DERYA OKATAN
Basın özgürlüğü Türkiye’nin yıllardır kanayan yarası. OHAL döneminde bir günde onlarca basın kuruluşunun KHK ile kapatıldığına da tanık olduk, Türkiye’nin tutuklu gazeteciler listesiyle dünyada birinci sırayı aldığı günlere de. Türkiye’de basına yönelik baskılar hiçbir zaman hız kesmedi ancak öyle görülüyor ki, gazetecileri daha da zor günler bekliyor. Diyarbakır’da 16 Kürt gazetecinin tutuklanması, bu koyu karanlık günlerin habercisi gibi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında 8 Haziran’da kentte bir operasyon yapıldı. Hedef, Kürt basını idi.
Türkiye’nin tek kadın haber ajansı olan Jinnews’ün bürosu, Pia, Ari ve Pel isimli prodüksiyon şirketleri ile onlarca gazetecinin evi sabaha karşı basıldı.
Jinnews’e polisler sabah 04.30 civarında ofiste kimse yokken geldi. Ne Jinnews yetkililerine ne avukatlara haber verildi. Aramaya sadece binadan bir komşu eşlik etti. Polisler, 3 saatlik arama sonunda 5 bilgisayarın hard diski, iki dizüstü bilgisayar, bir montaj bilgisayarı, hafıza kartları, flash bellekler, kitap, dergi ve gazetelere el koyarak binadan ayrıldı. Ajans çalışanlarının aktardığına göre, bazı bilgisayarlar vidaları sökmek yerine kırılarak açılmış ve hard diskleri çıkarılmış. Jinnews çalışanları polisler ayrıldıktan sonra geldi. Arama el koyma tutanağını hâlâ görebilmiş değiller.
Prodüksiyon şirketlerine de aynı saatte baskın yapıldı. Binada hiçbir çalışan yoktu. Pia ve Ari’nin bulunduğu bina hâlâ polis ablukası altında. Avukatların dahi içeri girmesine izin verilmiyor. Haber programları üreten prodüksiyon şirketlerinden nelere el konulduğu bilinmiyor. Gerekçe olarak da dosyadaki “gizlilik kararı” gösteriliyor.
Jinnews ve prodüksiyon şirketlerinin yanı sıra gazetecilerin evlerine de baskın yapıldı. 20’si gazeteci 21 kişi gözaltına alındı. Gazeteciler 8 gün boyunca gözaltı gerekçesi açıklanmadan Emniyet’te tutuldu. 15 Haziran’da adliyeye çıkarılan gazetecilerin ifade işlemleri 16 Haziran sabahına kadar sürdü. Mahkeme, Jinnews Müdürü Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin hakkında tutuklama kararı verdi.
İşte, tutuklanan meslektaşlarımızla dayanışmak, ayrıca bu karanlığın daha da koyulaşmasını önlemek adına küçük bir adım olarak İstanbul ve Ankara’dan bir grup gazeteci Diyarbakır’a gittik. DİSK Basın-İş Sendikası’nın düzenlediği ziyarete sendika üye ve yöneticilerinin yanı sıra Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nu temsilen Ceren Kaynak ve bazı bağımsız gazeteciler de katıldı.
Ziyaretle ilgili izlenimlerim yarınki (21 Haziran) yazının konusu olacak. Bugün dosyanın içeriğini ele alacağız.
GAZETECİLERE CEZAEVİNDE FORM DAYATMASI: ‘AKTİF ÖRGÜT ÜYESİYİM, SEMPATİZANIM…’
Ancak cezaevinden gelen önemli bir haberi aktardıktan sonra…
16 Haziran’da tutuklanan gazetecilerin cezaevine ilk girişte bir formu imzalamaları istenmiş.
Formda şu seçenekler bulunuyor:
-Aktif örgüt üyesiyim
-Sempatizanım
-İtirafçıyım
-Bağımsızım
Tutuklu gazeteciler formu imzalamayı reddetmiş.
Bilgiyi aktaran Av. Resul Tamur’a tutukluların koğuşlara yerleştirilmeleri için yapılan uygulamayı hatırlattım. “Daha önceki uygulama ‘taraflıya mı tarafsıza mı gideceksin?’ şeklindeydi” yanıtını verdi.
Tamur, “Doğrudan kişinin ağzından ‘örgüt üyesiyim, sempatizanıyım’ gibi ifadeler alınmak isteniyor. Bu form müvekkillerimizi rahatsız etmiş ve doğru bulmadıkları için formu imzalamamışlar” dedi.
Uygulamanın yeni olup olmadığını da sordum. “Ben ilk kez denk geldim. Aslında o cezaevine sık giderim…” diye yanıtladı.
