Dünyanın en eski devleti 1243 yılında cumhuriyet haline gelen, 301 yılında kurulmuş olan San Marino'dur. Teknik olarak da Türkiye ile savaş halindedir bu 61,2 kilometre karelik İtalya yarımadasında bulunan küçük ülke. 1. Dünya Savaşı’nda İtalya ile birlikte İtilaf Devletleri arasında yer aldı. Savaş sonrasında gecikmeli de olsa İttifak Devletleri ile anlaşma yaptı ama bunların arasında Türkiye yoktu. Bu doğal olarak ilginç bir detay.
Dünya’nın en yeni devleti ise 2015 yılında kurulan 7 kilometre karelik Özgür Liberland Cumhuriyeti’dir. Dünyanın en eski ve en yeni devletleri 2 küçük ülkeden oluşuyor. En eski medeniyetlere, topluluklara ve milletlere girersek karşımıza doğal olarak Mısır, İran, Japonya ve Türkler çıkıyor.
Tarih bilinci, toplumlar ve onların organize olma hali olan devletler için çok önemlidir. Aklını kullanan devletler tarih köprüsünü dünden yarına kurarlar. Bu, hata yapmalarını da önler. Çünkü tarih, mükemmel bir deneyimler deposudur. İnsanlık, bu dünya üzerinde yaşanması gereken ya da gerekmeyen ne varsa yaşamış ve o depoda biriktirmiştir.
Tarihi ile kavga eden devlet
Türkiye'de tarihi ile kavga eden siyasi hareketlere tanıklık yapmıştık ama ilk kez tarihi ile kavga eden bir devlet var karşımızda. Bu gerçekten çok dramatiktir. Büyük ülke olma, tarihine doğruları ve yanlışlarıyla sahip çıkmakla mümkün olur. Almanya'da Yahudi soykırımı ders olarak okutulur hem de tekrarlanmaması için. Japonya, 2. Dünya Savaşı’nda yaptığı vahşet için yıllar sonra da olsa özür dilemiş ve bu özrünü de her yıl tekrarlamıştır. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu özürler ya da öz eleştiriler o ülkeleri küçültmemiş hatta büyütmüş, onlara duyulan saygıyı da arttırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de en azından öz eleştiri getirilmesi gereken olaylar yaşanmıştır. Ama demokrasimiz bir türlü kurumsallaşamadığı için sıra buna hiç gelmemiştir. Bunları yapabilseydik bu bizi de büyütürdü. Ama derdimiz eksikleri gidermekten daha çok mevcudu muhafaza etmek oldu hep. Ya da siyaset bu yaraları hep politik fayda için kaşıdı. Mesela Kürt meselesi: Erdoğan, tarihi bir özür diledi devletteki gücünü tahkim ederken… Sonrasında yaptıkları pek çok yeni özür nedeni yarattı. Demirel, Kürt realitesini tanıdı ama partisinin iktidar dönemi Kürtler için kâbus oldu. Mesut Yılmaz da başbakan iken AB'ye Diyarbakır üzerinden rota çizmişti. Ama mesele orada halen duruyor.
Karşı devrimciler yenilmiştir
Tarih köprüsüne ters taraftan giriş yaptığınız zaman bu size siyaset yapacağınız konforlu bir alan sağlıyor. Osmanlı'nın işgal kuvvetleri tarafından bitirildiğini es geçen ve cumhuriyetin ona can suyu olduğunu anlamak istemeyen ama tarihçi olarak kayıtlara geçen komik insanların "keşke Yunan kazansaydı" teziyle tarih bilinçleri oluşmuş ve tarihin acı bir tesadüfü olarak bugün ülkeyi yöneten kadronun, Osmanlı'yı bitiren işgal güçlerinin Anadolu'daki son varlığı olan Yunan ordusunun, yani düşmanın denize döküldüğü tarihi zaferi anlamıyla ve coşku ile kutlamasını kimse beklemesin. Bu kadro doğruyu yapıyor. Bunu yapmazlarsa aramızdaki fark anlaşılmayacak.
