Yalnız Suriye’nin değil, insanlık tarihinin kanlı sayfalarına yazıldı olanlar. Suriye’de Aleviler çok acı günler yaşıyorlar. Bakmayın “Kontrol altına alındı” başlığıyla verilen haberlere, katliamların sürdüğüne dair pek çok görüntü düşüyor sosyal medyaya.
Her zaman, çatışmaların, karışıkların, savaşların ama aynı zamanda büyük medeniyetlerin sahası olmuş bu kadim coğrafyada soykırıma teşebbüs ediliyor. Yaşanan, emperyalistlerin, işbirlikçilerinin bir ülkeyi yerle bir etmesinin, geleceğini çalmasının tarihidir aynı zamanda.
Suriye’de Alevilerin maruz kaldığı katliam, uzun zamandır görülen bir kâbustu. Ne yazık ki gerçek oldu. Aniden olmadı, olaylar yeni başlamadı. Bir grup insan, gazeteci, aylardır yaşananlara dikkat çekmek için çabalıyordu. Esad devrilip, ülkeyi terk ettiğinden beri Aleviler tehdit ediliyor, sistematik olarak hakaretlere, işkencelere, gözaltında kaybedilmeye, maruz kalıyordu. Birçok insan öldürülmüştü.
Katliamın ayak sesleri...
Saldırılar kitle katliamına 4 Mart’tan itibaren evrildi. Birçok farklı kaynaktan ve kişiden edinilen bilgiler aşağı yukarı aynı. Mart’ın başında, yeni rejimin güçleri, Alevilere dönük hakaret içerikli videolar yayınladılar, “Geliyoruz,” dediler. Sonrasında Lazkiye’ye bağlı Celbe’de Alevilerin evlerini taradılar. Bir anne ve bebeği, alışveriş yapan bir genç, yaşlı bir adam, kurşunların isabet etmesiyle hayatlarını kaybettiler. Bu cinayetler büyük bir infiale yol açtı.
İki gün sonra Ceble’nin bir başka köyüne giden HTŞ güçleri bir genci gözaltına almak istedi. Halk, daha önce gözaltına alınanların çoğu katledildiği, ya da kaybedildiği için genci vermedi. Çatışma çıkması üzerine HTŞ’liler takviye güç istedi. Gelen takviye güç, bölgeye yakın bir yerde, (muhtemel eski ordu mensupları tarafından) pusuya düşürüldü ve 13 HTŞ’li öldürüldü.
Saldırılar kıyıma dönüştü
Sonrası korkunç! Cihat çağrıları, ölüm fermanları sosyal medyadan, cami hoparlörlerinden yükseldi. Bölgeye ağır silahlar gönderildi. Böylece sistematik saldırılar kitle katliamına, insan kıyımına dönüştü
Lazkiye, Tartus ve Hama'dan gelen görüntüler, katillerin insanlıktan nasıl çıktığını gösteriyor. Ölenlere dair binleri aşan muhtelif sayılar veriliyor. Katliamdan az sayıda insanın kaçarak Lübnan’a geçtiği söyleniyor. Yanı sıra, dağlara sığınanların olduğu verilen bilgiler arasında. Evlerin içinde, yol kenarlarında, sokaklarda, katledilmiş insan görüntüleri tüm dünya insanlarının önüne düşüyor. “Bunlar yalan,” diyen yok. Katliamın müsebbipleri “yapmadık” demiyor.
“HTŞ, böyle bir şeyi istemiyor” diyor birileri ama HTŞ’lilerin sosyal medyaya düşen katliam çağrıları var. Herkes gördü.
'Uygar dünya'dan kınama mesajları
“Uygar dünya” alışkın bu tür caniliklere. Defalarca, emperyalistlerin gözetiminde olmuş şeyler bunlar. İkiyüzlülük devam ediyor, ancak üstü örtülemez olduğunda başlıyorlar kınamaya, çağrı yapmaya.
Beklentileri büyük Suriye’deki yeni yönetimden! “İstikrara kavuşturacak” ülkeyi. Belki savaştan kaçan Suriyelileri geri alır. Nasılsa silahları İsrail’e, batılı devletlere dönmüyor. Umurlarında mı Suriye halkları! Adlarının önüne daha önce “terörist” sıfatı koymuş olmalarının da önemi yok.
Ülkemizi yönetenler, “Esad artıkları,” söyleminin siyasi ihtiyaçlarını giderdiğini sanıyor. Ömer Çelik, "Lazkiye'de son olarak ortaya çıkan ve Suriye güvenlik güçlerine dönük saldırının, Suriye'nin birliğine, dirliğine dönük bir terörist saldırı olduğunu değerlendiriyoruz” diyor.
Ya sonrası? HTŞ’ye dönük saldırı bahane edilerek bütün halka yönelen katliam! Yok mu bir diyeceğiniz? Sizin kadar onlar savunmuyor kendilerini!
Siyasal İslamcılar, bildiğimiz ezberlerle saldırıyor. Ülkemizde katliamlara karşı ses çıkaranlara demediklerini bırakmıyorlar. Tehditler, hakaretler, küfürler... Dini, siyasetlerine perde yapanlar, tarihsel düşmanlıklarıyla höykürüyor.
Tarihsel yalanlar
Savaşlar yalanlarla sürdürülür, katliamlar yalanlarla yapılır. Aslı astarı olmayan iddialarla katliamların fitilleri ateşlenir. “Cami bombaladılar,” “Suya zehir kattılar,” “Dinimize sövdüler,” gibi uydurmaların pek çok örneği var geçmişte. Bize hiç yabancı değil bunlar.
