Üçüncü haftasına giren Ukrayna savaşı Putin için iyi gitmiyor. Savaşın uzaması, stratejik hedeflere ulaşmadaki gecikme, bunu telafi edebilmek ve sonuca bir an önce ulaşma çabası Rusya’yı ateş gücünü artırmaya, şehirleri, sivil altyapıyı vurmaya zorluyor. Daha önceki yazılarda tartıştığım hattı burada da devam ettirip, askeri hedeflerine ulaşsa da, bu savaşın Rusya için imaj, diplomasi, ideoloji, ekonomi, liderlik, askeri kapasitenin bir kısmının erimesi gibi düzlemlerde büyük bir kayıpla sonuçlanacağını söylüyorum. İlk birkaç günde Zelenski iktidarı ve Ukrayna ordusu çözülseydi, bu savaştan bir zafer ile çıkma ihtimali vardı Putin’in. Ama artık bu eşik çoktan aşıldı.
Bu yazıda önce savaşın Rusya için maliyetine değinip, ardından bunun Türkiye açısından bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Bu noktada AKP iktidarının kendisi ve medyasıyla birlikte bu krizden nasıl fayda sağlamaya çalıştığını ve iktidarını uzatmaya yarayacak hamleler yaptığını ele alacağım.
Putin’in İkilemi
Savaşın uzaması Putin’i bir ikileme sokmaya başladı. Askeri harekatın kapsamına bakıldığında, amacın bir iktidar değişikliği sağlayarak ülkeye hakim olmak, Rusya’ya yakın bir rejim yerleştirerek Belarus-Rusya-Ukrayna stratejik hattını kurmak olduğu anlaşılıyor. Putin Rusyası uzun süredir Batı ile ilişkilerini bir stratejik mücadele içinde değerlendiriyor. NATO genişlemesi, Rusya’nın karşı hamleleri, ABD’nin artan askeri yığınağı sarmalında Rusya, Batı içindeki ayrışmayı ve Çin’i kısmen yanlış okuyarak Ukrayna sorununu çözüp, Rusya’yı tarihi olarak güvenli sınırlara ulaştırmak istedi. Ama şu anki koşullar bunun gerçekleşmekten uzak olduğunu gösteriyor.
Putin bu hamlesini stratejik hedeflerine ulaşmadan sonlandırsa içte ve dışta zor durumda kalacak. Kiev düşmezse, Zelenski iktidarda kalmaya devam ederse, belki Donbas ile Kırım arasındaki bölgeyi kontrol ederek coğrafi bütünlük sağlamakla yetinecek. Ama bunun için bu kadar büyük bir savaş yürütmeye gerek yoktu, sınırlı bir askeri harekat yeterli olurdu. Bir noktada çekilmek zorunda kalacak olan Putin’e karşı bu kez Batı’nın eli daha güçlü olacak.
Eğer savaş uzarsa, Rusya’nın askeri olarak hedeflerine ulaşması mümkün olabilir. Bu durumda, uzun bir savaş askeri kapasitesinin zayıflamasına, uluslararası imajının giderek bozulmasına ve daha da önemlisi ekonomik yaptırımların ağırlaşarak etkisini artırmasına yol açacak.
ABD, Rusya’yı Zayıflatmak İstiyor
ABD, Rusya’nın işgal edeceğini biliyordu. Bunu bildiği gibi savaşın gidişatını da uzaktan, askeri olarak angaje olmadan kısmen kontrol edebiliyor. Bunun acımasız bir strateji olduğunu belirtmek gerekiyor. ABD savaşın uzamasını tercih ediyor. Ukrayna’ya silah yardımını kontrollü bir şekilde yapıyor. Şimdiye kadar daha çok Rus ilerlemesini yavaşlatacak seviyede uçaksavar ve tanksavar roketleri vermeyi tercih etti. Açık kaynaklar bu silahlardan 20 bin adet verildiğini yazıyorlar. Polonya üzerinden hergün Ukrayna’ya ABD ve İngiliz silah sistemleri naklediliyor. ABD ayrıca uydu sistemleriyle Rus ordusunun her hareketini takip edip, anında Ukrayna ordusuna bilgi aktarıyor. Rusya’nın Ukrayna’da mümkün olduğunca kan kaybetmesini, savaş uzadıkça tank, zırhlı, helikopter, uçak kaybeden Rusya’nın hem uluslararası alandaki itibarının daha da bozulmasını, hem de içeride tepkinin artmasının hesabını yapıyor. Bu noktada, daha fazla güvenlik amacıyla hareket eden Putin, giderek hem genel ülke güvenliği, hem de Putin için rejim güvenliği açısından durum daha az güvenli hale geliyor. Rusya, sonuç ne olursa olsun, bugün, işgalin başladığı 24 Şubat’tan daha zayıf ve daha güvenli bir ülke.
