İBRAHİM EKİNCİ
Enflasyon çok kritik bir rakam… Bireyler için de kurumlar ve hükümet için de. Gelgelelim tartışması bitmiyor. Yaygın bir güvensizlik var.
Çalışanların ücretlerine, maaşlara ona göre zam yapılıyor.
Şirketler maliyet hesaplarını ona göre yapıyor. Her türlü alışverişte kar, zarar, maliyet hesabı, zamlar ona göre yapılıyor.
Hükümet faiz artırım – indirim veya sıkılaştırma önlemlerini ona bakarak alıyor.
Büyüme politikaları ona göre belirleniyor.
Doğruluğu çok kritik. Çünkü eğer yanlışsa; varlığınızı, satın alma gücünüzü enflasyona karşı koruduğunuzu sanarken aslında büyük kaybetmiş olabilirsiniz.
Siz ücretlerinize enflasyon kadar zam yapıldığını, hükümetin sizi enflasyona ezdirmediğini sanarken aslında fena ezdirilmiş olabilirsiniz. Söylemle yaşadığınız, hissettiğiniz enflasyon arasındaki uçurumun açıklaması bu olabilir.
Evinizin kirasını artırırken, patrondan ücret artışı talep ederken, bir alacağınızı vadelendirirken baz aldığınız TÜİK rakamları sizi zarara sokuyor olabilir.
Ekonomi şu kadar büyüdü denilirken aslında küçülmüş bile olabilir.
“Politika faizi şuraya getirildi. Enflasyonla mücadele bakımından bu seviye yeterli” denilirken faizler aslında hala derin negatif alanda olabilir. İktisatçı Mahfi Eğilmez’in söylediği gibi; “Enflasyonun ENAG'ın açıkladığı gibi % 127 olduğunu ama hayalimizde yarattığımız % 65'lik bir enflasyona göre faiz artırdığımızı düşünelim. Bu, gerçekte 400 km olan mesafeyi 200 km varsayıp ona göre benzin almak gibidir. Aldığımız benzin bizi hedefe götürmez, yarı yolda kalırız. (…) Benim piyasada karşılaştığım enflasyon, ENAG’ın açıkladığı enflasyon verisine (%127) çok yakın.”
İşte bu nedenle enflasyon rakamının gerçekliği yalnızca tüketicileri, ücretliler için önemli değil, ekonomi politikaları için de çok önemli.
Rakamların gerçekle uyumsuzluğu kaotik bir ortam yaratıyor. Hatta enflasyonu bizzat bu kaotik durum ivmelendiriyor olabilir. Karambolde fırsatçı, fahiş kazanç hırsları vaki ama yanı sıra TÜİK’in rakamlarına güvenmeyen şirketler ürettikleri mal ve hizmetlere, açıklanan rakamlara göre değil kendi hissettikleri enflasyona göre zam yapıyorlar havası var. Bu da algı ile açıklanan rakam arasındaki uçurumu büyüten bir şekilde çalışıyor. Yani enflasyon rakamlarına güvensizlik başlı başına enflasyonist etki yaratıyor olabilir. Rakam, veri sahibi değilim ama şöyle söylemlere rastlıyorum:
- Sizin zam fazla kaçmamış mı?
- Abi, TÜİK’in dediğine inanıyor musun?
Bazı kalemlerin tartışması hiç bitmiyor. Doç. Dr. Orhan Karaca, kira rakamlarına bakmış mesela. TÜİK’in madde fiyatlarını açıklamaktan vazgeçtiği 2022 yılının nisan ayındaki açıklamasına göre Türkiye geneli ortalama kira o zaman 1.409 TL. Karaca, “Türkiye genelindeki ortalama kira Aralık 2023’te 3.972 TL olmuş gibi görünüyor. Bunun gerçeği ne kadar yansıttığını takdirinize bırakıyorum. Muhtemelen hem kiralar düzey olarak bunun çok üstündedir hem de kira enflasyonu TÜİK'in verilerinde görünenden çok daha yüksektir. Enflasyon verilerinin çok ciddi bir revizyona ihtiyacı var” diye yazmış.
Prof. Dr. Hakan Kara’nın “yorumsuz” notuyla paylaştığı grafik sayfada. İTO verilerine göre giyim enflasyonu yıllık %111,8 gözüküyor. TÜİK’de %40,7 düzeyinde. Olabilir mi bu? Öteden beri bu kalemde bir sorun var.
Aralık enflasyon rakamları açıklandığında ekonomi çevrelerinde yine TÜİK tartışması oldu. Mahfi Eğilmez, “Açıklanan yıllık enflasyona bakınca bir kez daha gördüm ki ekonomide yapısal reformların ilk adımı TÜİK'in kamu kesiminden tümüyle bağımsız hale getirilmesi olmalı. Gerçek verilerin açıklanmadığı bir yerde ekonomi politikası da yalan üzerine kurulu olur ve hiçbir işe yaramaz” diye yazdı.
