SEDAT BOZKURT
Son yıllarda Türkiye’de seçmeni, politik olarak kategorize etmekte sıkıntı var. Bu tabloyu, içinde bulunduğumuz yerel seçim süreci de bir kez daha net bir biçimde ortaya koydu. Bir önceki seçimlerde başka partilerde olan adaylar, bu seçimlerde rakip partilerde yer alıyorlar. Bu adaylara oy veren seçmeni, hangi partide olursa olsun, bir parti çatısı altında ya da politik bir kimlikte kategorize etmek imkânsız.
Özelikle iktidarın ürettiği seçmenlerin sokak röportajlarında dile getirdikleri tercihleri tahlil etmeye, siyaset biliminin ürettiği kavramlar yeterli olmuyor. Örneğin sokakta bir vatandaşa, “kime oy vereceksiniz?” diye soruluyor. Yanıt, “Müslümanlara” diye geliyor. Üstelik bu çok yaygın.
Dini söylem her zaman sağ siyasetin bir parçası olmuştur
Türkiye’de sağ siyaset, içinde hep dini barındırmıştır. Dini söylem ya da bir dini figür her zaman sağ siyasetin bir parçası olmuştur. Bu durum, siyaset yapma alanlarına da olağanüstü bir konfor yaratmıştır. Siyaseten dinin kullanılmasının, dine verdiği zarar da hiç dert edilmemiştir. Bu tarz din siyaset ilişkisi pek çok sinema filminin ve öykünün de kaynağı olmuştur.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Cuma cemaati” olarak tanımladığı bir seçmen kitlesi var. Bu kitlenin bugün yüzde 80/90’ı AKP’ye oy veriyor. AKP ilk iktidar olduğu dönemde, toptan sağ siyaset tarafından üretilmiş, hazır halde bulduğu bu seçmen kitlesini 21 yılda üst üste formatlayarak kendisine mutlak bağlı seçmen haline getirdi. Bu seçmen halen “Cuma cemaati” niteliğini de muhafaza ediyor. Sağdaki partilerin lideri de seçmenleri gibi cuma cemaatindendir. Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın cuma günkü programlarında mutlaka Cuma namazının nerede kılınacağına ilişkin bilgi vardır. Merkez sağın bu Cuma seremonisi Adnan Menderes ile başlamıştır. Etkisi görüldüğü için bugün de devam etmektedir. Türk solunda buna rastlayamazsınız. Bülent Ecevit, özellikle 12 Eylül darbesi sonrasında yaptığı konuşmalarda dini terminoloji kullanmıştır, fazlası yoktur. Deniz Baykal işi biraz ilerletmiş, bayram namazlarına torunu ile giderek merkez sağın o fotoğraf karesine girmeye çalışmıştır. Her ramazan oruç tutan Baykal’ın Cuma gündeminde Cuma namazı yoktur.
Bunları hatırlatmamım nedeni öncelikli olarak, bir siyasi grup olan Cuma cemaati tanımına vurgu yapmak, öte yandan da siyasetin nasıl din ile iç içe geçtiğinin bir kez daha altını çizmektir. Son yıllarda cemaatin fire vermesine neden olan, devleti ya da siyasi iktidarı merkezine koyarak politik bir niyetle kaleme alınmış Cuma hutbelerini de atlamamak lazım. Cuma cemaatine politik format biraz da buradan veriliyor. Buradaki mesele, devlet dine el attı mı iktidar olan partinin işi de kolaylaşmış oluyor.
"Parlementer Sistem bitmiştir"
İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in politik yol haritasını herkes gibi ben de merak etmekteyim. Elinizde bilgi olmayınca sadece açıklamalarından ve yaptıklarından elde ettiğiniz verilerle yorum yapabiliyorsunuz. Ama bazen öyle açıklamalar yapıyor ki yorum yapmakta bile zorlanıyorsunuz. Son olarak vatandaşların sorusu üzerine millet ittifakını kendilerinin doğru bulduğunu ama seçmenin yanlış bularak oy vermediğini söyledi. Seçmenin tercihi üzerinden doğruyu yanlışı tespit etmeye çalışan bir siyaset gerçekten çok sıkıntılıdır. Seçmen Recep Tayyip Erdoğan’ı tercih ediyorsa karşısına neden aday olarak çıkıyor ya da bir adayı çıkartıyorsunuz? Yerel seçimlerde neden her seçim bölgesinde adayınız var? Seçmen sizi tercih etmiyor ise partiyi kapatacak mısınız?
