Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partinin yeni çizgisi, gündemleri, yerel seçimler ve ittifaklara dair değerlendirmelerde bulundu.
BirGün’den Nurcan Gökdemir ve Hüseyin Şimşek’e konuşan Bakırhan, partinin isminin değişmesiyle ilgili “Partimizin çizgisinde bir değişiklik yok. Çizginin kendisi, Türkiye halklarının bir arada ortak, eşit halklara sahip olmasıdır. Bu coğrafyada Kürt’e, Alevi’ye, emekçiye, kadına demokrasinin eşit işlemesidir. Ezilenin olmadığı, insanların umutsuzluğa kapılmadığı, aş-iş derdinin yaşanmadığı bir Türkiye mücadelesi yürütüyoruz” dedi.
“Değişecek olanlar; izlediğimiz pratik, yaptığımız ittifaklar, toplumla kurduğumuz bağ, cevap olamama durumunu aşmaktır” diyen Bakırhan, şöyle devam etti:
“Sadece biz değil, sol ve bu zeminde bulunan bütün güçler, özne olarak gördüğümüz çevrelerden kopuş içerisindedir. Yeni dönemde bunu gidermeye dönük bir değişim olacak. Daha dinamik, daha çok sahada, toplumun sorunlarını daha sahiplenen, savunan ve sistem karşıtı ortak bir demokratik mücadele zemininde buluşma konusunda yeniliklerimiz olacak.”
“Üçüncü yolu örgütleyemedik”
Sık sık dile getirilen “Üçüncü Yol” konusunda “Türkiye demokratik mücadelesinin bir zemini, adresidir. Şu an karşımızda iki blok var. Biri zaten iktidarın kendisi, ne yaptığını çok anlatmaya gerek yok. Her şeyi kötü yapan, kötülüklerine karşı çıkanı da ezen bir blok. Diğer taraftan bu kadar kötülüğe muhalefet etmesi gereken bir ana muhalefet çevresinde biriken partiler… ‘Bu kötülüklerin karşında iyiliğimizi savunacak zemin bu mudur?’ sorusuna ‘Budur’ diyemiyoruz. Tam da bu ikisi karşısında, ezilenlerin sesi, adresi olacak, derdine derman arayan ve bunun mücadelesini yürüten, hiçbir sorumluluktan, beladan kaçınmayan bir seçenektir Üçüncü Yol” diyen Bakırhan, Üçüncü Yol’un örgütleyemediği özeleştirisini verdi.
Bakırhan, “Biraz söylemde kaldı. Biraz dar-sınırlı ittifaklarla hayata geçirmeye çalıştık. Türkiye toplumu seçeneksiz kaldı. Bugünkü mutsuzluğun sebebi, aslında yeni bir yol, gerçekçi bir yol, sahiplenen ve savunan bir yol oluşturamamamızdan kaynaklıdır” diye konuştu.
“Yaptığımız ittifak seçimle sınırlı kaldı”
Mevcut iki bloktan beklentileri olmadığını söyleyen Bakırhan, ittifaklara dair şunları kaydetti:
“İttifak neden yapılır? Birbirine yakın toplumun genel sorunlarını kendisine dert eden ve çözmeye çalışan güçler bir araya gelir. Bir ittifak, eğer bir kazanım yaratmıyorsa toplumsallaşmıyorsa, bir adres olmuyorsa bunun özeleştirisini vermek gerekiyor. Biz de ittifaklar yaptık. Sonuç itibarıyla dediğimiz şeye çok da hizmet etmediği ortaya çıktı. Bizim ittifak yeterince toplumsallaşamadı, bir güç biriktiremedi. Sadece seçimle sınırlı kaldı. Zaten seçimle sınırlı kalan bir ittifakın ne topluma ne halklarımıza ne kimseye bir hayrı olmadığını defalarca test etmiştik.
“İttifakların sığ, daha çok seçim endeksli olması, bu seçimde bizlere çok büyük dersler verdi. Ya bütün iddialarımızdan vazgeçeceğiz, biz dâhil olmak üzere, artık bu toplumu ‘İttifak altında birleşiyoruz, başaracağız’ diyerek tekrar yanıltmak gibi büyük bir yanlış içine girmeyeceğiz. Ya da demokrasi için emekçiler için geleceğimiz için en doğru olan neyse asgari müşterekte de olsa bir araya gelip hem zeminde hem sahada yeri gelirse de seçimde hayata geçirmemiz gerekiyor.
“Masada görünme derdimiz olmadı”
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde, masada görünmek gibi bir derde düşmedik. Bizim için bu sistemi değiştirebilir miyiz, daha demokratik bir zemine kavuşabilir miyiz, mevcut iktidardan kurtulabilir miyiz, Erdoğan gönderilebilir mi, savaş politikaları biter mi, insanların yaşamına, düşüncesine, giyim kuşamına karışmayan, görece daha ılımlı bir politika ortaya çıkar mı, önemliydi. Ne kadar katkı verdik, katkımız ne kadar görüldü o ayrı bir mesele. Yaptığımız şeyin karşılığının verilmesi onlarla ilgili bir durumdur.
