-gleis-17-%E2%80%93-berlin-grunewald