Kısa Dalga - Diyarbakır'ın Tavşantepe Köyü'nde kaybolan sekiz yaşındaki Narin Güran, 19 gün sonra evlerinin yakınındaki Eğertutmaz Deresi’nde bir çuval içerisinde, üzeri taş ve ağaç dallarıyla kaplanmış bir şekilde bulundu.
Soruşturmada kapsamında Narin'in annesi, babası, abisi ve amcaları olmak üzere 24 kişi gözaltına alındı. Olayın ardından Sözcü TV'ye açıklama yapan AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ise Narin cinayetiyle ilgili bilip söylemememiz gereken şeyler var diyerek aile üyelerini tanıdığını ve haklarında çıkan "Hizbullahçı" söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını belirtti.
‘Bilip söylemememiz gereken şeyler var’
Ensarioğlu, “Soruşturmada gizlilik var. Ayrıca son aşamaya gelindi. Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Konu çok hassas. Ailenin Hizbullahçı olduğunu söyleyenler de var ancak aile Refah Partisi geleneğinden gelen bir aile. Geçmişte ben Doğru Yol Partisi İl Başkanlığı yaptığım dönemde benim yönetimimde de yer almış amcaları da var. İYİ Parti ve AK Parti'de yer almış aile üyeleri de var” dedi.
CHP’li Bakan’dan tepki: Bazı siyasi çıkarları korumak için refleks gösteriyor
ANKA'nın aktardığına göre, CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, Narin cinayetiyle ilgili açıklama yapan AKP'li Galip Ensarioğlu'nun sözlerine "Böyle konularda bile ortaya çıkıyor ki devlet mekanizması halk için değil, bazı siyasi çıkarları korumak için refleks gösteriyor. Bir milletvekili neden bunu söyler, anlamış değiliz" diyerek tepki gösterdi.
‘Polisin bulamadığını televizyon programları nasıl buluyor?’
Bakan, şunları kaydetti:
"Yüreğimizi kanatan bir olay yaşandı. 21 Ağustos’tan bu yana haber alınamayan 8 yaşındaki Narin, köyüne 3 km uzaklıkta bir derede, çuval içinde bulundu. Peki, Narin’in bulunması neden bu kadar uzun sürdü? Failler neden hala bulunamadı? Burada İçişleri Bakanlığı’nın kusuru var mı? Bana kalırsa, var. Bunun sebebi, kolluk kuvvetlerindeki atamaların liyakate göre yapılmaması ve soruşturmanın dört başı mamur yürütülmemesidir. ‘Ne ilgisi var?’ izah edeyim: Son dönemlerde kayıp insanları bulmada ya da cinayetleri çözmede sosyal medyanın gücünü kullanarak gündüz kuşağı televizyon programlarının başarıya ulaştığını hepimiz biliyoruz. Buradaki başarının sırrı nedir? Polisin bulamadığını televizyon programları nasıl buluyor? Bu sorunun cevabı aslında basit. Cinayet soruşturmalarında olması gereken detaylı inceleme ve çapraz sorgulama gibi tekniklerin uygulanmasından kaynaklanıyor. Çünkü kamuoyu önünde olaylar didik didik ediliyor, çelişkilerin üstüne gidiliyor, taraflar tahrik oluyor, birbirini suçlamalar başlıyor, suçlamalar suçluluk psikolojisi içerisinde hataları getiriyor, cinayet sebebi olabilecek tüm senaryolar kuruluyor, suçlular kendini ele veriyor ve en sonunda itiraf geliyor. İşin aslı, kolluk kuvvetleri işini gereği gibi yapmadığı için bu görev televizyon programlarına düşüyor.
