Ana muhalefet partisinin genel başkanı Et ve Süt Kurumu’na gidip “Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım” diye açıklama yaparken, ülkenin Tarım ve Orman Bakanı “Türkiye’de aç ve açıkta kimse yok” diye cevap verirken her ikisi de Kastamonu’daki bir “aç mezarı”ndan habersizdi. Bu mezar, “açlıktan öldüğü” Ağır Ceza Mahkemesi’nce ve Yargıtay’ca resmen karara bağlanan Arda bebeğindi.
Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi’nin raflarında 2015 yılından bu yana bir dosya duruyordu. Siyaset “açlık oyunları” oynarken o dosya, daha önce de gidip geldiği Yargıtay’a, Ankara’ya gönderiliyordu. Dosyanın kapağında bir takım numaralar ve “Arda D.” yazıyordu. Bu, Arda’nın açlıktan ölüm hikayesinin dosyasıydı.
Arda, 2013 yılının 9 Eylül’ünde 2 bin 600 gram olarak Kastamonu’da doğdu. Anne ve babasının ikinci çocuğuydu. Anne ve baba resmen evlilik gerçekleştirememiş, baba da askere gitmişti. Arda, annesi ve 2 yaşındaki ablasıyla birlikte anneannesinin evinde yaşardı. Doğumdan kısa süre sonra sütü kesildiği için annesi onu mamayla beslemeye başlamıştı. Baba askere gitmeden önce arada onlara, mama ve bez alacak kadar para bırakırdı. Baba askere gidince şartlar daha ağırlaştı.
Arda bebek, 2014’ün Şubat ayı ortalarında hepten rahatsızlanmaya başladı, sürekli ağlıyor “olduğu kadar”ıyla verilen mamayı da artık yiyemiyordu. Annesi onu imkanları ölçüsünde sağlık olacağına getirip götürüyordu. Doktor ve hemşireler her gittiklerinde anneye “bebeği beslemiyorsun, çok zayıf düşmüş” diye uyarıyor, beslenmesine önem vermesini ve uzman bir doktora götürmesini tavsiye ediyorlardı. Annesi, kapsamlı bir hastaneye götürürse çocuğunun “bakım yükümlülüğünü yerine getiremediği için” kendisinden alınmasından korkuyordu. Nitekim Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın personeli de evlerine gelip çocuğu “devlete vermesi”ni öneriyordu. Anne “ben çocuğumu elimden geldiğince bakıyorum” diyerek bu öneriyi de reddediyordu. Ama kimse Arda’nın ölmekte olduğunun farkında değildi. Arda’nın annesinden “zorla alınması” yönünde bir girişimde bulunmuyordu; “Anne çocuğunu teslim etmek istememiştir” diye tutanak tutup gidiyorlardı.
AÇLIKTAN ÖLÜMÜN RAPORU: ÖLÜM NEDENİ BESLENME YETERSİZLİĞİ
Arda, 11 Mart 2014’te hepten rahatsızlandı. Annesi ve anneannesi, evde yaptıkları mamayı vermeye çalıştı ama Arda yemiyordu. Annesi Arda bebeği, bacaklarının üzerine aldı salladı ama bebek susmuyordu. Ağlamakta denilemezdi; ince bir hırıltıydı duyulan. Anne çaresiz 112 Acil Servis’i aradı. Acil servis görevlileri geldiğinde Arda bebeğin “hırıltısı” da artık kesilmişti. Ölmüştü.
Tutanak tutuldu, Arda’nın cansız bedeni ölüm nedeninin belirlenmesi için Adli Tıp’a gönderildi. Adli Tıp Kurumu 10 Aralık 2014’te raporunu verdi.
Ceset üzerinde yapılan incelemede herhangi bir kırık, harabiyet, lezyon yoktu. Yani Arda şiddet görmemiş, düşmemişti. Doku örnekleri alındı, incelendi; herhangi bir zehirlenme de yoktu. Raporun sonuç bölümünde özetle şunlar yazıyordu:
“Vücut genel olarak kaşektik, zayıf ve dehidrate görünümdedir. Düşük vücut ağırlığına sahiptir. Göğüs bölgesinde kotlar belirgin görünümde ve haricen sayılabilir durumdadır”
Yani Adli Tıp Kurumu, “kemikleri sayılıyordu” deyip olumsuz hijyen koşulları gözlemlerini de yansıttığı raporuna devam ediyordu:
“Alt ve üst ekstremitelerde deri ve kas doku tonusu ileri derecede azalmış olduğu, genel olarak tüm vücutta deri-turgor tonusunun azalmış olduğu, iç muayenede cilt altında yağ dokunun yer yer makroskobik olarak tefrik edilemeyecek düzeyde olduğu cilt ve cilt altı doku kalınlığının ileri derecede azalmış olduğu ileri derecede azalmış olduğu görülmüştür.”
