Taşlar yerinden oynadığında

Mafya operasyonlarını üst düzey yargı mensuplarının dilekçe savaşı takip etti. Ortaya dökülenler akıl alır gibi değil. Peki olup bitenlerin bir düzeni, anlamı var mı?

CENGİZ ERDİNÇ


Yargı cephesine ilk kurşun Ayhan Bora Kaplan operasyonunda, Kaplan’la yapılan mülakatın medyaya sızdırılmasıydı. Tolga Şardan isim vermeden üst düzey bir yargı mensubuna daire ve otomobil alındığını yazmış, Yüksel Kocaman o üst düzey yargı mensubunun kendisi olduğunu söyleyerek haberi tuhaf biçimde yalanlamış ve üstüne basa basa asıl hedefin Soylu olduğunu söylemişti. Kocaman’ın Ayhan Bora Kaplan’la ilgili şikayetlerdeki performansı, örtbas edilen başvurular ve açığa alınan polisler başka soruları doğurdu.

Seçimden önce Ali Yeşildağ’la birlikte önemli açıklamalarda bulunan bir süre de sessizliğe bürünen Muhammed Yakut, Erk Acarer ile yaptığı canlı yayında pek çok skandalın başlığından söz ederken Dilan ve Engin Polat çiftinin “mail order ile para akladığına” da dokunuverdi. Seher Yaşayacak twitter’da Polat çiftinin gelirleri karşısında zekat bile sayılmayacak vergi ödemelerini dökünce olaylar çığırından çıktı. Masak’ın magazin dünyasının bu önemli aktörlerine yönelik incelemeleriyle başlayan soruşturma ufukta gözüken birkaç milyar liranın alıcılar ve satıcılar arasında çevrilerek para aklandığını gösteriyor. Paranın kaynağı hala belirsiz, işyeri kurşunlamaları Barış Boyun çetesine bağlansa da Daltonlar olarak bilinen grubun tiktokta Engin Polat’ı tehdit etmesi ve Polat’ın kaçtığına dair iddialar gündemde.

Aynı günlerde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın çok sayıda ilde “çete” operasyonlarına girişti. Aralarında artık hayatta olmayan, adı hiç duyulmayan isimler olsa da mafyanın ikinci ligine yapılan operasyon Soylu ve Yerlikaya karşılaştırmalarını “daha önce niye bu operasyonlar yapılmıyordu” sorusuna kadar getirdi. Eğer Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı üşenmeyip her yıl hazırladığı raporu 2022 yılında da yayınlasaydı bu soruya daha sağlıklı bir yanıt verebilecektik. Çünkü 2021 yılında ve Soylu döneminde yapılan organize suç operasyonlarının bilançosu 185 operasyon, 2645 şüpheli ve yüzde 45 tutuklama oranıyla Tantan dönemini hatırlatacak kadar etkiliydi.

Cumartesi Anneleri’ne yönelik sistemli baskı ve hak ihlalleri iki bakan döneminde de kesintisiz olarak sürerken, Soylu’nun kötü, Yerlikaya’nın iyi ilan edildiği denklem biraz da medya eliyle epey alıcı buldu. Bu, her iki bakanı da atayan, siyasi hem de bürokratik gücü asıl elinde tutan kişinin Tayyip Erdoğan olduğu gerçeğini şimdilik bulanıklaştırıyor. Ve bu bulanık tabloya yargı kavgası eklendi. Evet ilk kurşun Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman’ın kamuoyu önüne atılmasıydı gelmişti ama Timur Soykan’ın Birgün’de yayınladığı Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın dilekçesi tahrip gücü yüksek ağır bir silahın çatışmaya dahil olmasını sağladı. Dikkatle baktığınızda Uçar’ın dilekçesine eklediği 14 ayrı usulsüz karar tutanağının sekiz tanesi uyuşturucu, üçü kaçakçılık, birer bahis ve nitelikli yağma konularına ilişkindi. Sadece bir dosya Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefetten, yani siyasiydi. Uçar’ın dilekçesinde bu organize suç, özellikle de “uyuşturucu kaçakçıların korunduğu” imasına yer vermesi, hemen akıllara yakın zamanda yapılan zincirleme Yerlikaya operasyonlarını getirdi. Acaba Yerlikaya’nın mafya operasyonları yargıda, hem de yüksek yargıda taşları yerinden oynatabilecek kadar etkili oldu mu?
Burada haberin unutulan yanını, hukuk oligarkı İsmail Uçar’ın sicilini hatırlatmak gerek. Külliye güdümlü olduğu açıkça bilinen ve Ekrem İmamoğlu’na “siyaset yasağı” için açılan davada yargıca yapılan baskıyla anılan Uçar, Çağlayan Adliyesi’ndeki mesaisi sırasında Reza Zarrab’ın el konan paralarının faiziyle iadesini de sağlamıştı. Peki İsmail Uçar gibi bir “bağımsız yargı” duayeni neden dilekçesini kamuya duyurma gereği duydu? Bizzat Külliye’ye gidip derdini anlatabilecekken neden Erdoğan’a yakın iki avukatın da içinde olduğu HSK’da etkili hukuk oligarklarına “kanserli hücre” ve “çete, çetecik” gibi ağır ifadelerle ateş açtı.