Aslında Av. Resul Tamur ile Diyarbakır’da yüz yüze görüşmek istedik. Tüm gün ulaşamadık. Akşam saatlerinde cezaevinde tutuklu meslektaşlarımızı ziyaret ettiğini öğrendik. Bu nedenle görüşmemizi Ankara’ya dönünce telefonla yapmak durumunda kaldık.
İlk olarak cezaevi koşullarını sordum. Tamur’un verdiği bilgiye göre, tutuklu gazeteciler üçerli koğuşlarda kalıyorlar. Ortak kullanım alanları yok. Sadece Mehmet Şahin, cezaevine eksik müzekkere gönderilmesi nedeniyle tek kişilik hücreye alınmış. Bu sorunun çözülmesi bekleniyor. Av. Tamur, ilk gün yaşadıkları form sorunu dışında özel bir sorun yaşamadıklarını söyledi. Dayanışma ziyaretimizden duydukları mutluluğu da aktardı.
SAVCI: BENİM SORGUM, BENİM ZAPTIM, BENİM İSTEDİKLERİM GEÇECEK
Av. Tamur ile suçlamalar, deliller, açık ve gizli tanık ifadelerini de konuştuk.
Tamur, dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle soruşturmanın çıkış noktasını öğrenemedikleri gibi hiçbir evrakı da alamadıklarını belirtti.
Gazetecilerin savcılık ifade tutanaklarından dikkatimi çeken bir hususu sordum. Tutanaklarda sadece gazetecilerin ifadeleri yer alıyor. Sorular yani suçlamalar ise yok.
Av. Tamur, bunun için savcı ile uzun tartışmalar yürüttüklerini ancak sonuç alamadıklarını anlattı: “Sorduğunuz soruyu zapta geçirmezseniz bağlamından kopuk ifade ortaya çıkıyor. Buna karşı süreç yürütmek istediğimizde eksik kalıyor. Mesela Aziz Oruç ifadesinde Kürt sorunundan bahsediyor ama neden? Bunu savcıya söylediğimiz zaman ‘benim sorgum, benim zaptım, benim istediklerim geçecek’ yanıtını aldık.”
Suçlamalar tutanakta yer almayınca sadece Av. Tamur’un hafızasında kalanları aktarabiliyoruz:
“Savcılıktaki sorular yaptıkları işe dönük oldu. Hem gazetecilik faaliyetleri hem bu faaliyetlerde kullanılan dil, çalıştıkları şirket ya da ajansların yayın politikasına ilişkindi. Zeynel Abidin Bulut’a üç programdaki beş cümlesi soruldu. Ömer Çelik’e yaptığı programda ‘Sayın Öcalan şu kadar süredir tecrit altında demişsin. Neden böyle bir gündemi esas aldın?’ diye soruldu. Ömer, yıllardır gazetecilik yaptığını anlattı, bölge gündeminin yanı sıra, ekonomi, kültür ve daha birçok konuda programlar yaptığını söyledi. Mehmet Şahin, günlük gazeteleri yorumladığı bir program yapıyor. Türkiye’de yasal olarak yayımlanan gazeteler. İçerikte sıkıntı varsa zaten o gazeteler sorumludur, Mehmet Şahin değil. Lezgin Akdeniz kameraman ama muhabirlik de yaptı. Bu dönemde yayımlanmış dört haberini sordular. Kameramanlara kişiselleştirilmiş bir suç isnadı yöneltemediler, neden bu şirkette çalıştığını sordular.”
PORTATİF TANIK İFADELERİ
Dosyada tutuklamalara dayanak yapılan bir diğer “delil” gizli ve açık tanık ifadeleri. “Ancak” diyor Av. Tamur, “tanık ifadelerinin hiçbiri bu dosya kapsamında alınmış beyanlar değil. Yani doğrudan gazetecilere dönük bir beyan yok.”
Tanık ifadeleri sadece Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında yer alıyor. Kararda, “…televizyon ve radyo kanalı, basın ve yayın kuruluşu görünümü altında faaliyet yürüten ve adı geçen silahlı terör örgütünün nihai hedeflerine odaklanarak başarıya ulaşmasını sağlamaya yönelik hareket ettiğine yönelik tepkiler…” denilerek, tanık ifadeleri aktarılıyor.
Dosyada yer alan 8 tanığın; 2018, 2021 ve 2022 yıllarında ifade verdiği görülüyor.
İfadelerde tutuklanan gazetecilerin isimleri dahi geçmiyor. “Örgüt güdümünde yayın yapan Sterk Tv, Jin Tv, Medya Haber gibi televizyon kanalları…” gibi genel geçer ifadeler yer alıyor.