Cumhuriyeti konuşmak için kuracağınız her cümlede Atatürk ile CHP'nin adı geçer. Eleştirecekseniz de geçirmek zorundasınız. Geçiremiyorsanız korkaksınız demektir. Korkularının nedenini de eski mazeretleri "vesayetçi" kurumlar olamaz artık. Devletin kılcal damarlarına kadar hakimsiziniz. Her türlü suçu ve kabahati işleme özgürlüğünüz var. Korkuları, tarihi gerçeklerin çok açık ortada olması ve iktidar partisinin seçmenleri üzerinde yaptırdığı anket sonuçlarında, ezici çoğunluğun, kendisinin politik kimliğini Atatürkçü olarak tanımlaması. Tarihle ve cumhuriyet devrimleriyle girdikleri kavgayı, biraz ilerleme sağlasalar da kaybettiler. (Kaybetme yanında öfke getirir, Yunan ordusu kaybedince terk etmek zorunda kaldığı İzmir'de ne yapmıştı lütfen hatırlayın.)
Yavaş artık CHP içi güç unsuru
Erzurum Kongresi’nin ardından 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplandı. Anadolu'nun her yerinden gelen delegeler 7 gün boyunca memleketin geleceğini Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar ışığında konuştular. CHP'nin kongreler partisi olmasının kökeninde bu hikâye yatar. Türkiye Cumhuriyeti de kongrelerle kurulmuştur. Bir kongre olan TBMM hem Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş hem de cumhuriyeti kurarak kurumlarını oluşturmuştur.
CHP, Türkiye için çok önemli bir kurumdur. Kurultaylar, kongreler, parti içi tartışmalar hiç moralinizi bozmasın. Bu onun dinamik yapısının göstergesidir. Yeter ki bugünün siyasetini yönlendiren araçlar devreye sokulmasın. Menfaatler, politik ya da maddi faydalar devreye girerse bu koca çınar çürür ve çöker.
Bakın, Millet İttifakı’nda çatı işlevi görürken muhafazakâr partilere sık sık Mustafa Kemal Atatürk alıntısı yaptırdı CHP, şimdi ondan kısmen uzaklaşmalar görüyoruz. Buna takiye dememek lazım. Buraya ufacık bir dokunma fesliden alınan fantastik tarihi ezberleri dağıtıyor, aşındırıyor. AKP'nin tabanındaki gençler bile -pek çok muhafazakâr ailenin çocukları gibi- durduk yere Atatürkçü olarak tanımlamıyorlar kendilerini.
Tüzük Kurultayı sonrasında CHP'deki iç hareketlilik artacak. Yaşanan tartışmalar bir olağanüstü kurultayın güçlü ve yüksek sesle dillendirilmesine kadar götürür işi. (Mesele bu sürecin çabuk ve çok az hasar ile tüketilmesinde. Toplumsal muhalefete önderlik edecek yapı olmayınca iktidar bunun avantajını her alanda sonuna kadar kullanıyor. Hem de kendi seçmeni ile de kafa bularak.)
Geçtiğimiz günlerde uzun bir aradan sonra Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu bir araya geldi ve sık sık bir araya gelmek üzere de anlaştılar. Şimdi Kılıçdaroğlu, Özgür Özel ve Mansur Yavaş bir araya geliyor. Bu toplantıyı Ankara İl Başkanı organize ediyor. Ama büyük bir ihtimalle görüşmenin sadece ilk bölümünde yer alacak. Sonrası üçlü gerçekleşecek. İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu görüşmesinde parti yönetimine ilişkin eleştiriler dillendirildi. Bu eleştirileri her iki taraf da onayladı. Bu konuda görüş birliğinin olması konuşmanın içeriğini de daha somut ve ileri bir noktaya da taşımıştır muhtemelen. Bunu ileride göreceğiz.
Kılıçdaroğlu, Özel ve Yavaş görüşmesinde de İmamoğlu'na ilişkin eleştirilerin dillendirilmesi bekleniyor doğal olarak. Burada ifade edilen eleştirilerde de görüş birliğine varılma ihtimali yüksek. Bu görüşmeler biraz önce anlattığım CHP'nin yapısına da tarihsel pratiğine de uygun faaliyetler. Normal karşılanmalı.
Bu görüşmelerin 2 somut tahlili var. Her 2 görüşmenin değişmez ismi Kılıçdaroğlu. Bu, onu parti içi tartışmalarda bir üst noktaya taşıyor. (Genel başkan adaylığı konusunda onu cesaretlendirecek bir yer değil burası, bunu da not düşmek gerekir) İkincisi Mansur Yavaş. CHP'nin parti içi konularda artık güçlü ve görüşünün, değerlendirmesinin alınması gereken bir unsur…