İstanbul’un sokak adları maziye meraklı herkesin ilgisini çeker. Çünkü her gün gelip geçtiğimiz sokakların eski sakinleri, coğrafyası ve oradaki yaşam biçimi hakkında bize tatlı ipuçları sunar. Onları o kadar sever ve önemseriz ki ha bire değiştirilmelerine kızarız. 1950’lerden beri kent kültürü ve tarih üstüne yazıp çizenlerin şikayetçi olduğu bir meseledir bu… Ben de konuya daha önce ‘Sevdiğim sokak adları gibi’ başlıklı yazıda değinmiştim, Bu hafta işin bir başka yanını anlatmak istiyorum: İstanbul’un sokak adları nasıl konuldu?
Şehrin en eski semtlerinde yer alan bugünkü sokak adlarının çoğu 1927 yılında birkaç ay içinde bir komisyon, hatta o komisyonun başkanı olan bir kişi tarafından belirlenmiş. Pek çoğu günümüze kadar gelen bu sokak adlarını belirleyen bu kişi Osman Nuri Ergin.
Osmanlı zamanında bugünkü gibi bir adres kavramı yok. Adresler genelde ‘civarı ve karşısı’ diye yazılıyormuş. ‘Babı Ali karşısı’, ‘Cami yanı’ gibi… İstanbul’da modern belediyeciliğin kurulmasının hemen ardından (6. Daire 1857’de kurulmuştu), 1859’da sokaklara ad verilmesine ve Batıda olduğu gibi levhalara yazılıp asılmasına karar veriliyor. Cumhuriyet ilan edildikten sonra ise bu konu tekrar gündeme geliyor. Türkiye Cumhuriyeti ilk nüfus sayımına hazırlanırken ikamet kayıtları ve adres meselesinin de çözülmesi için adımlar atılıyor. 1927’de bir kanun çıkıyor; 1003 sayılı ‘Binaların numaralandırılması ve sokaklara isim verilmesine dair kanun’. Buna göre İstanbul’da bir komisyon kuruluyor ve komisyonda en önemli görevi, yani ‘Nümerotaj Heyeti Reisliği’ni Osman Nuri Ergin üstleniyor. Ergin, o sırada ‘İstanbul Şehremaneti Mektupçusu’, yani Yazı İşleri Müdürü.
1883 Malatya Pütürge doğumlu Osman Nuri Ergin. Daha sonra İstanbul’da Zeyrek Rüşdiyesi’nde, Darüşşafaka ve Darülfünun Edebiyat Dairesi’nde okumuş. 1901’de belediyeye memur olarak girmiş ve 1947’deki emekliliğine kadar 45 yıl burada çalışmış. 1961’de ölen Osman Nuri Ergin’in ardından Süheyl Ünver’in yazdığı gazete yazısından öğreniyoruz ki aynı zamanda müthiş bir kitap koleksiyoncusuymuş. Beş bini el yazması 15 bin kitaplık bir kütüphanesi varmış.
Sokak adlarının nasıl belirleneceği, 1927 tarihli yasada belirtilmiş. “Her şeyden evvel mahalli adete riayet ve münasip isimlerin muhafaza edilmesi gerekir. Yeni isimlerin topografik özelliklerine, sokağın hususiyetine dikkat ederek sokağın mahalli tarihinden ya da milli tarihten gelen isimler verilebilir. Gülünç ve müstehcen isimler verilemez” denmiş. Anlaşılıyor ki işe koyulan heyetin önünde mevcut eski isimlerle ilgili halledilmesi gereken iki ‘çok önemli’ iş varmış: Birincisi mükerrer, yani birbirinin aynı olan isimleri, ikincisi de ‘gayrı milli’ yani Türk ve müslüman olmayan isimleri ayıklamak; bunların yerine uygun yeni isimler bulmak.
Osman Nuri Ergin sahadan toplanan bilgiler ve danışmanların da yardımıyla bu işi neredeyse tek başına halletmiş. O tarihte İstanbul’da 10 bin sokak ve 142 bin bina olduğu tahmin ediliyor. İçlerinden 6200 sokağa birbiriyle çakışmayan ve milli ve ciddi yeni isimler verilmiş. Bu arada sayıları 600 olan mahalleler de birleştirilip azaltılmış ve sayıları 200’e indirilmiş. Belediyeye bağlı mahalle ve nahiyelerin sınırları yeniden belirlenmiş. Cumhuriyet’in İstanbulu’nu oluşturan tüm bu düzenlemeler, Osman Nuri Ergin’in hazırladığı 1934 İstanbul Şehri Rehberi’nde yayımlanmış.
