Stefan Zweig her şeyin denk geldiği tarihsel dönemleri “insanlığın yıldızının parladığı anlar” kitabının önsözünde şöyle dile getirir. “Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi, hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadırlar”.
Bayram arifesinde ve baharın geldiği şu günlerde 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları kimsenin bu derece beklemediği sonuçlarla bir anda her şeyin denk geldiği “insanlığın parladığı anlar olarak” zihnime yer etti. Cumhuriyet Halk Partisi %37,77 ile birinci parti olurken 22 yıllık AKP iktidarı ilk kez bir seçimden ikinci parti olarak çıktı. Birikmiş bir öfkenin kimsenin beklemediği bir şekilde sandıkta tezahür etmesi, ekonomik çöküş, emeklilerin öfkesi, derin yoksullaşma, işsizlik, sosyal siyasal değerlendirmeler, kampanyaların pozitifliği, sandıklara sahip çıkılması ve birçok şeyin üst üste geldiği ender bir zamanı ifade ediyor 31 Mart . O yüzdende sonuçlar üzerine herkes kendi cephesinden farklı değerlendirmeler yaparak sürece katkı koymaya ve tartışmaya uzun bir süre daha devam edecek.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ülkenin umuda ve otoriter bir yönetime karşı nefes almaya ihtiyacı olduğu günler Türkiyesinde halkın sürece doğrudan el koyduğu bu yerel seçim başarısı hepimiz açısından motivasyonun yükselmesine, otoriter rejimlerin sandıkla da gidebileceğine olan inancı güçlendirdi. Yerel seçimlerin birinci sırada belirleyeni ve gündemi kuşkusuz iktidarın bütün gücüyle bastırdığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde yaşandı. O yüzden herkes hem kendi yerelini hem de İstanbul seçimlerini yakından takip etti. Yerel seçimden öte ülkenin geleceğine dair önemli değerlendirmeleri ve bir gelecek hikâyesi yaratan İstanbul başarısı ile birlikte Ankara ve İstanbul’da belediye başkanlıkları ile birlikte kazanılan ilçe belediye başkanlıkları ve meclis çoğunluğunun elde edilmesi ve muhalefetin büyükşehirlerde ve merkezlerde yaşadığı bu tarihsel başarı gelişimini kentsel politikalar çerçevesinde de değerlendirmek önemli.
AKP iktidarı pek çok kez yasal düzenlemelerle bir siyaset mühendisliği yaparak seçimleri belirledi. Yerel yönetimlerden gelen bir Cumhurbaşkanı her seferinde bu süreci kentsel politikalar üzerinden, seçimlerin yaklaşmasına doğru, seçmen demografisi ile oynamaktan, kentleri taşımaya, kent sınırlarını değiştirmeye ve genişletmeye kadar giden düzenlemelerle dönemsel olarak müdahale ederek bir şekliyle iktidarının sürekliliğini sağladı. 2014 yerel seçimlerine giderken 2012 yılında 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile Büyükşehirlerin sınırlarının genişletilmesi, yerel yönetimlere verilen yetkiler, il özel idarelerinin kapatılması, Büyükşehir Belediye Meclislerinin yapısına müdahale, 2019 seçimlerine giderken, Kanal İstanbul, Kentsel Dönüşüm, Millet Bahçeleri, Ulaşım Politikaları ile 2023 seçimlerine giderken 2022 de yaygın sosyal konut aldatmacası ile yapma vaatleri ile iktidarını sürdürdü. 6 Şubat depremlerinin arkasından kentsel politikalarının iflas ettiği, yaraya merhem olmadığı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğrudan bir etki yapmasa da yerel seçimler gibi doğrudan kentsel hizmetlerin halka dokunduğu bir süreçte bu kez başaramadı. Depremin hemen arkasından yeniden yapım sürecinde kentsel dönüşüm kanununda yapılan rezerv alan tanımının değişikliği ve “mülkiyete çökme” yaklaşımı “mal canın yongasıdır” söylemi ile kentsel ölçekte tartışmalı konu olmaya devam ediyor.
İktidarın bugüne kadar uyguladığı ve iktidarının sürekliliğini sağlayan kentsel politikaların tamamı bumerang gibi döndü ve 31 Martta AKP iktidarını vurdu.