Yani anlayacağımız Arda “bir deri bir kemik” kalmıştı. Böyle uzayıp gidiyordu rapor ve sonunda şu cümle duruyordu:
“Olayın meydana geliş şekli ve otopsi bulguları birlikte değerlendirildiğinde bebeğin ölümünün beslenme yetersizliğine bağlı meydana gelmiş olduğu tespit edilmiştir.”
Adli Tıp Kurumu’ndan, “Arda açlıktan ölmüş” demesini bekleyemezdik tabi.
ANNE BABAYA NE CEZA VERSEK
Devlet, olaydan sonra sorumluyu bulmuştu: Birbirlerinden ayrı yaşayan işsiz anne ve askerdeki baba. Savcıya göre anne ve babası Arda’yı “taksirle öldürmüştü”. Öyle de dava açıldı. Arda’nın davası Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Arda’nın annesi ifade verdi: Arda benim ikinci çocuğum, çocuk bakmayı bilirim. Arda biraz erken doğdu ve vücudu hep zayıftı. Doğumdan kısa süre sonra, yaşadığım zorluklar nedeniyle de sütüm kesildi. Mamayla besledim. Elimden geldiğince bakmaya çalıştım.
Baba da benzer şeyler söylüyordu: Arda’nın annesi ile, şartlar nedeniyle evlilik birliği kuramadıklarını, elinden geldiğince maddi destek olmaya çalıştığını söylüyordu.
Mahkeme karar verdi: Her iki sanığın da “taksirle adam öldürme” suçundan 4’er yıl hapis cezası ile tecziyelerine…
Dosya Yargıtay’a geldi. Arda bebek, Yargıtay 12’inci Ceza Dairesi’ne göre de “beslenme yetersizliği”nden ölmüştü. Yargıtay bebekleri ölen anne – babaya daha sert çıktı: Suçları “ihmalle kasten insan öldürme” dedi. Arda üç karış “aç mezarı”nda mezarında yatarken dosya yeniden Kastamonu’ya gitti. Mahkeme Yargıtay’a uydu. Cezanın artması gerekiyordu. 16 yıl 8 aydı anne – babanın cezası ama –hukukçular iyi bilir- aleyhe bozma yasağı olduğu için cezaları 4’er yılda kaldı.
Dosya, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Et ve Süt Kurumu önünde “hiçbir çocuk yatağa aç girmesin” gibi beylik laflarla “muhalefetçilik” oynadığı günlerde yeniden Yargıtay’a gönderildi. Arda’nın dosyası Ankara yolundayken Tarım Bakanı Vahit Kirişçi TRT’nin Ankara stüdyosundan “Türkiye’de aç ve açıkta kimse yok. Bu ülkenin çocukları da dahil 7’den 77’ye herkesi doyuran bir tarım sektörü var” diye sesleniyordu.
GÖREVLİLER İÇİN ÖLÜ DOĞAN SORUŞTURMA
Yargıtay daha önce dosyayı incelerken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Kastamonu’daki görevlilerinin “görevini ihmal ettiğini” düşünüyordu. Kararı, suç tanımı nedeniyle, bozarken “Bakanlık personeli hakkında suç duyurusunda bulunulması gerekirdi” diye de bozmuştu. Yargıtay’a göre “geldik Arda bebeği annesinden alıp devlet yurduna yerleştirmek istedik ama annesi izin vermedi” diye tutanak tutup gitmek kabul edilemezdi, Arda bebek annesinden zorla alınmış olmalıydı. Devlet bakıyor olmalıydı.
Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi, Bakanlık görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ama artık bunun da bir anlamı yoktu. Çünkü sorumlular hakkında dava açılsa bile zamanaşımına uğramış olacağını herkes biliyordu.
Üç karışlık “aç mezarı”ndaki Arda bebek hariç.