Ekonomi Gazetesi yazarı Fatih Özatay da bu haftaki yazısında konuya değindi:
“Para politikası bir saçmalamaya görsün. Çoğu şey çığırından çıkıyor. Birkaç sene önce enflasyona ilişkin yorum ya da haber yapanlar farklı ölçümlere değinmezlerdi. Sadece TÜİK’in açıkladığı enflasyon değerlerini kullanmak yeterli olurdu. Ne yazık ki yayınlanan istatistiklere güven sarsıldı. Bu güveni yeniden tesis etmek çok zor... Artık olmazsa olmaz bir yapısal reform gereği var.”
Ekonomi Gazetecisi Barış Soydan; “Bu TÜİK'le Şimşek'in işi çok zor. TÜİK'in inandırıcılık sorunu çözülmeden enflasyonla mücadelede de imkânsız, yılı asgari ücrete tek zamla geçirmek de” diye yazmış. Çok doğru. Yılı tek asgari ücretle geçirmek imkânsız çünkü, hükümet ne kadar “ezdirmedik” teranesine sarılırsa sarılsın… Asgari ücretli çarşı pazarda zamlı ücretinin zamsız dönemden daha düşük bir satın alma gücü olduğunu deneyimleyecek.
Bu nasıl aşılacak? Bakan Şimşek şeffaflık sözü vermişti ama bu konuda hiçbir adım atamadı. Eğer yıllar yılı düşük açıklandıysa, bunun ortaya çıkmasının yaratacağı hukuki sorumluluktan, düzeltmenin korkunç maddi yükünden ürkülüyor olabilir.
Kurumların itibarı, etkinliklerini çok artıran bir unsur. AKP’nin kurumları siyasetine koşması, “kamuda kadrolaşma”nın ötesine geçen ve bir çeşit devletin içerden istilası görünümü alan liyakatsiz doluşmayla kapasiteleri, yetkinlikleri aşındı. Bu liyakatsiz atamlar atananlarda minnet ve siyasi bağlılık üretiyor. (Yargıda neler olduğunu izliyoruz şu sıralar!) Hükümetin bilinen algıcı tarzı güvensizliği besledi. Kötü deneyimler yaşadık. Pandemi günlerini hatırlayın.
Tartışması çok yapıldı. Bir ara TÜİK yönetimi bağımsız akademisyenlerin de katıldığı bir kurul oluşturdu. Bazı liyakatli atamalar yapıldı o ara. Durum toparlanacak beklentisi oluştu. Ama iki ay sürmedi. Kurul dağıtıldı, uzman atamalar görevden alındılar. Neden soruları cevabını bulmadı. Bu kadar tartışmaya TÜİK nasıl tahammül ediyor, neden meydan okumuyor, neden güven artırıcı önlemlere yönelmiyor diye düşünmek mümkün ama bu da başlı başına güvensizliği besleyen bir sonuç çıkarılmasına yol açıyor.
Peki, kurumsal reform, TÜİK’te de güven oluşturacak bir reform mümkün mü? Bu hükümetle hayır. İslamcılar, “lider” kategorisinin içini Sultan’dan, Halife’den, Reis’ten dolduruyor. Yurttaşlığın yerine ümmet, tebaa istedikleri gibi özerk, bağımsız (yargı) kurumlar yerine de emre amade müdürlükler istiyor. Bu süreci ilerletirken, ilerleteceği de açıkken reform beklentisi boşa düşüyor.
Baz düşüşü başarı diye mi satılacak?
Yapısal çözümler olanaklı gözükmüyor. Enflasyon için geriye ne kaldı? Baz etkisiyle düşüş. Eğilmez’e katılıyorum. “Türkiye yapısal reform yapamayacağı için enflasyonun baz etkisiyle yaşayacağı geçici düşüşler dışında kalıcı olarak düşme olasılığı da görünmüyor.” Ekonomiyi tamamen boğarlar, o başka ama özellikle tek hane enflasyon… 2026’da bile çok zor! Faiz artırımının hiç etkisi olmayacak iddiasında değilim ama baz etkisiyle düşüşün yapısal, kalıcı bir düşüş, yapısal bir dezenflasyon anlamına gelmediğini de gözden kaçırmayalım. Bu, politika faizini artırmadan da olabiliyor. Oldu bizde. Hatırlayın. Ekim 2022’te TÜFE %85,51, politika faizi %12’ydi. İndirim devam etti. Haziran 2023’te politika faizi %8,5’e düşürülürken enflasyon da %38,21’e düştü. Bu, dezenflasyon programıyla olmadı, baz etkisiyle oldu. Baz etkisiyle olduğu için şimdi biz neredeyse tekrar iki katı düzeyde bir enflasyona (%65) döndük. Haziran’dan sonra düşüş göreceğiz çünkü 2023 yılı temmuz ve ağustos aylarında sırasıyla yüzde 9,49 ve 9,09 aylık enflasyonlar vardı.