Akşener, seçmenle diyaloğunun benzerini parlamenter sistem üzerinden, yakın çalışma arkadaşlarıyla da yapmış. Buradan aldığı onayla Erdoğan’a mutlak iletileceğini bildiği önemli bir AKP’liye de özel bir görüşmede bu görüşünü aktarmış:
“Seçmen onaylamadı parlamenter sistem gündemden düşmüştür. Cumhurbaşkanlığı sistemi kalıcı hale gelmiştir”
Bu, cumhurbaşkanlığı sisteminde, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de onay vermesiyle bazı değişiklikler yapılması halinde, İYİ Parti’nin pozisyonunu değiştireceğinin de ilanıdır. Aynı zamanda Cumhur İttifakı'yla kurulma olasılığı bulunan iş birliği için de bir dilekçedir. Çünkü yerel seçimlerden sonra en büyük fırtına CHP’nin ardından İYİ Parti’de kopacaktır. Akşener bir kaptan olarak gemisinin başında kalmak istiyorsa gemiyi güvenli bir limana, sağ siyasetin hoşuna gidecek olan iktidarın yanına çekmek zorunda kalabilir. Bahçeli İYİ Parti ile yaşanan ayrışmadan sonra tam da bunu yaparak hem kaptanlığını hem de gemiyi batmaktan kurtardı. Yani sonuç almış bir modeldir bu.
Seçmen neyi onayladı?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dönemi, Akşener’in biraz mahcup bir şekilde onaylamaya başladığı cumhurbaşkanlığı sistemidir. Seçmen “parlamenter sisteme dönmeyi onaylamadı” cümlesi de sıkıntılıdır. 14 Mayıs seçimi nitelik itibariyle bir referandumdu. Ama “seçilecek ya da seçilemeyecek aday” üzerinden yaşanan tartışma nedeniyle bu referandum niteliği bizzat Akşener tarafından ortadan kaldırıldı. Bugün 16 Nisan 2017 referandumundaki değişiklikleri seçmene sormak için bir referandum yapılsa sonuç ne olur? Her anlamda tartışmalı bir biçimde kıl payı geçen o anayasa değişikliğine bugün yüzde 30 destek çıkmaz. Aslında o gün de yüzde 50 destek çıkmamıştı. Siyasetin bunu görememesi için politik olarak kör olması gerekir. Cumhurbaşkanlığı sisteminde, yani 4 ay sonra 6 yılını dolduracak sistemde, 3 lira olan dolar 32 liraya çıktı. Bu süre içerisinde, deneme yanılma yoluyla uygulanan ekonomik modeller nedeniyle, TÜİK rakamlarına göre bile Türkiye, dünyanın en yüksek enflasyon oranına sahip olan ülkeler sıralamasında hep ilk 3’te yer aldı. Akaryakıt fiyatları 6 kat arttı. Sadece 28 Mayıs’tan bu yana mazotun fiyatı 2 misli oldu. Sefalet endeksinde 10’uncu olan bir ülke oldu burası. Türkiye’nin yeri, uluslararası bütün endekslerde, devlet bile olup olmadıkları tartışmalı ülkelerin arasında. Ve bunların hepsi cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra gerçekleşti.
Bütün bunlara rağmen, bir muhalefet partisi lideri, “seçmen parlamenter sistemi değil, cumhurbaşkanlığı sistemini tercih etti” diyebiliyor. Bunun bir yan okuması da seçmen sizi de tercih etmedi. O halde siz neden politik varlığınızı tartışmıyorsunuz?