Şurda bir garip ölmüş, öldüren zengin serbest kalmış

Bu cinayetin sonucunu da tahmin etmek zor değil. Şüpheli Türkiye’ye getirilemeyecek, yargılanamayacak ve ceza almayacak. Ailesine şikâyetten vazgeçmeleri için baskı yapılacak. Kamuoyu olayı unuttuğunda aileye tazminat ödenerek dava kapatılmaya çalışılacak. Aile tüm bunlara dirense bile şüpheli yeni bir kimlik ve yeni bir isimle Dünya’da özgürce gezmeye devam edecek.

KEMAL VURALDOĞAN


Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Pençesi demirdendir

Bu yol Pasin’e gider
Döner tersine gider
Şurda bir garip ölmüş
Kuşlar yasına gider…

Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammed Nourtani'nin dövülerek öldürülmesinin, sonrasında yakılmasının üzerinden bir ay geçti ya da geçmedi. Ölen fakir göçmen olunca cenazesi yol kenarına, portakal bahçelerine, kuyulara, tuvaletlere atlıyor pençesi demirden olan feleğin kuşu da bu cinayetleri izlemekle yetiniyordu. Feleğe bir sözüm yok zira biz kullar devletler kurmuş, suç işleyenleri cezalandırma görevini de devletlere vermiştik…

Kanun da devlet de tekti ama kanunun uygulanması adamına göreydi. En az iki bin yıllık sözdür, “Kanunu bildin mi? BÜYÜK sineklerin delip geçtiği, KÜÇÜK sineklerin takılıp kaldığı örümcek ağı…”

Kimilerine göre Antik Yunan’da söylenmiştir kimileri göre ise Antik Çin’de. Nerede söylenmiş olursa olsun her gün bir başka şekilde yaşıyoruz bu zulmü. Yaşadığımızı bilmeden, yaşadıklarımızın gerçek sebebini bilemeden yaşıyoruz. Çoğu zaman “avukat bizi sattı” diyoruz, satılık olanın bizi satanın sistem yani içinde yaşadığımız düzen olduğunu bilmeden en yakınımızdakini suçluyoruz.

İstanbul Fatih’te bir garibin, biri engelli iki çocuk babası bir kuryenin öldüğü haberi düştü internet gazetelerine. Ölen fakir, öldüren zengindi. Ölen garip, öldüren cumhurbaşkanı oğluydu. Ölen motosiklet üzerinde ekmek kavgası veren kurye, öldüren…

Dünyanın her yerinde bir cumhurbaşkanının oğlunun trafik kazasına karışması haber olurdu. Ama trafik kazası görünümlü bu cinayeti “şurda bir garip ölmeden, kuşlar yasına gitmeden” öğrenemedik. Yunus Emre Göçer’in 30 Kasım’da zengin cumhurbaşkanının oğlunun arabasının altında kalması haber olmamış, ailesine intihar ettiği söylenmişti.

Yunus Emre Göçer’in kazadan 6 gün sonra 6 Aralık’ta ölmesi sonrasında trafik kurallarına uygun şekilde sağa yanaşmak için hızını azalttığını, arkasından lüks arabasıyla gelen Somali Cumhurbaşkanının oğlunun ise % 100 kusurlu bir şekilde Yunus Emre’nin ölümüne sebebiyet verdiğini öğrendik. Keşke öğrendiklerimiz bu kadar olsaydı…

Kaza sonrası tutulan tutanakta yüzde 100 kusur Yunus Emre’ye verilmiş, Somali Cumhurbaşkanının oğlunun ifadesi kamera görüntüleri ile karşılaştırılmamıştı. Somali Cumhurbaşkanının oğlunun kullandığı arabanın plakası 06 CD 4581’di. Yani harf kısmında CD yazan yeşil renkli diplomatik plakalardan. Polisler, “Benim anam ağlayacağına Yunus Emre’nin anası mı ağlasın.” mi dedi, yoksa tepeden mi emir geldi veya polisleri ikna edecek başka bir şey mi yaşandı bilmiyoruz. Yunus Emre 6 gün içinde vefat ettiğine göre hastaneye kaldırıldığında durumu ağır yani yoğun bakımlık olmalı. Kaza evrakları ve doktor raporları savcılara ne zaman intikal etti, yabancı şoförün sebebiyet verdiği yaralanma için neden derhal yurtdışı çıkış yasağı kararı alınmadı bilmiyoruz. Bileceğimiz günler gelir mi acaba?

