Osmanlı döneminde fesler oradaki Fez kentinde yapıldığı için bizim Fas dediğimiz, İngilizce (ve diğer birçok dilde) Marakeş şehrinden hareketle “Morocco” denilen, kendilerine El-Mağrip, yani “Batı” diyen Atlasın Okyanusu’nun Aslanları Dünya Kupası’na 6. katılışında ezberleri alt-üst eden bir mücadele sergiliyor.
Kazablanka sinemasına yeni bir film geldi. Finalde belki de iklim değişir Akdeniz olur, kim bilir?
2022 FIFA Dünya Kupası çeyrek final maçında Fas, Portekiz'i 1-0 yenerek yarı finale yükseldi. Bu sonuçla Fas, Dünya Kupası tarihinde yarı finale yükselen ilk Afrika takımı oldu. Afrika için bu başarı belki de yıllar önce yakalanabilecek, yaşanması gereken bir durumdu ama futbolun Baronları bunu oluşturdukları seçim kurgusuyla uygun görmemişlerdi.
1930-1962 yılları arasındaki 7 dünya kupasında Afrika'dan yalnızca Mısır, 1934'te turnuvada yer aldı. FIFA, bağımsızlığını kazanmış olsa dahi Afrika ülkelerinin turnuvaya doğrudan katılmasını reddediyordu. Alışkanlıklar ve kibir kolay kolay değişmiyordu.
Kıtalara kotalar koyan FIFA Afrika kıtasını yıllar boyunca “Futbolcu üretim çiftliği” görmesine rağmen ulusal takımlarının Dünya Kupasında temsiline karşı hep başka hesaplar içindeydi. Her şey duygusaldı ve futbol ekonomisinin parasal büyümesi için batılı ülkelerin temsili hep daha karlıydı. Futbol yalnızca futbol değil devasa bir endüstriydi.
Bu kota adaletsizliğine karşı 1966 yılında Afrika ülkeleri İngiltere'deki Dünya Kupası'nı boykot etmişti. Yıllarca süren mücadele sonucunda Afrika takımları Dünya Kupası’nda iki takımla mücadele etme hakkı kazandılar. Bununla da kalmadı Afrika ülkelerinin futbolda ayak oyunları ile dışlanması. 1982'de Cezayir'in Batı Almanya'yı yenmesi ve Almanya’nın alenen şike yaparak komşusu Avusturya ile berabere kalıp Cezayir’i saf dışı bırakması muhtemelen futbol tarihinin en aşağılık kurgularından biriydi. Afrika ülkeleri bu süreçte elbette bazı acı sürprizler de yaşatıyordu batılı rakiplerine. Geçen cumartesi olduğu gibi 1986'da da Fas, Portekiz'i yenmişti ama devamını getirememişti. 1990'da Kamerun'un Arjantin'i yenmesi hala zihinlerde.
Afrika için ülke kotası 1994'te üçe, 1998'de beşe yükseldi.
Dünya Kupası'nın başlamasından neredeyse 100 yıl sonra, 2026'da Afrika sonunda diğer kıtalarla eşit kotaya sahip olacak. Batılı ülkelerin “vicdana gelmesi ve yüzleşmesi” genelde 100 yıl alıyor. (Gerçi bizim memlekette bu süre tarihsel yüzleşmeler için 100 yıldan fazla ama şimdi konuyu dağıtıp gözümüzü toptan kaçırmayalım.) Hamasi batı düşmanlığı yapmak istemem ama Futbolun patronları yakında muhtemelen bu haksızlığın filmini çekip Oscar falan da alırlar.
Kasa öyle ya da böyle hep kazanır sonuçta.
Fas’lılar Afrika adına bu sefer şeytanın bacağını tam kıramasa da en azından şeytanın aşil tendonunu attırdı gibi. Fas grup maçlarında önce Afrika’nın sinsi sömürgecisi Belçika’yı yendi. Ardından en batı, en kuzey, en soğuk, en yancı Kanada’yı. Hırvatistan’la 0-0 berabere kaldığı maçta sanki rakibine “Meselem başka sen aradan çekil.” der gibi bir futbol oynadı.