AKP Aklı Devrede
Uzun süren AKP iktidarının en büyük başarısı en olumsuz durumları, bazen kendi hatalarını son derece kurnazca kendi işine yarayan kozlara, araçlara çevirebilmesi. En çarpıcı örneği, korkunç bir başarısızlık olan Suriye politikasının sonucunda Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmenleri AB’ye karşı pazarlık unsuru olarak kullanarak, neredeyse AB’yi teslim alması.
Ukrayna krizi çıktığında, AKP iktidarının ilk refleksi bundan nasıl faydalanacağı oldu. Erdoğan Zelenski ve Putin’i bir araya getirse ne şık olur, diplomatik bir başarı olarak hem dünyaya Türkiye’nin/Erdoğan’ın ne kadar değerli olduğu gösterilir hem de içeride kullanılacak müthiş bir malzeme çıkardı. Bu olmayınca dışişleri bakanları seviyesiyle yetinmek zorunda kaldı.
AKP medyası iktidarın diplomatik başarılarına, Rusya’dan çekilen Batlı şirketlerin yatırım için nasıl Türkiye’ye yöneleceklerine, yaptırımlara katılmayan Türk şirketleri için Rusya pazarının nasıl kazançlı olacağının hesabını yapmaya, bu kez Yunanistan ve İsrail’in Türkiye’yi nasıl kıskandığını dillendirmeye başladı. Erdoğan’ın önceliği Ukrayna savaşı sayesinde ABD ve AB’ye nasıl önemli bir aktör olduğunu göstermek. Bu vesileyle ABD ile bozulan ilişkileri düzeltmek, belki bir Beyaz Saray görüşmesi ayarlamak, Washington’dan gelecek olumlu bir sinyale göre Rusya ile ilişkilere biraz daha mesafe koymak şu anda Erdoğan yönetiminin önceliği. Bu hengamede Erdoğan AB’ye üyelik konusunu da gündeme getirmeyi ihmal etmezken, İbrahim Kalın bu kadar Batı’ya yakın olmuşken F-35 ve/veya F-16 pazarlığında bir güzellik yapılmasını eklemeyi unutmadı. ABD’nin 2003 Irak işgali öncesi yaptığı pazarlıklarla iktidara gelen AKP liderliği için bu tür çatışma ve savaşlardan fayda sağlamak, krizden beslenmek bir kurucu ideolojiye dönüşmüştü, her krizde kendisini gösterdi.
Türkiye’nin Arabuluculuk Masalı
Her durumda Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarının görüşmesi, ateşkes gibi insani dramı hafifletecek her girişim değerli. Bunun Antalya’da ya da başka bir yerde yapılması önemli değil. Eğer Türkiye’nin bu konuda bir katkısı olacaksa hükümetin elinden geleni yapması da doğru ve desteklenmeli. Ama buradan büyük bir diplomatik zafer havası çıkarmaya, dünya tarihinde görülmedik bir diplomatik başarıya imza atma iddialarına da gerek yok. Sonuçta Türkiye’nin taraflara sunduğu bir çözüm planından söz etmiyoruz. İki taraf daha önce Belarus’ta buluşmuştu, şimdi Antalya’da bir araya geldiler, daha sonra başka bir şehirde. Rusya görüşmeye hazır, uzlaşmacı, savaşa mecburen başvurmuş taraf izlenimi vermeye çalışıyor. Rusya’nın sahada askeri üstünlüğü varken, Kiev dahil büyük şehirleri kuşatmışken Ukrayna’ya namlunun ucunda ağır hükümleri dayatmışken bu görüşmelerden bir çözüm çıkmayacağı zaten belli. Bu savaşın gidişatını Putin yönetimi belirliyor. O yüzden, Putin savaşı sonlandırmaya yönelik bir irade göstermediği sürece bir çözüm olmayacak. Yoksa, bir gün önce Macron ve Scholz birlikte, Putin ile uzun bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiler. Onlar da bir sonuç alamadı. Türkiye’nin iki tarafla da konuşabiliyor olmasının büyük bir değeri yok. Bu, Türkiye’nin son dönemde çok az yapabildiği bir diplomasi türü olduğu için kendi kendine çok değerli gelmiş olabilir. Ama İsrail’den Çin’e, BAE’den Almanya’ya birçok ülke iki tarafla da konuşabiliyor. Sonuçta bu krizdeki en önemli üçüncü ülkelerden biri, Ukrayna’nın karadan komşusu Polonya, diğeri ise denizden komşusu Türkiye. Böylesine uluslararasılaşmış büyük bir krizde Türkiye’nin diplomasi trafiğinin merkezi olmasından doğal bir şey olamaz. Buradan bir “dünya çapında lider söylemi,” “hepsini ayağımıza getirdik” böbürlenmesi çıkarmak AKP medyasının pespayeliği olarak kayda geçecek.