Yabancı uyruklu şoför yani Somali Cumhurbaşkanın oğlu için yurtdışı çıkış yasağı kararı alınmayınca o da ilk bulduğu uçakla kazadan 2 gün sonra 2 Aralık’ta Türkiye’den kaçtı. Kaçan başka biri olsaydı çoktan gümrük polisinin çektiği fotoğrafları medyaya düşerdi… Hem zengin hem de cumhurbaşkanı çocuğu olunca kanunlar uygulandı…

6 Aralık’ta 2 çocuğunun babası, Öznur Göçer’in kocası Yunus Emre Göçer’in Gümüşsuyu Cemevi'nde cenaze namazı kılındı. Babasının elinden tek gelen, “…Bu olayın örtbas edilmesini istemiyorum. Cumhurbaşkanı da, başbakanda, bakanda olsa gerekli cezayı çekmesini istiyorum. 2 çocuğu ortada kaldı. Bir insanlık dramıdır bu. Benim başıma geldi, düşmanımın başına gelmesin." demek oldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise Türkiye’den kaçan şüpheli hakkında soruşturma başlatıldığını, yakalama kararı çıkartıldığını duyurmuş. Başsavcılıklarımız böyledir, daha önce de Mavi Marmara gemisinde İsrail askerleri tarafından öldürülen 9 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğunda öldürülen Cemal Kaşıkçı içinde soruşturma açtıklarını duyurmuşlardı.

Mavi Marmara gemisinde öldürülenler için ceza davaları da açılmıştı, sonrasında Ak Parti iktidarı Mavi Marmara saldırısında, Türkiye’nin tüm haklarından vazgeçtiğine ilişkin anlaşma imzaladı, mesele kapandı. Cemal Kaşıkçı olayında da Ak Partili Adalet Bakanlığının görüşü sonrasında soruşturma dosyası Suudi Arabistan’a yani kendi konsolosluğunda adam öldürüp yakmakla suçlanan devlete devredildi.

Yunus Emre Göçer cinayetinde medyaya düşen bir diğer haber ise Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçiliği’nden bir heyetin, Somali Cumhurbaşkanı’nı makamında ziyaret ederek askeri iş birliği hakkında görüşme yapması. Görüşmeyi hem Somali tarafı hem de Türkiye tarafı duyurmuş. Her iki tarafın açıklamasında Yunus Emre Göçer’e dair tek bir satır yok, başsağlığı yok, özür yok… Utanma dersen o da yok.

Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanı, Yunus Emre Göçer cinayetinde şüphelinin kaçmasını kolaylaştıran polisler hakkında soruşturma açıldığını duyururken, “Sıfatı ne olursa olsun herkes kanun karşısında eşit olup şüphelinin yakalanması için uluslararası prosedür dahil tüm süreç titizlikle işletilmekte ve soruşturma tüm yönleriyle sürdürülmektedir" demiş.

Ak Parti iktidarının ilk yıllarında olsaydık belki bakanın açıklamasına değer atfedebilirdim. Aradan geçen 21 yılda Ak Partiyi de sistemi de bozuk düzeni de tanıdım. Pamukova Tren Kazası cinayetinde 41 insan öldü, 90 insan yaralandı, dava zamanaşımından düştü kimse ceza almadı. 2014 yılında Soma’da 301 fakir Somalı işçi öldü, davası 9 yıldır devam ediyor. 2018 yılında Çorlu Tren Kazası cinayetinde 25 insanımız öldü, 317 insanımız yaralandı, dava hala ilk derece mahkemesinde devam ediyor. (Bu olayda ceza alıp cezası kesinleşen tek kişi oğlu Oğuz Arda Sel’i kazada kaybeden anne Mısra Öz.

Bu cinayetin sonucunu da tahmin etmek zor değil. Şüpheli Türkiye’ye getirilemeyecek, yargılanamayacak ve ceza almayacak. Ailesine şikâyetten vazgeçmeleri için baskı yapılacak. Kamuoyu olayı unuttuğunda aileye tazminat ödenerek dava kapatılmaya çalışılacak. Aile tüm bunlara dirense bile şüpheli yeni bir kimlik ve yeni bir isimle Dünya’da özgürce gezmeye devam edecek.

Bu bozuk düzen değişmedikçe, “garipler ölecek, kuşlar yasına gidecek”, fakir öldürünce cinayet, zengin öldürünce kaza denecek…


Unutamadıklarım


Soma cinayeti sonrasında cezası kesinleşen tek kişinin merhumların hemşehrisi madenci Erdal Kocabıyık olması. Soma'lı Erdal Kocabıyık 301 arkadaşının vefatı sonrasında tepkisini Başbakanlık aracını tekmeleyerek göstermeye çalışmış, dönemin Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel ve Jandarmalar da Erdal Kocabıyık'ı aralarına alıp tekme tokat dövmüşlerdi. Sonra Yusuf Yerkel bacağı yaralandı diye rapor alıp, hakkındaki haberleri internetten sildirmeye çalışmıştı. Erdal Kocabıyık devlet aracını tekmelemekten hapis cezası aldı, aracın zararını ödedi. Korkudan Yusuf Yerkel hakkında şikayetçi olamadı. Yusuf Yerkel'in eşi TRT'de işe alındı. Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Barosu veya Ankara Barosunun yapamadığını Çağdaş Hukukçular Derneği yaptı, Somalıların avukatı oldular, yanlarında durdular. 2016 yılında çıkarılan KHK ile Çağdaş Hukukçular Derneği kapatıldı.

Not: Yazının girişindeki türküyü arif Sağ’ın sazından, Arif Sağ ve Belkıs Akkale’nin sesinden dinleyebileceğiniz linki bırakıyorum

Gündem Haberleri