İsmail Uçar 1 Eylül’de İstanbul Adliyesi Adalet Komisyonu Başkanı olan Bekir Altun’u hedef almıştı ama cevap artık 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görev yapan, ve suçlamaların konusu olan kararların bir bölümün alan eski sulh ceza mahkemesi hakimi Sidar Demiroğlu’ndan geldi. Demiroğlu da HSK’ya bir dilekçe döşendi, bu hem Anka Ajansı’ndan Sinan Tartanoğlu hem de Halk Tv’den Seyhan Avşar’ın 10 dakika arayla yaptığı haberlere konu oldu.

Demiroğlu verdiği bütün kararların üst mahkemeler tarafından incelendiği, hatta bu güne kadar tek bir kararının bile bozulmadığını hatırlatıp dilekçesini “sadece şahsımın değil 1., 2., 3. derece tüm akrabalarımın banka hesaplarının, ekonomik durumlarının ve sosyal yaşantılarının incelenmesini talep ediyorum” diye gerçek bir meydan okumayla bitirdi.

Demiroğlu, dilekçesinde önemli bir isme yer vererek yeni bir cephe de açtı. 14 Nisan 2023 günü tutukladığı Orkun Dülgeroğlu’nun ifadesinde Anadolu Adliyesi’ndeki bir başsavcı vekili Mesut Erdinç Bayhan’ın adını dile getirdiğini kendisinin de bunu savunma hakkı çerçevesinde kayda geçirdiği için hedef alındığını hatırlattı. Hatta bir HSK dilekçesinde yadırganacak detaylara yer verdi. 10 Ekim 2023 günü Ataşehir’de Şaşkın Balık isimli bir restoranda bir Azeri avukat ve bir güzellik uzmanıyla birlikte oturan Mesut Erdinç Bayhan’ın bizzat bunu dile getirdiğini, hakkında soruşturma açıldığını öğrendiğini söyledi. Bayhan, -tam da Demiroğlu’nun komplo olarak tarif ettiği- Uçar’ın dilekçeye eklediği soruşturmalarla ilgili savcılardan istediği tutanakları derleyerek ileten isimdi.

Sistemli bir suç çetesini ortaya dökmeye çalışan Dilek Ekmekçi’nin dikkat çektiği Orkun Dülgeroğlu’nu kamuoyu Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’a yönelik kampanyalarıyla biliyor. Bilinmeyen yanı eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmeden önce “itibarsızlaştırılması” kampanyasında önemli bir rolü olan Orhun Haber sitesine olan desteği, cinayetten sonra Ateş’i itibarsızlaşma çabalarına olan katkısı ve Soylu’ya olan yakınlığı.

Dülgeroğlu, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalarda Hande Fırat’ın eşi Murat Özvardar’ın kendisini Emniyet İstihbaratı ile tanıştırdığını, 7 Mayıs 2022’den bu yana Emniyet İstihbaratı ile birlikte devletin gizli kalması gereken operasyonlarında yer aldığını ileri sürmüş, ifadesinde de bizzat Soylu’ya whatsapp üzerinden bilgi verdiğini iddia etmiş, açılan soruşturmada da kendisini “bu dava devletin istihbarat faaliyetlerine zarar verir” diye savunmuştu. (Bu dönemde Emniyet İstihbaratının başında Akın Zaimoğlu vardı ve Yerlikaya’dan sonra Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne tayin edildi)

Dülgeroğlu, Zafer Partisi’ne yakın iki kadının “montajlandığı” ileri sürülen telefon konuşmalarını sosyal medyada yayınladığı ve yurt dışındaki Fettullahçılara bilgi sağladığı iddiasıyla da soruşturuldu ama asıl olarak İsmail Uçar’ı hedef alarak yaptığı paylaşımlar dikkat çekti. 25 Mart’ta Uçar’ın görevden alınacağını yazdı, 9 Nisan’da “niye görevden alınmıyor” diye sordu. Dülgeroğlu 10 Nisan’da Twitter hesabından Grup Vitamin’in nakaratı “Ah İsmail, yuh İsmail, çüş İsmail, dur İsmail” diye devam eden klibini paylaştıktan bir gün sonra gözaltına alındı. Aslında bir gün önce de Orhun Haber’in daha çok kişiye ulaşması için bir destek tweetini paylaşmıştı. Dülgeroğlu’nun ilişkilerinden tam olarak kim olduğunu ve kimle çalıştığını anlamak pek mümkün değil, ama bu ilişkileriyle İsmail Uçar’ı aylar önce hedef seçmesi de dikkat çekici.

İsmail Uçar’ın açıklamalarından sonra Birgün Gazetesi’ne İstanbul Adliyesi’nde bulunan “Bakanlık Bürosunun” talimatıyla erişim yasağı geldi, erişim yasağı haberine erişim yasağı kondu.
Fakat soru hala ortada; Uçar gibi deneyimli bir başsavcı bunu neden yaptı?

İlk akla gelen mafya soruşturmaları da olsa, Ankara’da birkaç aydan beri hazırlanan, İstanbul’a özellikle büyük organize suç gruplarına, kimi yerel yönetimlere ve İstanbul Anadolu, İstanbul Çağlayan ve Bakırköy Adliyesi gibi organize suç dosyalarının ağırlıkla yer aldığı adliyelere, icra dairelerine kadar uzanacağı düşünülen o “soruşturmaların anası” mı buna sebep oldu?
Eğer öyleyse hukuk oligarklarının çatışması, bizlere çakıl taşlarından başlayıp kayalara uzanan bir zincirin gürültüyle yer değiştireceğini haber veriyor.

Köşe Yazıları Haberleri