Vatanını seven köy ve mezra sandıklarını boş bırakmasın

Millet İttifakı, İnce-Oğan oylarına gösterdiği ilgi ve enerjinin yarısını şüpheli, tartışmalı sandıklarda birden fazla görevli bulundurmaya ayırsa nasıl olur?

MEHVEŞ EVİN


İkinci tura günler kalmışken her şey “kim kazanacak” sorusuna kilitlendi.

Oysa bu yarışta kimin, kaç puan alacağı da çok önemli: CB adayı yüzde 50.5 ile mi kazanacak, yoksa diğerine fark mı atacak? Aradaki fark, demokrasi, adalet, eşitlik, liyakat, temiz siyaset isteyenler için hayati.

İkinci tur, Erdoğan’ın kazanmasıyla sonuçlansa bile bundan sonraki beş yılın nasıl şekilleneceği, muhalif seçmenin göstereceği kararlılıkla da bağlantılı. Küsüp “oynamıyorum” diyenler varsa lütfen bir de bu açıdan düşünsün:

İki aday arasındaki farkın oranı, belki Türkiye’nin bundan sonraki yönetimini çok etkilemeyebilir ama psikolojik açıdan çok mühim… Önümüzdeki yıl yerel seçimler yapılacak -ki Erdoğan açısından, özellikle İstanbul’daki oy kaybı fena halde can sıkmış olmalı.

Erdoğan destekçilerinin bir kısmı “nasılsa kazandık” diye rehavete kapılabilir. Kılıçdaroğlu destekçilerinin küsmesiyse kelimenin tam anlamıyla altın tepsiyi Erdoğan’a vermek veya fark atmasına destek olmak demektir.

Kılıçdaroğlu’na gidecek her oy ise değişim umudunu destekler, bundan sonrası için de belirleyici olur...

İlk turun yılgınlığını yaşayan seçmeni sandığa tekrar götürmek için muhalif isimler, 28 Mayıs’ın bir nevi referandum olduğunu, sıfırdan başlandığını ve Cumhur ittifakının Meclis’te çoğunluğu kazanmasının bir dezavantaj olmadığını anlatmaya çalışıyor.

Nasılsa CBH sisteminde seçilen aday, kafasına göre her kararnameyi imzalayabiliyor ve istediğini istediği göreve atıyor

Fakat 28 Mayıs’ta muhalif seçmenin sandığa gitmesinden de önemli olan, başıboş bırakılan köy ve mezaralara sahip çıkılması.

Bütün yükün, gönüllülere bırakılmaması.

Seçimin suçlusu 'sevgi' oldu

Muhalif seçmenin moral bozukluğunun tek sebebi, ilk turda kazanamamak değil. Hatta Kılıçdaroğlu’nun %44.88, Erdoğan’ın %49.5 alması da değil…

Seçim öncesi ve seçim akşamındaki iletişim ve strateji hataları, psikolojik savaşı belirledi.

CHP’nin reaksiyonu, reklam ve bilişimdeki oyuncularını değiştirmek oldu. Fakat Kılıçdaroğlu’nun A takımı değişmedi.

14 Mayısın faturası kalp işaretine kesildi ve tüm odak, seçim sonuçlarına göre aşırı milliyetçi oyları kazanmaya yöneldi…

Hadi hop, söylem değiştirildi. Kılıçdaroğlu, mutfaktan çıktı, güler yüzünü bıraktı ve “vatanını seven!” diye parmak sallamaya başladı.

Galiba AKP-MHP seçmenini cezbetmekten çok amaç, İnce ve Oğan’ın seçmenini ikna edebilmek.

Fakat keşke Sinan Oğan ve Ümit Özdağ’ın konuşulduğu kadar 14 Mayıs seçimlerine dair şüpheler, eksiklikler, usülsüzlükler gündemde olsa...

Çok az zaman kalsa da 14 Mayıs’taki blok ve geçersiz oyların izini sürmek, seçmene baskı ve tehditlerin nerelerde yoğunlaştığına göre strateji belirlemek çok daha etkili olmaz mı?

Bunun yerine hem muhalefet hem “muhalif” medya, sabah akşam Ata ittifakı’yla yapılan görüşme ve tahminlere yer veriyor.

