Toplumun %74’ü, enflasyon rakamlarına güvenmiyor. AKP’li, MHP’li seçmelerin de %65’i güvenmiyor. Bu yaygın bir güvensizlik nasıl oluyor da kulak arkası ediliyor? Manşet enflasyonla beklenti, algı arasında fark olması normal. Ama 30-40-50 puanlık fark tamamen güvensizlik eseri. Yıl sonu için MB en fazla %42 olur diyor, vatandaş %93 bekliyor. Fark 50 puan! 12 ay sonrası için MB %30 altı, vatandaş %109 bekliyor. Fırsatçılık da çok fazla ama 2,2 milyon iş yeri de bu beklentiye göre zam yapıyor.
***
Daha önce yazmışım. İlginç zamanlardan geçiyoruz. Hiç böyle olmamıştı. Hiçbir zaman eski istatistik kurumunun (DİE) açıkladığı bir rakam, çarpıtılıyor kuşkusuyla karşılanmamıştı. Ben hatırlamıyorum. Resmi istatistik takviminde yer alan bir verinin resmen, alenen yayınlanmadığı olmamıştı. Güven kayboldu. Doğru olanlara bile kuşkuyla bakılıyor artık. Durum vahimdir. Bu aslında AKP’nin “algı yönetimine” dayanan siyaset tarzının; liderliğinin, hesap sorma “hadsizliğine” muhatap olması düşünülemeyecek sultanlık hissiyatına taşınmış olmasının; yaygın yasaya aykırılıkların yarattığı sorumlulukların örtülmesi ihtiyacının sonucu. Cevap vermiyorlar, hesap vermiyorlar. Sadece işlerine geleni söylüyorlar. Hata kabul etme, özeleştiri kültürleri yok. O yüzden de yoğun eleştirilere karşın bariz yanlışlar dahi düzeltilemiyor.
En çok enflasyon rakamlarını tartışıyoruz ama birçok konuda karartma var. Hatırlayın. Pandemide günlük hasta sayılarını uzun süre öğrenemedik. Günlük birkaç bin olarak verilen hasta sayılarının sonradan 5 – 10 katı olduğunu öğrendik. Vefat sayılarını tam bilemedik. Belediyelerin mezar tahsisi kayıtlarıyla bakanlık verileri bir türlü örtüşmedi. Resmi açıklama takvimi geldi, gerçek ortaya çıkmasın diye ölüm istatistiklerini açıklamadılar. Salgın nedeniyle kaç kişi kaybettik, hala bilmiyoruz. Bağımsız istatistik çalışmalarına göre tüm salgın döneminde fazladan ölümler 309 bin kişi. Resmi rakamlar salgın vefatları 101 bin diyor!
Kamu – Özel İşbirliği (KÖİ) sözleşmelerinin tamamı “ticari sır” uydurmasıyla gizlendi, gizleniyor. Bir tarafı kamu olan herhangi bir iş “ticari sır” olur mu? Bu projeler için bütçeden, işletme süreleri sonuna kadar ne kadar garanti ödemesi yapılacağını, araştırmacılar, ancak dolaylı verilerle, bilgi kırıntılarıyla tahmin etmeye çalıştı. 150 – 200 milyar dolar arası tahminler vardır. Bütçeye her yıl 150 – 200 milyar TL ödenek koyuyorlar ama hala “cebimizden kuruş çıkmadı” söylemini sürdürüyorlar.
Mesela mülteci, göçmen sayılarında resmi rakamlara güven duyulamadı. Vatandaşlık alanların sayısı konusundaki açıklamalar kimseyi ikna etmedi. 5 milyon mu, 8 milyon mu? En son 12 milyon rakamı duyduk.
