Yıl 1979.
Türkiye'de sigortalı işçi sayısı 2 milyon 152 bin. Sendikalı işçi sayısı 2 mislinden fazla: 5 milyon 464 bin.
Yıl 1980.
Türkiye nüfusu 44 milyon.
Sigortalı işçi sayısı 2 milyon 204 bin, sendikalı işçi sayısı 5 milyon 701 bin.
Sendikal hareketin en güçlü olduğu dönemler.
12 Eylül 1980'de gerçekleşen askeri darbeden sonra sendikal harekete büyük darbe vuruluyor. Sendikalar yasaklanıyor. Buna rağmen 1984 yılında 2 milyon 439 bin sigortalı işçiye karşı sendikalı işçi sayısı 1 milyon 427 bin. Yani işçilerin yüzde 50'ye yakını sendikalı.
Günümüze gelince...
Türkiye nüfusu 84 milyona, sigortalı işçi sayısı 15 milyon 294 bine yükselmiş. Buna karşılık sendikalı işçi sayısı 2 milyon 189 bin. İşçilerin sadece yüzde 14'ü sendikalı.
Türkiye'nin en büyük sendikası Türk İş'in üye sayısı 1 milyon 213 bin. Onu 727 bin üyeyle Hak İş, 212 bin üyeyle DİSK izliyor.
Bu tablo, Türkiye'de sendikal hareketin yıllar geçtikçe nasıl zayıfladığını gösteriyor.
Sendikaların "direnme" gücü iyice törpülenmiş durumda. En büyük sendika olan Türk İş'te artık Halil Tunç, Şevket Yılmaz gibi efsane liderler yok. Genel Başkanların adını işçiler bile bilmiyor. Şevket Yılmaz'ın "üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz" diyerek meydanlara çıktığı, gazetelere manşet olduğu dönemler çok gerilerde kaldı. Artık sendikaların üretici güçlerini yönetme kabiliyeti yok. Grev yapmaları, meydanlara çıkmaları "üretimi engelleme" olarak görüldüğü için yasaklanıyor. İşsizlik yüksek, geçim sıkıntısı büyük. İşçiler de kendilerini işsiz bırakabilecek eylemlere pek sıcak bakmıyor.
Ayrıca işçi konfederasyonlarının çoğu "sendikal bilinci" yayma konusunda başarılı değil. İşçiler sendikalı olmanın kendilerine sağlayacağı avantajları bilmiyor ya da inanmıyor.
Nasıl inansın ki?
İşçi, 10 milyon kişiyi ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinde hükümetin ve işverenin verdiğinden daha düşük taleple masaya oturan bir sendikadan medet umar mı?
Türk İş'in istediği 7 bin 785 lira, hükümetin verdiği 8 bin 506 lira.
Bu ve benzeri sendikalara üye olur mu? Yapacakları toplu sözleşmelere güvenir mi?
Ne yazık ki, birçok sendika büyüklüğüne yakışmayacak "danışıklı" müzakereler yürütüyor. Türk İş "kırmızı çizgi" diye açıkladığı açlık sınırı rakamıyla eleştirilerin odağı haline gelince rol kabiliyetlerini kullanıp talebini 9 bin liraya çıkardı. Sonra da masayı terk edip kendini kurtaracağını zannetti. Ama işçi de, vatandaş da, basın da Türk İş'i gördü!
Enflasyonun ENAG hesabına göre yüzde 170'lerde seyrettiği bir ülkede, masaya "açlık ücreti" talep ederek oturulur mu? Ama Türk İş oturdu.
Şimdi Türk İş yöneticileri "gerekirse meydanlara çıkarız" türü demeçler vererek kendini kurtarmaya çalışıyor.
Asgari ücret müzakerelerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, bazı sendikacıların yüksek asgari ücret kendilerini diğer toplu iş sözleşmelerinde zora sokar diye rahatsız olduğunu açıkladı.
İşte yüz kızartıcı gerçek bu...
Hükümet ve işveren yüksek ücret vermeye razı, işçi sendikası bundan rahatsız, rakamı aşağı çekmeye çalışıyor...
Sendikacılık tarihine geçecek bir müzakere...
Asgari ücret belirleme sürecinde, müzakere masasında oturmamasına rağmen DİSK 13 bin 200 lira ile en yüksek talepte bulunan sendika oldu.
Kısa Dalga'ya konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, gerçek enflasyon rakamlarını esas alarak bu talebin belirlendiğine dikkat çekti. Açıklanan asgari ücretin birkaç ay içerisinde "açlık sınırının" altına düşeceğini savunan Çerkezoğlu, milyonlarca kişinin ailesiyle birlikte geçineceği ücreti belirlemek üzere müzakerelerin yapıldığı masaya sadece Türk İş'in değil, diğer sendikaların da oturması gerektiğini söyledi.
DİSK Genel Başkanı şöyle konuştu:
"Asgari ücrette uzlaşma sağlanmaması halinde grev hakkı bulunmalıdır. Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa, toplu sözleşme kapsamı ne kadar sınırlıysa, o ülkede asgari ücretli sayısı o kadar artar. Türkiye'de bu yüzden asgari ücret ortalama ücret haline gelmiştir"
Arzu Çerkezoğlu, Türkiye'de sendikal hareketin zayıflama nedenlerini de anlattı:
"Türkiye'de 12 Eylül'den sonra sendikal örgütlenmeler ağır baskı altına alındı. DİSK 11 yıl yasaklı kaldı. Ardından tüm politikalar işçilerin sendikalaşmasını engelleyecek şekilde belirlendi. Şu an Türkiye'de sendikalı olmak en yaygın işten çıkarma sebebidir. Aldığımız grev kararları anında yasaklanıyor. Sendikaların hem üye sayısı hem toplumsal etkisi zayıflatılmış durumda..."
Türkiye'de DİSK 3. büyük konfederasyon ama etkisi diğerlerinden fazla. Çünkü her türlü yasağa, engellemeye rağmen gerçekçi politikalarla ortaya çıkıp işçi haklarını savunabiliyor. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanabilmesi ve daha avantajlı toplu sözleşmeler imzalayabilmesi için sendikal hareketin bütünüyle kendini sorgulamasına ihtiyaç var...