Bu görüşmeler şüphesiz Milet İttifakı açısından önemli. Fakat Türkiye’nin kaderini aşırı sağcıların belirleyeceği savına biraz fazla kaptırıldı gibi geliyor bana.

Gerçeklikten kaçmak değil bu… Seçime dair akıl karıştıran sorulara cevap aramadan ve tespitleri doğru yapmadan herşeyi sığınmacı karşıtlığı ve Kürt karşıtlığı hanesine yazıp “Türkiye de yükselen aşırı sağa teslim oldu” kabulüne gitmek, kolaycılık.

TÜİK eski Başkanı, İYİ Partili Birol Aydemir, 6 milyon seçmeni kapsayan 22 bin sandığın şüpheli olduğunu belirtiyor:

“Bir sandıktan çıkan veriler, o sandığın bulunduğu ilçe ya da mahalle verileriyle karşılaştırıldığında şu durum varsa büyük ihtimalle problem vardır: Katılım yüksek, geçersiz oy oranı düşük, Erdoğan'ın oyları ise ilçe / mahalle ortalamasından yüksek."

O köy ne kadar uzakta?

Peki muhalif seçmenin komplo teorilerine sarılmasına, yani 14 Mayıs’ta “hiçbir şey olmadıysa bile bir şey olmuştur”a inanmasına, dolayısıyla 28 Mayıs’tan ümidini kesmesine neden olan eksiklikler tamamlandı mı?

Spotlar CHP’ye çevrili ancak, altılı masanın başta İYİ Parti, pek sessizleşen ortaklarının çok daha iyi bir performans göstermesini garantiye almak şart.

Hatırlarsanız tıpkı 2018’de olduğu gibi, 14 Mayıs seçimlerinden önce de CHP sözcülerinin “her sandıkta görevlimiz var” demişti. Anlaşılan o ki köy ve mezralar hariçmiş!

Neden böyle diyorum?

Bilişim uzmanı ve T24 yazarı Füsun Nebil Sarp, bilgisayar mühendisi Bilgehan Turhan ile Türkiye’deki tek ve iki sandıklı seçim bölgelerini inceledi. Buna göre;

  1. Tek veya iki sandık olan bölgelerde 9,8 milyon oy kullanıldı. Tüm oyların yüzde 18'ine tekabül ediyor .
  2. Bu sandıklarda oyların yüzde 59'u Erdoğan'a verilmiş. Kılıçdaroğlu'na çıkan sayı yüzde 36.
  3. Erdoğan'ın köy ve mezralardan aldığı oy, toplam kendi oyunun yüzde 21,6'sı. Erdoğan bu bölgelerde, 2,3 milyon daha fazla oy almış görünüyor.
  4. Tüm Türkiye'deki geçerli oylarda Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki fark 2,4 milyon.

Nebil, bu analizden yola çıkarak 57,3 bin köy ve mezra için o kadar sayıda temsilci + müşahit + hukukçu gerektiğini 18 Mayıs’ta yazdı.

Şimdiye kadar gönüllü organizasyonlar müşahit sayıları artırıldı ancak özellikle Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu’da kaç sandıkta Millet İttifakı adına hukukçu, görevli, müşahit olduğunu öğrenemedik…

Oysa 14 Mayıs’ta sandık başında görev alan gönüllüler, büyükşehirlerdeki bazı ilçelerde dahi yalnız kaldıklarını, Cumhur İttifakı’nın her sandık başında kalabalık olduğunu ve seçim gecesinde sabahın erken saatlerine kadar büyük mücadele verdiklerini anlatıyor.

Yani, Millet İttifakı temsilcileri, açıkladıkları gibi her sandığın başında değildi.

Yeşil Sol Parti, bu seçimlerde sandık görevlisi gösteremezken Millet İttifakı, YSP ve sol seçmenin ağırlıklı olduğu yerlerde sandıklara gereğince sahip çıkamadı

Muhalefet, sorumluluğu sandığa gitmeyen seçmene ve “aşırı sağın yükselişine” yıkmadan önce 28 Mayıs’ta HER sandığın başında olduğunu cümle aleme göstermeli.

Gündem Haberleri