“Kürtlerin oyu kıymetlidir”
“Ama şu bilinmeli ki yanlış anlaşılmasını istemiyorum Kürt oyu basit bir oy değildir. Gözaltı, cezaevi, köyü yakılan insanlar… Ağır bedeli olan bir kâğıt parçasıdır. Büyük bedeller ile oluşmuş oyun gittiği yerin kıymetli olması gerekiyor. Denedik bir sonuç ortaya çıkmadı ama büyük dersler ortaya çıktı. Önümüzdeki dönemde ne yapacaksak açık ve şeffaf olmalı. Bizim desteğimize ihtiyaç duyanlar açısından da böyle olmalı. Artık arka kapı diplomasisinin yürüdüğü, Türkiye toplumunun kabul etmediği, topluma kapalı ittifaklar olmamalıdır. Olacaksa açık olmalıdır, ilkeleri belli olmalıdır.
“Yapacağımız çalışmalar seçim ittifakı olarak algılanabilir. Ama bununla sınırlı tutmayacağız. Savaş tezkeresi, İsrail – Filistin savaşı, eğitim sistemi ya da benzeri konularda da ittifak yapmalıyız.”
“İktidar kaybetsin ama kazanacak muhalefet de daha anti demokratik olmasın”
Yerel seçim çalışmalarına dair de konuşan Bakırhan, “Yapacağımız her işte kesinlikle demokratik değerleri, halklarımızı esas alacağız. Yapacağımız iş ne ise açık ve şeffaf olacak. Tanımlanmış olacak. 7 Haziran 2015’ten beri hükümete kaybettirme, muhalefete kazandırma stratejisini izliyoruz. Tamam, iktidar kaybetsin ama kazanacak muhalefet de daha anti demokratik olmasın. Evet, ihtiyaç varsa değişim olsun ama bir öncekinden daha demokrat, daha kapsayıcı, daha şeffaf, daha halkçı olması lazım desteklenecek adayın” diye konuştu.
“Filistinli ve Kürt çocuğu eşit görmemek ikiyüzlülüktür”
“Belki Filistin, İsrail çatışmasından sonra Kürt meselesi daha çok önümüzde olacak” diyen Bakırhan, şöyle devam etti:
“Ortadoğu meseleleri önemli olacak. Türkiye, İsrail ve Filistin arasında arabuluculuk rolü oynanmaya çalışılıyor ama hepimizin dönüp, “Benzeri sende var. Önce bu sorunu çöz ki oraya model ol” dememiz gerekiyor. İsrail sivil öldürüyor diye ortalığı ayağa kaldıranlar, Rojava’da öldürülen kadın ve çocuklara terörist diyor. Bu ikiyüzlülüktür. Filistinli ve Kürt çocuğu eşit görmeyen yaklaşımlar, ikiyüzlü yaklaşımlardır.”
“Kürt sorunu gizlilikle çözülemez”
Hükümetle herhangi bir görüşme olmadığını söyleyen Tuncer Bakırhan, şöyle konuştu:
“Kürt hareketi, Türkiye sol, sosyalist, devrimci hareketlerine yoldaşlık hukukuyla hep açık davrandı; onların duyarlılıklarına da özen gösterdi. Geçmişte de bu süreç açık yürüdü. Adaya masa kuruldu. Görüşmelerin noktası, virgülü ana akım medyaya yansıyordu. Bu çözüm süreciydi. Yanlış da değildi. Kürt meselesi çözülecekse kimin oraya masa kurduğu, önemsiz bir ayrıntıdır. Memleketin bu halde olmasının nedeni de çözümün olmamasıdır. O dönem kapandı. O dönemden sonra Kürtlerin yaşadıklarını anlatmamıza gerek yok. Annelerin, çocukların cenazeleri derin dondurucularda, sokaklarda kaldı, cezaevlerinden her gün hasta tutsakların cenazeleri çıkıyor. Kürtler sistemin her alanından dışlanmış durumdadır. Bu kadar acı ve yaşanandan sonra biz neyi, kimle gizli saklı yürüteceğiz?
“Hükümetle şu an bu konuda bir görüşme söz konusu değildir. Seçim dâhil olmak üzere iktidarla hiçbir konuda bir görüşme durumumuz olmamıştır. Ancak kim olursa olsun ne istediğini ve beklediğini kamuoyu ile net bir şekilde paylaşmak kaydıyla ve çözümü mümkün kılacaksa her kesimle yeri gelince görüşebiliriz.” (Kısa Dalga)