Türkiye İçin Rusya’nın Anlamı Ne Olacak?
Her durumda Rusya bu savaştan yaralanmış olarak çıkacak. İktisaden örselenecek, içte bütün ithal ikameci çabalarına, dışta yerel parayla ticaret yapma denemelerine rağmen kapitalist ekonomiye, finans sistemine bu kadar bağımlıyken, askeri gücüyle küresel sistemdeki statükoyu değiştirmeye çalışmanın bedelini ödeyecek. Bu süreç ilk başta AKP’nin işine yarayacak. Batı’ya ne kadar değerli olduğunu, çıkardığı bütün sorunlara rağmen, iş başa düştüğünde nasıl Batı’nın yanında yer aldığını göstermeye çalışacak. Yaptırıma katılmama, hava sahasını kapatmama gibi konuları ise şimdilik büyük bir olasılıkla pazarlık konusu yapıyor. En iyi bildiği, çok iyi öğrendiği “transactionalism” al-ver diplomasisini elindeki bütün imkanlarla, Batı’yı bıktıracak denli bol bol kullanacak. Rusya’nın askeri ve ekonomik açıdan zayıflaması, mutlak olarak Türkiye karşısında edilgen olmasına yol açmaz ama en azından eskisi kadar pazarlık gücü yüksek olmayacak. Rusya, AKP döneminde Türkiye için hem bir dengeleyici hem de bir rakip oldu. Bu iki rolün bir arada yürümesi çok zordu. Bir noktada tıkanacaktı. Oraya gelindi şimdi.
Rusya’nın Türkiye için bir dengeleyici olma kapasitesi ve imkanı da daralacak. Batı, Ukrayna vesilesiyle Putin sorununu çözmeye çalışıyor. Bu süreçte Türkiye üzerindeki baskı artacak. Yaptırımların bazı boyutlarına katılması istenecek. Savaş uzadıkça Türkiye'nin Rusya ile ABD arasındaki denge oyunu da kendiliğinden sona ermeye başlayacak.
Batı Rusya’yı Harcıyor
Batı, Putin Rusyasını bir uluslararası parya haline getirmeye, uluslararası sistemde küme düşürtmeye çalışıyor. Yalnızca iktisadi açıdan değil, psikolojik olarak da Rusya ile Batı arasındaki bağı koparmak istiyor. Yalnızlaştırılan, izole edilen bir Rusya, ekonomik bağları, her türlü kurumsal, insani temasları kesilmiş, orta vadede enerji kozunu kaybetme riski altında kalıyor. Batı, Rusya’yı hayatın her alanında ezmeye, onun aktörlüğünü yok etmeye çalışıyor. Öyle ki, Rusya’yı, Çin için bile işe yaramaz bir ülke, ona bir yük haline getirmeye çalışıyor. Yalnızca Rusya değil Rusya ile ilişkiye girenlerin de risk altında kalacağı, dokunanın yanacağı, sert bir küresel mücadele yürütüyor. BM Genel Kurulunda Rusya aleyhine oy kullanmayan BAE ve Suudi Arabistan’a ağır diplomatik baskı uyguluyor, hava sahasını kapatmayan Sırbistan’ı tehdit ediyor. Savaş öncesinde dağınık, her kafadan bir ses çıkaran, organize olamayan, Afganistan’dan çekilmeyi bile beceremeyen, kendi güvenliğine para harcamaktan kaçınan bir Batı yerine, Rusya’ya sistematik baskı, yaptırım, ötesinde ekonomik savaş açmış, bilek gücü gösteren, dünyaya ayar veren bir Batı tablosu çiziyor. Rusya gibi enerjide Avrupa’yı kendisine bağlamış, nükleer bir güce bunları yapan, ileride diğer orta boy ülkelere neler yapmaz mesajı veriyor.
Putin yönetimi reelpolitik anlamda yaptığı hesap hatasının bedelini hem kendi ödüyor, hem de herkese ödetiyor. 70 yaşına gelmiş Putin, corona virüsü kapma, yani olur da ölme korkusuyla, dünya liderlerini, kendi bakanlarını en az dört metre uzağına oturturken, binlerce genç insanı ölüme gönderebiliyor, ne olursa olsun hedefine ulaşabilmek için şehirleri bombalatıp yüzlerce sivilin ölmesinden rahatsızlık duymuyor. Sağlıklı olmakla övünen ama virüsten korkan yaşlı lider, insanların bomba ve kurşunla ölmesini normal buluyor. Bir yanda o karikatürüze uzunluktaki masa görüntüleri, öte yanda yıkılmış kardeş halk Ukrayna şehir ve insanları, vurulmuş Rus tankları tarihi bir vesika olarak kalacaklar.