Yıllardır, Suriye söz konusu olduğunda Alevilerle ilgili yalanlar söylendi. Tekrar edile edile, sıradan birçok insan bile bunların gerçek olduğunu düşündü. Başlıca yalan, Esad ya da Baas Dönemi’nde, Suriye’nin bir Alevi devleti olduğudur. Buna göre, Sünniler senelerce baskı altında tutulmuş, yönetime, devlet kademesine sokulmamıştır. Suriye’de Aleviler tarihin hiçbir döneminde diğer halklardan ve inançlardan daha üstün tutulmadı. Hakikat şu ki, devlet işlerinde Sünniler Alevilerden her zaman daha baskın oldu. Askerlik mesleğine yönelmeleri, Alevilerin ayrıcalıklı olmasından değil, fazla seçeneklerinin olmamasından kaynaklıydı. Aynı şekilde üniversite okuyup meslek sahibi olma oranının yüksek olmasının da en önemli sebebi buydu.
Baas Dönemi yalnızca, Alevilere dönük katliam siyasetinin olmadığı bir dönem olarak değerlendirilebilir. Rejimin “laik” karakterini sebep sayabilirsiniz belki ama bundan Alevilerin üstün, ayrıcalıklı olduğu anlamı çıkar mı? Katliama uğramamak bir ayrıcalık mıdır?
Bugünün katliamcıları, aynı zamanda kökleri yüzyıllar öncesine dayanan Cihatçı, Selefi anlayıştan alıyorlar motivasyonlarını. İnsanlık dışı zihniyetin, Alevileri, Hristiyanlardan, Yahudilerden daha düşman gördüğü bilinen bir gerçek.
Bir başka yalan geçmişte ve bugün yaşananların “mezhep çatışması” olduğudur. Alevilere dönük saldırıların yaşandığı her yerde “Alevi-Sünni çatışması” denilerek olayın karşılıklı olduğu algısı yerleştirilmeye çalışılır. Hâlbuki Aleviler Sünnilere saldırmamıştır. Alevilere dönük saldırılar için de “Sünniler” yaptı diye bir genelleme yapılamaz. Birçok tanık, Sünni halkın Alevi komşularını korumak için elinden geleni yaptığını, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları komşularını korumak için evlerinde sakladığını söylüyor.
Özetle...
Kısacası, Suriye’de yaşananlar mezhep çatışması değildir. Katliamın failleri IŞİD'in başka renge boyanmış devamcılarıdır. Üstelik içlerinde binlerce Suriyeli olmayan terörist vardır.
Oluşturulmak istenen algı, Alevilerin “Esad unsuru”, Sünnilerin yeni rejim yanlısı ve dinci olduğudur. Bu da yalandır! Suriye’de milyonlarca Sünni, laik bir yaşam tarzını benimsemiştir. Nasıl ki, ülkemizde yaşayan milyonlarca Sünni yurttaş şeriat yanlısı olmayıp, laikliğin esaslarına göre yaşamak istiyorsa, Suriye’de de durum benzerdir.
Şu anda Suriye yönetimini işgal edenler radikal, selefi bir azınlıktır. Asgari demokratik koşullar sağlandığında yönetimde kalma ihtimalleri zayıftır.
Diğer yandan, geçmiş Suriye rejiminin yaptıklarının, ya da atfedilen suçların sorumlusu Aleviler değildir.
Milyonlarca Suriyeli gibi Alevilerin de en temel talebi can güvenliğidir.
'HTŞ neden bunu yapmak istesin ki?'
Yaşananların Suriye yönetimini şimdi elinde tutan HTŞ ve müttefiklerinin işine gelmediğini, bu yüzden olayların İsrail ve İran’ın provokasyonu olduğu iddia edenler var.
Birincisi HTŞ, şimdiye kadar Suriye’de insanlık suçlarına imza atmış yapıların koalisyonu. Yani zihniyet kravatla değişmiyor. İkincisi, Suriye’de şu anda bir devlet bütünlüğü yok. Yani HTŞ liderliği taktik olarak böyle katliamları şimdilik istemese dahi, bünyesindeki unsurlara söz geçirmesi pek mümkün değil. Ki buna dair bir çabanın olduğuna dair bir bilgi de yok. “Araştırıyoruz” demeleri, komisyon kurma gibi işler, meseleye dair tutum deklare etmeye mecbur kalan batıya karşı makul görünme gayretinden başka bir şey değil.
Yaşananlar batılı devletlerin ve ülkemizi yönetenlerin Suriye’de istikrar beklentisinin koskoca bir yalan olduğunu gösterdi.
Emperyalist plan doğrultusunda tarumar edilen ülke, yalnızca ölümün değil, sefaletin açlığın kol gezdiği bir yer şimdi. İş yok, işi olanlara verilebilen bir maaş yok. Günlük hayatta ortada dolaşan nakit paranın bile olmadığı söyleniyor.
Yıkılmış bir ülkenin dibe doğru çöküşü sürüyor.
Yanı başımızda yaşananlara karşı ülkemizde yaşayan, akıl ve vicdan sahiplerine büyük sorumluluk düşüyor. Ana muhalefet partisi, sosyalist partiler, Alevi örgütleri, pek çok aydın ve sanatçı bu konudaki tavrını ortaya koydu. Bütün yapılanlar kıymetli ama daha fazlası gerekiyor. Yalnızca Suriye’de yaşayan halklar için değil, kendi ülkemizin geleceği, barışı için.