İlk 16 maçlarında önce tarihsel işgalcisi İspanya’yı, sonra sömürgeciliğin mucitlerinden Portekiz’i saf dışı bıraktı.
Şimdi sıra asıl eski sömürgecisi Fransa’da.
Bir futbol turnuvasından çok yıllarca hırpalanmış birinin sırayla intikam alması, “kader dizini” gibi adeta. Kahramanın filmin sonunda intikamını alırken “Bu Afrika için, bu sömürgecilik için, bu sinsi ırkçılığınız için” diye diye yumruk atmasına benzemiyor mu? Fas’ın maç sıralaması.
Maçlarda güçsüzü desteklemek bizde milli bir davranış. Tabii oynayanlardan biri eğer bizim desteklediğimiz takım değilse. Her zaman güçsüz olanı desteklemek tavrı çok anlaşılır ve insanı bir tutum elbette. Yıllar boyunca “üst sınıflar-ülkeler” tarafından ezilmek, güçsüz olan kesimin kazanması ile bir miktar olsun ruhumuza pansuman yapar kuşkusuz ki. Kamerun veya Kosta Rika’yı İtalya ya da Hollanda’ya karşı desteklemek Müslüm Gürses’in “Yakarsa dünyayı garipler yakar” şarkısını getirmiyor mu akla? Siyaseten ezilenin, azınlığın, ötekinin hakkını savunmak konusunda pek prensip sahibi olmayan halkımız dünya kupasında pek sosyalisttir, anti emperyalisttir, sınıfsal tavırlıdır. Ezcümle dünya kupası maçlarında en sağcının bile sol memesinin altındaki cevahir ezilenle birlikte atar.
Güçsüz takımların maç kazanmasının bize cazip gelmesi yalnızca “sürprizi çok seven” bir ülke olmamızla açıklanamaz tabii ki. Bu muhtemelen kuşaklar boyunca adeta genlerimize işlenmiş duygu dünyamızla açıklanabilir belki de. Konuyu sosyal psikoloji uzmanlarına bırakıp biz futbola geri dönelim.
Fas Milli Takımı Teknik Direktörü Walid Regragui, tarih yazan takımını "Rocky Balboa"ya benzetiyor ve oluşturdukları sempatinin farkında olarak şöyle diyor: “Halkımızı mutlu ettik ve gururlandırdık. Kıtamızı mutlu ettik ve gururlandırdık. Rocky'yi izlediğinizde, yüreği ve tutkusu nedeniyle Rocky'yi desteklemek istersiniz. Bence biz bu Dünya Kupası'nın Rocky'siyiz." Söylediklerinde ve kullandığı metaforda kesinlikle haklı genç teknik direktör.
Çarşamba günü Fas ve Fransa karşılaşacak…
Cumartesi gecesi Portekiz'e karşı zaferlerini kutlarken işi Vandalizm’e taşıyan Fas taraftarlarına Fransız polisi müdahale etmişti ve Paris’te gerilimli saatler yaşanmıştı. 2005 yılında özellikle Paris gettolarında başlayıp tüm ülkeye yayılan “Kuzey Afrikalı göçmen” gösterileri düşünüldüğünde yarın oynanacak Fas-Fransa maçına yalnızca futbol zaviyesinden bakmak eksik bir bakış açısı olacaktır.
Umalım ki Mağrip göçmenlerinin Afrika’dan Cebelitarık Boğazı’nı geçip vardıkları İber Yarımadası’nda önce İspanya’yı sonra Portekiz’i yendikleri zaferi Paris sokaklarına da şiddetsiz bir zarafetle taşırlar.
Dilerim ki Fas yarın Fransa’yı yener ve bu zaferi din kavgası için değil ezilmişlerin sesini duyurmak için kazanır. Bu dünya kupasının Fas-Arjantin finaliyle bitmesi fena mı olur?
Futbol için küçük, yüz yıllık ezilmişlik duygusundan sıyrılmak için büyük bir adım olmaz mı?
Bir Fas atasözüyle bitirelim “Sabır savaştan iyidir.” Umarım Mağrip’in çocukları sabırlarının ödüllerini alırlar. Bunun için önlerinde 100 yıl değil yalnızca 180 dakika var.