Evinde tam zamanlı, sigortalı bir iş bekleyen, ümitli, ümitsiz 6-7 milyon insanı yok sayıp “işsiz sayımız 3 milyondur” diyorlar. Böylece yüzde 25 civarında olan gerçek işsizlik oranı yüzde 8 - 9 gözüküyor. İş – Kur’un işsiz sayısı arttı dediği dönem TÜİK’te azalmış gözükebiliyor. TÜİK’in istihdam rakamlarıyla İş – Kur’unkiler arasında büyük farklar olabiliyor. İş-Kur rakamları ile çelişkiler, ekonomik gidişatla uyumsuzluklar kuşku yaratıyor. Ekonomi yavaşlarken işsizlik nasıl düşüyor, bilmiyoruz. Elektrik tüketimi düşerken, ihracat yavaşlarken, İSO - PMI endeksi düşerken işsizlikteki düşüş açıklamaya muhtaç kalıyor.
128 milyar dolar satıyor, saklıyor! Merkez Bankası’nın rezervlerini arka kapıdan boşaltıyor, “sattın” diyene “hain” diyor! “Rezervlerin -65 milyar dolarda” diyene saldırıyor, “mandacı” diyor. Sattı, kime sattı, kaç liradan sattı hala bilmiyoruz.
Cari açığın ağırlıkla Net Hata Noksan’dan finanse edildiği zamanlar oldu. Turizm hesaplarındaki düzeltmeler sonrası da çok büyük rakamlar geldi. Merkez Bankası (MB), aylar geçiyor, araştırıp, bulup, netleştirmiyor.
KKM’yi icat ettiklerinde bir dönem Hazine TL KKM dolayısıyla yaptığı ödemeleri yayımladı ama MB tarafı yayımlamadı. Sonra bütün ödemeler MB’ye geçti, o da bir süre yayımlamadı. En son yıllık bilançoda bulundu izi ki 818 milyar lira civarında kur yükü oluşmuş. Düşünün, vekiller komisyonda soru soruyor MB yetkililerine, “şimdi açıklayamayız” diyorlar. MB’den bir memur, Meclis’e bilgi vermiyor.
Köprü ve otoyollara ödedikleri fahiş garantiler ortaya koyacak kıyaslamalar yapılamasın diye kamu işletmesindeki köprü ve otoyol gelirleri tablosunu kaldırıyorlar. En son 2020 yılı mart ayı sonrası veri yok. Doğalgaz krizi patlak verdiğinde EPİAŞ'ın 'şeffaflık platformunda' yayımlanan doğal gaz stok verilerinin açıklaması durduruldu.
Kamu bankaları müşteri sırrı diye Demirören gibi siyasi kredilerin gelişmelerini açıklamıyor. Kamu kaynağının nasıl kullanıldığını denetleyemiyoruz. Yüzlerce soruya, soru önergesine cevap verilmiyor. Yüzlerce kurum, ihale kanunu dışında iş yapıyor. Onlarca kurum Sayıştay denetiminde değil.
Ekonomi tarafında çarpıtma kuşkusu olan çok sayıda veri var. Alternatif ölçümler kolay değil. Büyümeyi, işsizliği, dış ticareti nasıl ölçersiniz? O verilere sadece kamu erişebiliyor. Sahada on binlerce araştırmacı çalıştırma gücü kimsede yok. Ne yapabiliyor iktisatçılar? Hayatın olağan akışına uygunsuzlukları söylüyorlar. Ama yine de o veriler üzerinden değerlendirmeler, çıkarsamalar yapılıyor.
Büyüme rakamları acaba doğru ölçümleniyor mu? Yüksek gösteriliyor olabilir mi? Düşük enflasyon ölçümü büyümeyi yüksek mi gösteriyor? Yazmıştım. Dr. Orhan Karaca, nominal GSYH’yı reele dönüştürmek için kullanılan deflatör rakamının TÜFE rakamıyla ilişkisinin son yıllarda tersine döndüğünü saptıyor: “Eğer TÜFE doğru ölçülüyorsa GSYH deflatörü ondan daha düşük bir enflasyona işaret etmeliydi. (…) Yok eğer GSYH deflatörü doğru ölçülüyorsa o zaman TÜFE ondan daha yüksek bir enflasyona işaret etmeliydi. Elbette bunların ikisinin de yanlış ölçülüyor olması olasılığı da var.”
