18 yaşındaki Karapınarlı Zehra Bayır Konya’da çalıştığı simitçiden Milas’ın ücra köşesinde Selimiye’deki pavyona nasıl geldi? Kimi tanıyordu?
Kardeşini tedavi etme hayali kurarken nasıl bir uçuruma yuvarlanmıştı?
Bu uçurumu seneler önce Fatma Abla gösterdi.
Reality programlarıyla yolu kesişen herkesin Fatma Ablası, Fatma Havaslı.
1984 yılında 6,5 yaşındayken kaçırılan kızı Meral’i arıyordu. Aradan 37 yıl geçti hala arıyor, nerede olduğunu biliyor ama vermiyorlar! Kimsenin gücü de yetmiyor gidip almaya.
Meral, bayram ziyareti için gittiği teyzesinden “Evi bulurum” diye çıkmış kaybolmuştu. Fatma Havaslı hemen karakola başvurdu, hoparlörlü bir araç tutup bütün Gaziantep’i dolaştı, her yere kayıp ilanları yapıştırdı.
Üç dört gün sonra şalvarlı bir adam “Kız bulundu” diye ilanları teker teker söktü. Fatma Havaslı hiç vazgeçmedi, on yıl sonra evini Adana’dan Gaziantep’e kızının kaybolduğu mahalleye taşıdı.
Ev ev gezip biber çekti, mahallenin kadınlarıyla samimi oldu Bir gün bir kadın “Kızını Solmaz’ın evinde gördüm” dedi. Kapısına dayandığı Solmaz’ın ilk sorusu “Kızının adı Meral mi?” oldu. Meral’i Ayşe Y.’nin evinde görmüştü, korkuyordu, “Beni karıştırma” dedi.
Fatma Havaslı, Meral’i de alıp Mersin’e giden Ayşe Y.’nin peşine düştü. Ayşe Y. pavyon işletiyordu. Polise, jandarmaya gitti. Elinde korku dolu tanıklar dışında delil yoktu, hiçbir şey ispatlayamadı. Ayşe Y. İse karakolda “Jandarmayı karıştırmadan daha önce bana gelseydiniz elimde 200 - 300 kız vardı, sizin kızı verirdik” diyecek kadar rahattı.
Fatma Havaslı o büyük uçurumu görmüştü.
Yıllar önce Soğukoluk’ta ortaya çıkan ve bütün Türkiye’yi dehşete düşüren “kadın ticareti” artık bütün ülkeyi sardı. Hatay’dan başlayıp, Kuzey Ege’ye kadar uzanan, Ankara’da yuvalanan herkesin birbirini tanıdığı, jandarmanın, polisin, yargının çok iyi bildiği, kadınların oradan oraya menajerler aracılığıyla köle gibi taşındığı, çalıştırıldığı, borçlandırıldığı, dövüldüğü, öldürüldüğü kirli, derin, büyük bir uçurum.
Gazino, restoran ya da müzikhol adı altında gözlerden uzak yerlere kurulan, derme çatma barakalar, dükkanlar, illa kırmızı koltuklar, rengi atmış, kırmızı perdeler. Kadınların müşterilere içki ısmarlatarak çalıştığı, içlerinden bazılarının “sanatçı” olarak sahne aldığı, mevsimine göre domates, portakal ya da pamuk hasadından sonra dolup taşan, kalın bir hesap pusulası ya da kalın sopalar arasında akıl almaz paralar kazanan küf kokulu, izbe mekanlar.
Uçurumu görenler arasında Fatma Toyguncu da vardı. 14 yaşındaki kızı Melike 18 Ocak 2011 günü ekmek almaya çıkmış ve kaybolmuştu. Melike’yi kaçırıp 23 gün boyunca alıkoyanlar yıllar sonra güç bela yakalandı. İçlerinden biri Hatay’da genelev işleten Gülşen K. ile 11 dakika boyunca telefonla konuşmuştu. Ne konuştukları asla bilinemedi. Yirmi küsür yıl hapis cezasına rağmen susmayı tercih ettiler. Melike hala yok. Yaşıyor mu ölü mü bilinmiyor. Kimsenin dokunmadığı ya da dokunamadığı devasa bir cumhuriyetin toprakları içinde kaybolup gitti.
Uçurumun canını aldığı insanlardan biri Mersin Atakent Belediye Başkanı Fevzi Doğan’dı. Bu kaçak göçek izbe gazinoların bir bölümünü yıktırmıştı. 26 Mayıs 2005 günü limon bahçesinin bir köşesinde tuzaklanmış el bombasıyla öldürüldü. Doğan’ı kimin öldürdüğünü bilenler sessizce Kızkalesi’ni, oradaki uğursuz mekanları gösteriyordu, ama faili meçhul kaldı. 11 yıl sonra ortaya çıkan bir adam cinayeti itiraf etti, o da Kızkalesi’ni gösterdi isim isim saydı, ama hemen ardından ağız değiştirdi, söylediklerini inkâr etti.
Fatma ablaların gördüğü, gazetecilere, televizyonlara anlattığı bu uçurumu devlet ciddiye almadı. Aldığında da gücü pavyonculara yetmedi, operasyonları anında haber aldılar, Meral’i, köle gibi bir eve kapatıp pavyonla ev arasında nefes bile almalarına bile izin vermedikleri senet üzerine senet imzalattıkları kadınları oradan oraya kaçırdılar, korkuttular, tehdit ettiler.
İçlerinden tutuklananlar birkaç hafta sonra salıverildiler, fuhuşa aracılık, kadın ticareti, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, darp, cebir… Türk Ceza Kanunu’nun pek çok maddesini aynı anda çiğnemelerine rağmen haklarında soruşturma açılmadı.
Fatma Havaslı Meral’i hala ellerinden alamadı.
