Elçin Poyrazlar: Suçu işleyen ne kadar büyükse suçun cezası o kadar az oluyor

“Suçu işleyen ne kadar büyükse ve güçlüyse suçun cezası o kadar az oluyor. Mesela savaşlara bak, katliamlara bak, soykırımlara bak, çocuklara karşı işlenen genelde dünyadaki suçlara bak, açlık, devletlerin, büyük şirketlerin işlediği suçlara bak… Gücü ve imtiyazı elinde bulunduran grupların işlediği suçlar genellikle cezasız kalıyor ya da yıllar sonra ortaya çıkıyor.”

Yeşim Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve programının bu haftaki konuğu Gazeteci-Yazar Elçin Poyrazlar… Suç edebiyatında öne çıkan bir isim olan Elçin Poyrazlar, yeni romanı “Kayıp Yüz”ün heyecanını taşıyor. Poyrazlar, romanlarında güçlü kadın karakterler yaratarak ve kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini merkeze alarak diğer polisiye yazarlarından ayrılıyor.İlk polisiye romanı “Gazetecinin Ölümü” ile yazarlık serüveni başlayan Poyrazlar, bu serüvenin çocukluktan gelen polisiye okuma tutkusuyla başladığını söylüyor.

“Kadın bakış açısıyla kadın okumak istiyorum”

Alışılagelmiş polisiye romanlardan farklı olarak olayın merkezine güçlü kadın karakterileri koyan Poyrazlar, okuduğu romanlarda hep erkek soruşturmacıların olmasından sıkıldığını ve kadın karakterler okuma ihtiyacı duyduğunu belirterek bu ihtiyacın onu kadın karakterler yazmaya yönelttiğini anlatıyor:

“Ben çok sıkıldım bunları okumaktan, kadın okumak istiyorum dedim ve kadın bakış açısıyla. Yani belli şablonlara sığmayan; ya ‘kurban’ ya ‘fettan kadın’ ya da işte ‘kutsal bakire’ kurtarılması gereken. Yani hataları olan, kafası karışan, gerçek hayatı yaşayan ve genel yani hiç bir kadın ne o kadar kötü ne o kadar iyi. Bizim gibi ortalama bir karakter olsun dedim… Kadınlar her şey olabilir; katil de olabilir, seri katil de olabilir, kurban da olabilir. Bunun belli bir hiyerarşide ya da belli bir şablonda ya da kafese sıkıştırılarak yapılmasını istemiyorum. O kafesleri kırmamız gerekiyor.”

Polisiyenin ciddi bir araştırma gerektirdiğine değinen yazar “adli tıpçılar buluyorum. Bir karakter nasıl konuşur? Ruh hastası veya psikolojik sorunları olan bir kadın veya erkek nasıl davranır? Bunlar için psikiyatrlarla konuşuyorum. Polis teşkilatındaki rütbeler, aralarındaki ilişkileri birbirleriyle olan temasları, yarışlar… bunları emniyet müdürü kaynaklarım var, arkadaşlarım var onlarla konuşuyorum” diyor ve mümkün olduğunca farklı uzmanlık alanlarından yararlandığını söylüyor.

“Suçu işleyen ne kadar büyükse suçun cezası o kadar az oluyor”

Elçin Poyrazlar, okuyucusuyla henüz buluşan yeni romanı Kayıp Yüz’de polis teşkilatının ilişkili olduğu suçlara ve devletin baskı aygıtlarından bir olarak polisin suça bulaşmasına odaklanıyor. Poyrazlar güç ve suç ilişkisiyle ilgili şunları söylüyor:

“Suçu işleyen ne kadar büyükse ve güçlüyse suçun cezası o kadar az oluyor. Mesela savaşlara bak, katliamlara bak, soykırımlara bak, çocuklara karşı işlenen genelde dünyadaki suçlara bak, açlık, devletlerin, büyük şirketlerin işlediği suçlara bak… Gücü ve imtiyazı elinde bulunduran grupların işlediği suçlar genellikle cezasız kalıyor ya da yıllar sonra ortaya çıkıyor.”

Kadın-güzellik-estetik üçgeni

Kayıp Yüz romanında, kocasının talebi ve baskısıyla sürekli çeşitli estetik ameliyatlar yapmak zorunda kalan bir karakterle, kadın bedeni üzerinden dayatılan güzellik ve estetik algısına da dikkat çeken yazar, “güzelik anlayışı piyasanın, bu sistemin de dayattığı bir şey. Çünkü inanılmaz bir pazar. Burdan kazanılan inanılmaz paralar var. Ve biz aslında bir hedef kitleyiz. Hedef tüketiciyiz, kadınlar olarak” diyor.

Kadınların kendi seçimleri dışında, çeşitli baskılarla yapmak zorunda hissettikleri estetik operasyonlar için “kimin beğenisine uymak için yapıyoruz” diyen yazar, erkeklerdeki gençlik ve güzellik saplantısının piyasayı çok etkilediğe vurgu yapıyor.

Türkiye’de katledilen kadınların hikayesi

Özellikle çok ses getiren romanı Ecel Çiçekleri ile kadın cinayetlerini yazmaya başlayan Poyrazlar, son romanı Kayıp Yüz’de de Türkiye’de gerçekleşen gerçek kadın cinayetlerini romanlarına taşıyor. Bu gerçek yaşanmış katliamları kurguya taşırken neler hissettiğini şöyle aktarıyor:

“Hep şunu söylüyorum kurgu daha şefkatli. Gerçek çok daha vahşi. Hele Türkiye gibi Ortadoğulu bir coğrafyanın getirdiği baskı ve vahşet kadınlar için çok daha büyük bir yük. Benim yüküm n olacak ki, ben yazmışım başkaları okuyacak belki o da sinirlenecek, hüzünlenecek. Ama belki bir noktada, otuz yıl sonra kadın cinayetleri olmayacak. Belki o kadar iyi bir ceza sistemi gelecek ki, caydırıcılık sistemi gelecek ki engellenecek. İnsanın kalbi ağrıyor, başı ağrıyor üzülüyor. Ama kadın zaten yok edilmiş, bir sayıya dönüşmüş, anıt sayaçta bir isim olarak kalmış. Bir kaç gazeteci ve birkaç gazetede dışında onları tekrar tekrar anıp dönenler yok. Ben bu romanı onlara ithaf için yazdım.”

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Söyleşi Haberleri