Prof. Dr. Ensar Yılmaz’ın değerlendirmesini hatırlayalım:
“Açıklanan büyüme rakamları ve kompozisyonu sürekli şüphe barındırmaktadır. Bunu özellikle 2020 yılındaki ‘muamma büyüme’de de gördük. (…) Çoğu insanın reel gelirindeki düşmeye rağmen tüketimdeki artışın benzer şekilde şüphemizi zorlayan bir tarafı var. (…) Enflasyonun düşük gösterilmesi büyümeyi daha yüksek gösterir. Baz yılı metodu kullanılsaydı zincirleme hacim kuralı ile doğan şüphe oluşmazdı.”
İşlerine gelmeyince ağırlık değiştiriyorlar. İşlerine gelmedi mi hesaplama usulünü değiştiriyorlar. Büyümede yaptılar. Muhasebe kayıtlarından hesaplamaya geçtiler. DİE döneminde hesaplamayı geliştirmiş, çalışmış eski kuşak 6 büyük profesör itiraz etti. Dinlemediler. Şimdi doğru hesaplanıyor mu, bilmiyoruz. Gelirde sığınmacıların katkısını sayılıyor, kişi başına hesapta sayılmıyorlar.
Sendikaların tek işi eleştirmek değil
TÜİK neden verilerini denetime açmıyor? Neden bu kadar güvensizlik varken, bu kadar eleştiri varken aklın yolunu seçmiyor? Enflasyon rakamları soframızdaki zeytinken, ekmekken, domatesken, sütken, peynirken, kısacası karnımızı doyurmakla ilgiliyken neden, karşımıza çıkıp, “Arkadaşlar, ben doğru açıklıyorum. Güvensizlik yanlış. Buyurun rakamlara bakın. Sizin sorununuz ben değilim” demiyor, diyemiyor?
Daha önce de araştırmalar görmüştüm. En son Kısa Dalga’da vardı haberi. Metropoll Araştırma’nın anket sonuçları… Toplumun sadece yüzde 24'ü, TÜİK’in enflasyon rakamına inanıyormuş. AKP'lilerin yüzde 33'ü, MHP’lilerin yüzde 36,2’si resmi enflasyon rakamına inanıyormuş. Tersinden söylersek AKP’li seçmenlerin de yüzde 67’si, MHP’li seçmenlerin yüzde 64’ü de inanmıyor.
Bu karambol durumu enflasyonla mücadeleye de zarar veriyor. Dudak uçuklatan pazar, lokanta, otel, genel hizmet fiyatlarında fırsatçılığın payı olduğuna şüphe yok. Ama mal ve hizmet üreticisinin enflasyon rakamlarına ve resmi, yarı resmi enflasyon beklentilerine güveni olmamasının payı da var. Ve o güvenin olmadığını nereden biliyoruz? Koç Üniversitesi araştırmasından biliyoruz. İşte temmuz sonuçları:
- Temmuz 2024 itibarıyla geçmişe yönelik 12 ay için (Temmuz 2023-Temmuz 2024) hanehalkının enflasyon beklentisi yüzde 112.
- Hanehalkının yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 93.
- Hanehalkının 12 ay sonrası için enflasyon beklentisi ise yüzde 109.
Hepimizin gerçek, güvenilir rakamlara, verilere ihtiyacı var. Bu kaos ortamında hiçbir önlem, tam isabetli olamaz, beklenen sonucu, beklendiği takvimde veremez. Tüketici, kamu, şirketler… Ne yönden bakarsanız bakın. Daha önemlisi, ağır hukuksal sorumluluklar doğurur. 32 milyon çalışan, 16 milyon emekli, aileleri… 50 milyon kişinin kıyamet hayatından söz ediyoruz. Okula aç giden, aç yatan çocuklardan söz ediyoruz!
Sendikaların bu konuda pek az şey yapmış olmaları da düşündürücü. Oysa ki ücret ve hak savunmasında kurulacak en doğru hat, enflasyon rakamlarıdır. Çok etkili bir kampanyaya ihtiyaç var ama…