12 yıl önce dönemin FIFA başkanı Sepp Blatter akla mantığa meydan okur bir seçimle 2022 Dünya Kupası’nın Katar’da düzenleneceğini açıkladı. Zamanında varis olan Tamim bin Hamad Al Thani takım elbisesiyle sahneye çıkıp, Dünya Kupası’nı Blatter’in ellerinden almıştı. Katar yazılı zarf dünyanın önüne çıktığı anda tartışmaların başladığı bu seçimin üzerinden Arap baharı, FIFA seçim komitesinde Sepp Blatter’in de suçlu bulunduğu bir yolsuzluk soruşturması, sayısız insan hakları ihlali, diğer körfez ülkelerince ambargo ve Dünya Kupası tarihinde hiç görülmemiş imtiyazların verilmesi gerekti, ama Katar Dünya Kupası’na tutunmayı başardı.
Peki bu imtiyazlar nedir ve neden verildi? Katar kadar küçük bir ülke nasıl oldu da dünyanın en büyük spor organizasyonlarından birini elde etti? Aslında bunun nedenini hepiniz şu an söylüyorsunuzdur: Para.
Katar Neden Bu Kadar Masraf Etti
Baskıcı yönetimlerin sporu kendilerini temize çekmek, halkın ve global medyanın dikkatini istismar ettikleri unsurlardan uzaklaştırmak için kullanmalarını ‘sportswashing’ olarak tanımlıyoruz. Tarih boyunca yabancı olmadığımız bir unsur bu. Mussolini İtalya’sının ev sahibi olduğu 1934 Dünya Kupası ve 1936 Berlin Olimpiyatları bunun en bilinen tarihsel örnekleri. 2018’de Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası da yakın tarihimizden göze çarpan bir örnek. O dönem Kırım’da olan biten tazeyken düzenlenen turnuva olan biteni hasır altı etmek için bir araç olmuştu.
Düşününce, 2022 tam olarak ‘sportswashing’ yılı oluyor. Önce Çin’de düzenlenen Kış Olimpiyatları şimdi de inşası sırasında 6500’e yakın göçmen işçinin öldüğü tahmin edilen stadyumlarda oynanacak olan Katar Dünya Kupası.
Katar, Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak için yaklaşık 220 milyar dolarlık bir harcama yaptı. Dünya Kupası genel olarak ev sahibi ülkesine maddi olarak yatırdığı kadarını geri kazandıran bir turnuva değil. Bütün büyük gelir kalemleri FIFA’nın kasasına gidiyor. Katar da zaten Dünya Kupası’ndan para kazanmayı hedeflemiyor. Dünya Kupası 12 yıl önce onlar için kendilerini uluslararası arenaya tanıtmak için bir fırsattı, hala öyle.
Kafala
Katar, Dünya Kupası’na ev sahipliğini aldıktan sonraki 12 yıl içerisinde sıfırdan 8 stadyum inşa etti. İnşaat sadece stadyumlarla kalmadı, bu stadyumların etraflarına da birer şehir altyapısı inşa edildi. Böylesine büyük bir girişim parasal olduğu kadar ciddi de bir iş gücü gerektiriyor. Bunlardan ilki Katar’da çöldeki kumla aynı bollukta, ama ikincisi için aynı durum söz konusu değil. Hemen hemen 3 milyonluk nüfusu olan Katar ve diğer körfez ülkeleri bu açığı ‘Kafala’ dedikleri sistemle gideriyorlar.
‘Kafala’ göçmen işçilerin çalışma ve seyahat haklarının özel kişi veya kurumların kontrolüne verdiği bir düzen. Fakir ülkelerdeki işçiler para kazanma umuduyla sözleşme imzalayıp bu ülkelere geliyor, fakat sözleşilenden düşük maaş ve inanılmaz ağır koşullar altında çalışmaya mahkum ediliyorlar. Sözleşme imzaladıklarından ötürü de ülkeden çıkma ve çalışma hakları devletin elinde değil özel kurum veya kişilerin elinde oluyor. Bu kimseler Kafala sayesinde boyundurukları altına aldıkları işçileri ülkeye hapsedip ucuz iş gücü olarak sömürüyor.
Ağır iş yükü, yazın 50 derece ve üstünü bulan sıcaklıklar, dur durak bilmeyen aç gözlülükle birleştiğinde çıkan tablo ortada: Ülkelerindeki fakirlikten kaçmak, ailelerine yardım etmek için körfezin yolunu tutan binlerce göçmen işçinin ölümü.
Dünyanın en büyük sportif etkinliği bu insanların inşası için can verdikleri stadyumlarda oynanacak.
Kışın Oynuyoruz
Dünya Savaş’ı sırasında bile oynanmaya devam eden ve sabit bir periyotta oynanan bir turnuvanın sonbahar/kışa taşınması eşi benzeri görülmemiş bir imtiyaz. Tabii bu imtiyazı neyin mümkün kıldığını biliyoruz.
Bu imtiyazın yarattığı en büyük etki kulüp futbolunda olacak. Şu an dünyanın bütün büyük ligleri yaklaşık 40 günlük bir araya girdi ve oyuncularını milli takımlarına gönderdi. Giden oyuncular milli takımlarından ne gibi bir halde dönecek? Döndükten sonra sezonun yükü altında ezilirler mi? Kulüpleri bunlar nasıl etkileyecek? FIFA’nın bunları pek dert etmediği aşikar.
Aynı zamanda Katar’ın ülke olarak gelen taraftarlara uyguladığı yasaklara da FIFA tarafından müdahale edilmiyor. 2014 Brezilya Dünya Kupası’nda stadyumlardaki alkol yasağını kaldırtan FIFA benzeri bir tutumu Katar’da takınmamayı tercih etti.
Son Dans
Bütün bunların anlattıktan sonra futbola doğal bir geçiş görmesem de 20 Kasım’da oynanmaya başlanacak bir Dünya Kupası ve bu kupaya muhtemelen son kez giden iki büyük efsane var: Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi.
Bu iki efsaneyi kariyerlerinde son kez bu büyük şölende görmek sadece futbolseverler için değil, bütün spor dünyası için büyük bir heyecan. Hele ki bir de Arjantin-Portekiz finali olursa… Tarihin en unutulmaz spor olayı olur.
Evet artık Messi ve Ronaldo’nun görkemli kariyerlerinin sonlarına geldik, bir diğer deyişle yaşlandık. Futbolda kazanmadık kupa bırakmayan bu iki efsanenin ödül köşelerinde olmayan naçizane tek parça Dünya Kupası. Hem Messi hem Ronaldo artık buraya gelirken ‘dünyanın en iyisi’ olarak gelmiyorlar. Veya bu tartışmada artık eskiden oldukları gibi yalnız değiller. Fakat eski günlerindeki ışıltıyı buraya kısa bir süreliğine taşıyabilirler. Artık son düzlükteler, depoda bir şey bırakmayacaklardır.
Kapatırken
Bu Dünya Kupası’nın etrafında spor gibi berrak bir olgunun etrafında olmaması gereken bir sis var. Dünyanın en çok izlenen sportif etkinliğinin bu sisin içine atılması izleyicinin kabahati değil. Bu yüzden de kupayı heyecanla bekleyenlerin suçlanacak bir durumu olmamalı.
Coşup, eğlenebiliriz (tabi Katar’ın yasaklarına bakılırsa bunu tribünlerden yapmak mümkün değil gibi) ama bu sırada futbolun yarattığı haz Katar’ın bu yolda harcadığı hayatları unutturmamalı. Yoksa ‘sportswashing’ kazanmış olur.