‘Süreci yönetemiyorsanız yasaklama yoluna gidersiniz’
Tüm ülkenin yakından takip ettiği, kalbinin Narin ile attığı bir olayda, 3 kilometrekarelik bir alanda, elinizdeki onca teknoloji ve insan kaynağına rağmen bir çocuk günlerce bulunamıyorsa, bu kolluk kuvvetlerinin yönetimindeki kişilerin sorumluluğudur. Eğer failler hala bulunamıyorsa, bu da kolluğun değil ama soruşturmayı sevk ve idare edenlerin kusurudur. Kendileri becermediği gibi yayın yasağı getirerek, medyanın bu olayın çözümüne katkı sağlamasını da engellediler. Hâlbuki kolluk kuvvetleri soruşturmayı yönlendirmede medyayı da etkin bir şekilde kullanabilirdi. Bunun yerine yasaklama yoluna gittiler. Kararın gerekçesi; ‘adli süreçlerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi, delillerin karartılmasının önlenmesi, tanıkların ve diğer ilgililerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması’ olarak açıklandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin de sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, tüm medyayı yayın yasağına uygun hareket etmeye çağırdı. Cinayet soruşturmalarında polis aslında aynı metodu izler ama canlı yayında olması işi hızlandırıyor ve tüm bilgisi olanların bilgisini gerek canlı yayında gerekse olayın çözümünün bir parçası olmak adına gayretli şekilde katkı sağlamaya itiyor. Cinayet soruşturmalarında sürecin doğru yönetilmesi ve kamuoyunun katkısı olumlu yönde ilerlerse çözüme katkı sağlayabilir. Süreci yönetemiyorsanız yasaklama yoluna gidersiniz.
'Mesele soruşturmanın neden etkin yürütülemediğidir!'
Ayrıca yasaklamanın asıl amacı, yasaklama kararında bulunan; 'adli süreçlerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi, delillerin karartılmasının önlenmesi, tanıkların ve diğer ilgililerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması' mıdır? Yoksa sosyal medyadaki iddialarda yer alan Narin’in amcası olan şüphelinin hem muhtar hem de HÜDA-PAR üyesi olması nedeniyle olayın üzerine gidilmemesi midir? Yoksa Kuran kursunun durumunun tartışılmak istenmemesi midir? Elbette kimseyi suçlamıyoruz, karar yargı sürecinin sonucunda verilecek. Ancak mesele soruşturmanın neden etkin yürütülemediğidir! Zaten etkin bir soruşturma olsaydı, Cumhurbaşkanı süreci bizzat takip edeceğini ifade etmezdi. Dezenformasyonla mücadele konusunda da devletin doğru bilgiyi kamuoyuna sunarak sürece katkı sağlaması gerekiyor. Devlet kurumlarının görevi, olan biteni istedikleri gibi şekillendirmek değil, halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır.
'Bir milletvekili neden bunu söyler, anlamış değiliz'
Ancak maalesef böyle konularda bile ortaya çıkıyor ki devlet mekanizması halk için değil, bazı siyasi çıkarları korumak için refleks gösteriyor. Geçmişte Rabia Naz ve Nadira Kadirova cinayetleri de nitekim benzer reflekslerle üstü örtülen cinayetler. Nitekim Narin Güran cinayeti için AKP’li Galip Ensarioğlu’nun 'Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile de bizim dostlarımız. Ailenin Hizbullahçı olduğunu söyleyenler de var ancak aile Refah Partisi geleneğinden gelen bir aile. Şu an AK Parti ilçe yönetiminde olan bir yeğenleri de var' ifadeleri de bir kez daha bu refleksi doğruluyor.
Etkin soruşturma yürütülmemesinin gerekçelerinden biri de bu refleks gibi duruyor. Böyle bir cinayette siyasi parti aidiyetinin ne önemi var? Bir milletvekili neden bunu söyler, anlamış değiliz. Zaten etkin soruşturma yürütülüyor olsaydı, Cumhurbaşkanı 'süreci bizzat takip edeceğim' demezdi herhalde. Kaldı ki Cumhurbaşkanı'nın bu soruşturmayı bizzat takip ettiğini varsayalım; kaybolan binlerce, on binlerce çocuğun soruşturmasında Cumhurbaşkanı’nın mı devreye girmesi gerekiyor bu ülkede? İçişleri Bakanı ne işe yarıyor, bunu da sormak lazım." (Haber Merkezi)