AKP iktidarı 2012 yıldan çıkarttığı 6360 sayılı kanunla, ilelebet yerel iktidarı elinde tutacağı yaklaşımı ile büyükşehir belediyelerinin sınırları genişletti kır-kent ayrımını ortadan kaldırarak kentleşmeyi bir gecede sanal da olsa %93'lere kadar çıkarttı. Büyükşehir Belediye sayısını arttırdı ve Büyükşehir Belediye Meclislerini kontrolcu yaklaşımla anti demokratik bir yöntemle ilçelerden gelen temsilde adaletsizlikle oluşturdu. Bu yüzden 2019 seçimlerinde İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlıkları kazanıldığı halde meclis çoğunluklarının sağlanamadığı ikili bir yapıyla seçilenin elini kolunu bağlayıp kontrol etmeye çalıştı.
Muhalefet Belediyeleri pandemi sürecindeki sosyal politikaları, 6360 sayılı kanunun sağladığı kırdan kente dönüşen alanların kentsel hizmetlerinde, tarımsal politikalarında ve ulaşım politikalarında gösterdiği başarı ile sınır genişletme üzerinden kentsel hizmetleri bir avantaja çevirerek iktidarın kontrolcü politikalarını kırdı. Oysa bütün uzmanlar bu kadar geniş bir alanda hizmetlerin yeterince verilemeyeceği üzerine görüşler belirtirken, muhalefet belediyeleri büyükşehirlerde bunu bir avantaja çevirdi. AKP iktidarı belediye yönetimleri kendinde iken yerele verdiği geniş yetki, bu kez onun sonunu hazırladı. Kır kent ayrımının ortadan kalkması belediyelere kentsel hizmet ile yeni bir örgütlenme alanı yarattı. 6360’dan önce İl özel idareleri valilikler ya da Tarım Bakanlığı gibi merkezi iktidarın uyguladığı politikalarla ilişkilenenler, büyükşehir il sınırlarının değişmesi ile kentleşme politikaları çerçevesinde Büyükşehir Belediyeleri ile ilişkilendi ve belediyeleri güçlendirdi.
İktidar bu durumu kırmak için 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun ek 3. Maddesi hükümleri çerçevesinde Kırsal Mahalle ve Kırsal Yerleşik Alan Yönetmeliği 15.04.2021 tarihinde yayınlayarak kırsal mahallelerde emlak vergisinden bina vergisine, imar ile ilgili harçlardan muafiyet gibi avantajlarla gücü elinde tutmaya çalıştı. Hatta bu büyük kentleşmenin kendisine kaybettireceğini anladığı andan itibaren kanunu değiştirmeye yönelik altyapı hazırlıklarına başlanıldığını ancak deprem nedeni ile 2024 seçimlerine yetiştirilemediği söylenebilir.
Kır kent tanımının revize edilmesi
İktidarın “2014 yılı sonrasında yerleşim yerlerinin tüzel kişiliklerini dikkate alarak yapılan kent-kır tanımlamaları gerçekliğini yitirmiştir” ifadesi, 31Aralık 2021 tarih 31706 sayılı Resmi gazetede yayınlanan 2022-2026 resmi istatistik programında kent kır tanımının revize edilmesi, kent-kır verisi üretimi için 2024 yılını öngörmeleri boşuna değildi. Yoğun kent, Orta yoğun kent ve kır sınıflaması ile kentleşme oranları nüfus dağılımları ile yeniden şekillendi. Bu kentsel tanımlamalar 31 Mart seçimlerinde iktidarın dezavantajına dönen 6360 sayılı kanunda ve 5216 sayılı kanunda değişiklik yapılmasının önünü açacak bir çalışmaya işaret ediyor.
Kente büyük izleme
31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını kentleşme politikaları üzerinden okuduğumuzda, iktidarını kentsel politikalarla sürdüren AKP’nin uyguladığı, kentsel politikaların depremle birlikte açığa çıkan iflasının tescillenmesi ve bumerang gibi kendisine dönmesidir.
Yerel yönetimlerde yıldızının parladığı anların denk geldiği bu süreçte başarının devamlılığını sağlamak, yerel yönetimlerin rant ilişkilerinden uzak, halk odaklı kentsel politikalar izleyerek mekanın dönüştürücü gücü ile toplumla buluşması ülkemiz ve Cumhuriyet değerlerinin yeniden inşası açıdan büyük bir önem arz etmektedir. Bu süreç içerisinde 1989 sendromunun yaşanmaması için, yerel yönetim politikalarını, imar politikalarını, belediye meclis kararlarını, ihale dağıtım sistemini, yakından takip ederek, belediyelerde katılımcı bir süreçle halk denetiminin sağlanması ve iktidarın kentsel dönüşümde rezerv alan ilanlarına karşı örgütlü halk gücü oluşturulması ile kentte büyük izlemenin parçası olmak sorumluluğumuz.
Herkese iyi bayramlar.