Elbette bazı sokak adları Osmanlı’dan geldiği gibi kalmış. Çalışmaya başladıklarında 82 tane Cami Sokak, 48 tane Çeşme Sokak, 30 tane Bakkal sokak ve içinde ‘kilise’ geçen 72 sokak adı varmış. Osman Nuri Ergin bu işi mesela ‘hamam sokakları’, ‘İcadiye Hamamı, İstinye Hamamı, Yatağan Hamamı’ diye çeşitlendirerek çözmüş. İsmi olmayan sokaklara önce ‘Yeni Sokak’ denmiş, sonra hepsine birer isim bulunmuş. Meyhane Sokak’ın adı müstehcen olduğu için ‘Bade Sokağı’ diye değişmiş. Gayri milli oldukları için mesela Karabet Kalfa Sokağı’na Kurt Çelebi Sokak, Tensof Sokağı’na Maruf Sokak, Balıkçı Kirkor Sokağı’na Balıkçı Sokak gibi adlar verilmiş ve içinde kilise geçen bütün adlar kaldırılıp yenilenmiş. Osman Nuri Ergin, anılarında bu tür isimlerin oranının yüzde 60’ı bulduğunu belirtiyor…
Sokak isimlerinin belirlenmesi kadar kanunda belirtildiği gibi levhalanması da gerekiyordu ve bu da kolay olmamış. Osmanlı döneminde beyaz zemin üstüne kırmızı olan sokak isimlerinin Cumhuriyet’te kırmızı zemin üstüne beyaz olmasına karar verilmiş. Osman Nuri Ergin kalıcı ve güzel olsun diye emaye yapılmasını istemiş, ama yasada belirtilen üç aylık sürede bunu yapacak bir firma bulunamadığı için ‘galvaniz’e razı olunmuş. Böylece hepsi eski Türkçe olmak üzere sokak adları ve oval kapı numaraları galvanizli saçtan ‘kabartmalı ve riplin boyalı’ olarak üretilip yerlerine konmuş. Bu iş, 1928’deki Harf İnkılabı’ndan sonra tekrar yapılacak, 1931’de bazı sokak adları yeniden düzenlenip çalışma son halini alacaktır. Bu kez tabelalar tam da Osman Nuri Ergin’in istediği gibi emayeden yapılır, 2000’lere kadar varlığını sürdürecek o eski kırmızı üstüne beyaz İstanbul sokak tabelaları da böylece ortaya çıkar.
Bütün bu bilgileri, yıllardır kütüphanemde önemli ve hacimli yerini koruyan Erol Ölçer imzalı bir kitaptan özetledim. ‘Şehir Sokak Hafıza, Kuyulu’dan Biçki Yurdu’na Osman Nuri Ergin ile İstanbul Sokak Adları’ adını taşıyan 744 sayfalık bu büyük boy kitap 2014 yılında çıktı. O günden beri zaman zaman açıp içindeki güzel fotoğraflara ve en çok da eski – yeni sokak listelerine bakarım. Çünkü İstanbul’un bütün eski semtlerini kapsayan kitabın önemlice bir kısmı 6200 sokağın eski ve yeni isimlerinin, bulundukları mahalle ve nahiyenin yer aldığı bir listeden oluşuyor. Alfabetik olarak eski adlara ve yeni adlara göre bakılabilen bu listeler gerçekten de meraklılar ve araştırmacılar için paha biçilmez bir bilgi kaynağı.
Kitaptan da anlıyorsunuz ki Osman Nuri Ölçer işine çok titizlik göstermiş, isimleri verirken o sokakların tarihinden, ortak belleğinde yer eden olay, mekan ve kişilerden esinlenmiş. Var olan, kabul görmüş isimleri korumaya çalışmış. Ama yine de o sokak isimleri kendiliğinden ortaya çıkmamış, ‘gülünç ve müstehcen ve gayrı milli’ olmayacak şekilde bir Cumhuriyet bürokratı tarafından belirlenmiş. Kentin haritası ideolojik bir filtreden geçirilip buna göre şekillendirilmiş. Gayri müslimlerin bütün kültürel varlığı bu haritadan adeta kazınmış; hem de bu kentte hala önemli oranda Yahudi, Rum, Ermeni yaşarken olmuş bu…
Evet, biz yine İstanbul’un sürprizli sokak isimlerini seveceğiz, arkasındaki hikayeleri merak edeceğiz. Sokak tabelalarının resmini çekip paylaşacağız. Bu arada sokak adlarının tarihini de bilmek merakımızı daha da kışkırtacak.