Devlet bu konunun konuşulmasından hoşlanmıyor. Türkiye’de kaç tane genelev olduğu, burada kaç kadın çalıştığı, kaç kadına vesika verildiği, bunlardan ne kadarının pavyonlarda çalıştığı, vesika almak için kuyruğa girenlerin sayısı “devlet sırrı” gibi gizleniyor.
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı “İllere Göre Genelev Kadınları Aylık Hastalık İzleme Formu, 2000" başlıklı araştırma 37 ilde bulunan genelevlerde 2 bin 661 kadının çalıştığını gösteriyordu. Bakanlık bu araştırmayı sitesinden kaldırdı, bir daha da tekrarlamadı.
Bu araştırmadaki veriler Anadolu’ya yayılan bu uçurumu gösteriyordu. 100 bin nüfusa göre 39 kadınla Gaziantep ilk sıradaydı, onu Erzurum, Edirne, Çorum, İzmir ve Aydın izliyordu.
Ankara Ticaret Odası’nın 2004 yılında yayınlanan “Hayatsız kadınlar” başlıklı raporu da Türkiye’de 100 bin kadının geçimini bu sektörden sağladığını, 56 genelevde 3 bin kadının çalıştığını, 15 bin kadının “vesikalı” olduğunu, üç büyük şehirde 30 bin kadının da “vesika almak için” sıra beklediğini ileri sürülüyordu. Rapora verilerin güvenilir olmadığı yolunda itirazlar gelse de başka bir veri açıklanmadı.
Devlet sadece rakamları değil, genelevlerin arkasındaki gücü de gizlemeyi tercih etti.
Vergi rekortmenleri listelerinin üst sıralarını kimseye bırakmayan Matild Manukyan’ın arkasında duran, genelevlerin haracını yiyen Karadenizli aile, o ailenin utançtan mahkemeye gidip soyadını değiştiren bireyleri konuşulmuyor. Manukyan öldükten sonra, oğlu Kerope Çilingir “polis operasyonunu” bahane edip genelevleri kapatmış ve kendisini yurt dışına atıp canını kurtarmıştı. Oğlunun ölümünden sonra milyar dolarlık bu kirli mirasın davası, ortaya çıkan 36 varisle sürüyor.
1970’li yıllarda Zurnik adıyla ünlenen kadın taciri Berç Persahyan’ın “pezevenk” yazısını para desteleriyle kapatıp “şimdi oku” dediği rivayet edilirdi, artık para desteleri Türk Ceza Kanunu’nun üzerini kapatıyor, “şimdi oku” demelerine de gerek kalmıyor.
Alman Kanalı Deutsche Welle’nin iki ay önce “Yasemin bir seks işçisi işini seviyor” başlıklı videosu bu uçurumu, o uçurumun dibindeki kız çocuklarının gözyaşlarını, kayıp kızları, yok olup giden hayatları görmemişti. Bu Deutsche Welle haberindeki gibi toz pembe bir dünya değildi, pavyonlar, genelevler çalıştıracakları kadınları insan kaynakları departmanına eposta ile başvurup CV gönderenler arasından değil, yoksul, sığınacak koruyacak kimsesi olmayan, ailelerinden uzaklaşan çocuklar ve genç kadınlar arasından seçiyordu.
İş resmiyete döküldüğünde CV’yi bizzat devlet sağlık bakanlığı görevlileri ve polislerin oluşturduğu “zührevi hastalıklar ve fuhuşla mücadele komisyonları” aracılığı ile “vesika” vererek sağlıyor. Vesika alabilmek için, Türk Ceza Yasası’nın 227. Maddesinde düzenlenen fuhuş suçunun birden fazla kez işlenmesi gerekiyor. Başvuru kabul edilirse nüfus cüzdanını verip vesika alıyor kadınlar.
18 yıl önce yazılan bir haber Diyarbakır’da hepsi de yurtlarda kalan 34 çocuğun kayıp olduğunu bildiriyordu. Bunlardan biri 16 yaşındaki kız çocuğu K.Y. bir pavyonda konsomatrislik yaparken bulunmuştu.
Yurtlar demişken Ceza Hukuku Doçenti Dilek Ekmekçi, kendi öyküsünü araştırırken yurtlardan eskortluğa uzanan bir zinciri keşfetmişti. Ekmekçi üç yıldan beri bağırıyor, yargı iddiaları araştırmak yerine Ekmekçi’ye ceza üstüne ceza kesiyor.
Şimdi Milas Selimiye’de alacağını istediği için başına nacak ile vurulup gölete atılan 18 yaşındaki Zehra’dan söz ediyoruz. Sahne aldığı derme çatma mekânın adı “Özkul Gazino”. 15 yıl önce jandarmanın baskınına uğradı, bir çalıntı otomobil, altı tane sustalı bir miktar esrar yakalandı, üçü çocuk sekizi kadın 20 kişi gözaltına alındı, sekizi tutuklandı. Tek bir tabanca bile olmadığına göre operasyona hazırlıklıydılar.
Özkul Gazino hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam etti. Konya’dan kalkıp gelen Zehra Bayır 50 bin liralık alacağı için başına nacakla vurulup, havuza atıldı. Ölümünü haber yapmak isteyen gazetecilere de belirsiz bir “yayın yasağı” üfürüldü. Konya’lı bir gazetecinin inadı sayesinde olay duyulabildi.
Özkul Gazino’nun patronu Emin İlter serbest kalırken, suçu üstlenen yeğenleri Ömer İlter, İlender İlter ve garson Ünal Karakülah tutuklandı. Yolu bu gazinoya düşüp, sırra kadem basan 14-15 kadından söz ediliyor.
18 yaşındaki bir kızın canını alan o uçurum ise asla konuşulmayacak.