Av. Resul Tamur, tanık ifadelerinin daha önceki birçok soruşturma dosyasında da kullanıldığına dikkat çekiyor:
“Örneğin, örgütte faaliyet yürüttüğü ve kaçtığı iddia edilen kişiler DTK’ya dair beyanda bulummuşsa bunları ayırıp toplayıp bir gün DTK operasyonunda kullanmışlar. Ya da HDP ile ilgili beyanları HDP kapatma davasında kullanmışlar. Basın ibaresi geçen ne kadar ifade varsa bu dosyaya koymuşlar.”
Tamur, dosya ağır ceza mahkemesine geldiğinde bu tanık ifadelerinin “dosya ile bağı olmadığı” gerekçesiyle bir ara kararla dosya dışı bırakılacağına da kesin gözüyle bakıyor.
Gazetecilerin telefonlarında yer aldığı iddia edilen bazı fotoğraflar da delil olarak yer alıyor. Av. Tamur, bir haber okurken çöp dosya olarak telefona kaydedilen ve kişinin haberinin dahi olmadığı bu fotoğrafların da delil olamayacağını belirtiyor.
GAZETECİLERİN GÖZALTINA ALINDIĞI HABERLERİ DE ‘DELİL’
Av. Tamur’un aktardığına göre, bir diğer delil de 21 kişinin gözaltına alınmasına ilişkin haberler: “Hepsinin tutuklamaya sevk talebinde 08.06.2022 tarihinde basın kuruluşları tarafından gözaltına alınmaları hakkında yapılan haberler de delil olarak sunuldu.”
PRODÜKSİYON ŞİRKETLERİ HÂLÂ POLİS ABLUKASINDA
Soruşturmada bir diğer dikkat çekici durum haber içerikleri ve programlar üreten 3 prodüksiyon şirketiyle ilgili.
Pia ve Ari, aynı binada yer alıyor. Pel’in adresi farklı.
Diyarbakır ziyaretimizde Pia ve Ari’nin yer aldığı binanın önünde bir basın açıklaması da gerçekleştirdik. O gün basın açıklaması için iki zırhlı araç, beş gözaltı otobüsü ve sayamadığım kadar polis aracı gelmişti. Ancak diğer günlerde de durum farklı değilmiş. Bu haber hazırlandığında bina hâlâ polis ablukası altındaydı. Diyarbakır’da görüştüğümüz meslektaşlarımız, şirket çalışanları tutuklandıktan sonra dahi ablukanın sürmesine anlam veremiyor. “Delillerin –tabi varsa- şimdiye kadar çoktan toplanmış olması gerekirdi” diyorlar.
Av. Resul Tamur da “Bir arama var mı bitti mi devam mı ediyor, bilmiyoruz. Cuma günü gittim. Bize evrak gösterilmedi. Gösterilmesi gerekiyor. Bu evrak, gizlilik kararı kapsamının dışındadır. Hiçbir şey olmasa bile itiraz edebilmek açısından sayı numarası ve mahkemesinin bize ya da şirketlerin sahiplerine bildirilmesi gerekiyor. Keyfi bir uygulamaya dönüştürmüşler” diyor.
‘HUKUKİ DEĞERLENDİRME YAPMAK MÜMKÜN DEĞİL’
Av. Tamur, soruşturmayı ve tutuklamaları nasıl değerlendirdiğini sorduğumda “Toplumun haber alma hakkına sadık bir biçimde çalışan bir kesimi susturmak istiyorlar. Halkın haber alma özgürlüğünün önüne geçmek, tek sesliliklerini sürdürebilmek… Bunun ötesinde bir noktaya oturtamıyoruz” diyor.
Hukuki açıdan değerlendirmesini istediğimde ise “Tutuklama koşulları oluşmamış, örgüt üyeliği koşulları oluşmamış, propaganda koşulları oluşmamış. Hukuki bir değerlendirme yapmak mümkün görünmüyor” yanıtını veriyor.
BASIN TARİHİNİN UTANÇ FOTOĞRAFI
Diyarbakır’da ziyaretlerimiz devam ederken, MA çalışanı arkadaşımızın gösterdiği bir fotoğraf ile birden nutkumuz tutuldu.
Fotoğraf Yeni Şafak gazetesinde yayınlanmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü servis etmiş. Fotoğrafta, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tabelası önünde kameralar ve fotoğraf makineleri sergileniyordu. Başka bir karede gazeteler.
Av. Tamur’un bu fotoğrafla ilgili yorumu ise şöyle: “Fotoğraf makinesini ne şekilde suç delili olarak değerlendirecek, onun merakı içindeyiz. Ama bu görüntü bile aslında meselenin suç ile ilgisi olmadığını, sadece basına yönelik bir tutuklama olduğunu açıkça gösteriyor.”