Kısa Dalga’da gerçek suç hikayeleri devam ediyor. Kısa Dalga’da daha önce iddianamelere, belgelere, soruşturmalara dayanarak size uyuşturucu baronlarının savaşını, bir seri katilin cinayetlerini, kurbanına aşık olan kiralık katili, kendisini peygamber ilan eden şeyhin bol akçeli tezgahını anlatmıştım. Bu kez çok karanlık ve derin ilişkilerin, ajanların peşinden gideceğiz. Stockholm, İstanbul, Van ve Tahran hattında bir kaçırma olayını resmi belgelerden inceledim. Tüm gerçekliğiyle dinleyeceksiniz.
Öncelikle bu olayın henüz yargılama aşamasında olduğunu, dolayısıyla suçlamaların iddianameye dayandığını ve kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığını aklımızda tutmalıyız.
Başlıyoruz…
ÜÇ YIL ÖNCE İRAN…
Olayların başlangıcı üç yıl öncesine, İran’a dayanıyor ve Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına sokulmasından sonra ajanların cirit attığı İstanbul’a kadar uzanacak.
Tarih: 22 Eylül 2018.
Sabah saatleri…
İran’ın güneybatısında, Irak sınırındaki Ahvaz kentinde askeri tören düzenleniyordu. İran ile Irak arasında 8 yıl süren savaşın başlangıcının yıldönümüydü. Devrim Muhafızları, askeri bandonun çaldığı marşlar eşliğinde tören protokolünün oturduğu platformun önünden geçiyordu. Kalabalığın arasına karışan farklı noktadaki 4 kişi daha önce bölgeye gizledikleri kalaşnikofları aldılar ve birden silahları, protokol platformuna doğrultup tetiğe bastılar.
İlk ateşte geçit törenindeki birkaç asker ve protokolde oturanlar vurulmuştu. Törende kaydedilen görüntülerde büyük bir panik yaşandığı, askerlerin ve halkın yere yattığı görülüyor. Bu sırada 4 kişi protokolü hedef almaya devam ediyordu. Devrim Muhafızları karşılık verdi. Silah sesleri kesildikten sonra vurulanları diğer askerler taşıyor, yaralıların çığlıkları yükseliyor.
İranlı yetkililer, saldırıda 11’i Devrim Muhafızı, 29 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Saldırganlardan 3’ünün olay yerinde öldürüldüğü, birinin ise hastanede öldüğü duyuruldu. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Eğitilen, silahlandırılan ve yabancı bir rejim tarafından desteklenen teröristler Ahvaz’a saldırdı” açıklaması yaptı ve ABD ile Suudi Arabistan’ı suçladı. Devrim Muhafızları intikam yeminleri ederken Dini Lider Ali Hamaney, etkili bir soruşturma yürütüleceğini ve saldırıyı düzenleyenlere misilleme yapılacağını söylüyordu.
Saldırının arkasında Ahvaz’ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadelesi Hareketi’nin, kısa adıyla El-Ahvaziye’nin olduğu İran medyasında yer alıyordu. Basra Körfezi yakınlarındaki Huzistan Eyaleti’nin merkezi olan, 1 milyon 300 bin nüfuslu Ahvaz, büyük petrol ve doğalgaz yataklarına sahip. Arap nüfus çoğunlukta ve İran genelindeki protestoların en büyükleri Ahvaz’da yaşanıyor. 1999’da kurulan Ahvaz’ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadelesi Hareketi, İran’ın işgalci olduğunu savunuyor. Ayrılıkçı Arapların örgütü daha önce de İran’da eylemler düzenlemişti. Örgütün lider kadrosu Avrupa’ya iltica etmişti. Onlardan biri 1973 doğumlu Habib Chaab’tı. 14 yıldır İsveç’te yaşıyordu. El Ahvaziye’nin başkan yardımcısı olduğu iddia ediliyordu.
Size anlatacağım derin operasyonun hedefinde o var ve Ahvaz’da 29 kişinin öldüğü saldırıdan 2 yıl sonra bir tuzağa çekilmek üzere. İran istihbaratı, ajanlar, yeraltı dünyasının karanlık insanları derin devlet dehlizlerinde hazırlanmış bir plan için harekete geçti. İstanbul’da pusu kuruldu. Ancak bizim bir süre haberimiz olmayacaktı.
Uluslararası kriz yaratacak operasyon tamamlanmıştı. Çok garip olayların bilgileri puzzle’ın parçaları gibi boş tablonun üzerine saçılmıştı. Gazeteci merakını kaşıyan bilgi kırıntıları kulağımıza çalınıyor, birbirine bağlayamadığımız olaylar yaşanıyordu.
İran istihbaratı Ekim 2020’de Habip Chaab’ın yakalandığını duyurmuştu. Fotoğraflarda lacivert takım elbise ve beyaz gömlek giymiş Habip Chaab’ın gözü krem rengi bir uyku gözlüğüyle kapatılmıştı, bileklerine çelik kelepçe geçirilmişti. Yine İran devlet televizyonunda 2 Kasım 2020’de yayınlanan yakın çekim görüntülerde gözlerindeki siyah uyku gözlüğü çıkartılıyordu. Dökülen saçlarıyla şakakları açılmış, ince, zayıf suratlı adam şaşkındı. Kemerli burnunun altında bıyıkları çenesine sarkıyordu. Alt dudağının ardından başlayan ince sakalı çenesine inen bir çizgiydi. Ahvaz saldırısını Suudi Arabistan’ın desteğiyle gerçekleştirdiklerini itiraf ediyordu. Dünya için küçük bir haber İran için büyük bir propagandaydı.
O günlerde halen farkında değildik. Bir istihbarat savaşının bilgileri sızıyordu sadece. Avrupa’daki ailesi ve yakınları Türkiye’yi Habip Chaab’ı İran’a teslim etmekle suçlayan açıklamalar yapıyordu.
Bu dönemde Habip Chaab’ın kaçırılmasıyla ilgili olduğunu henüz bilmediğimiz bir olay İstanbul Havalimanı’nda yaşanmıştı.
Devlet istihbaratlarını, ajanları akla getiren bir gizemdi.
13 Ekim 2020 günü saat 19.00’da Hakkari Yüksekova doğumlu, 33 yaşındaki Bahtiyar Fırat, ablasının İstanbul Florya’daki evinden çıkmıştı. Eniştesi otomobiliyle onu İstanbul Havalimanı’na bıraktı.
Havalimanında yürürken izlendiğinin farkında değildi ve İran’ın başkenti Tahran’a gidecek uçağın bileti elindeydi. Uçak 01.30’da kalkacaktı. Pasaport kontrolündeyken yanına sivil giyimli iki kişi geldi. Pasaportunu alıp koluna girdiler. Havalimanında küçük bir odada bekletilirken uçağının kalkış saati gelmişti. Bahtiyar Fırat, Hakkari Yüksekova’da yaşıyordu, evli ve üç çocuk babası olan adam, çiftçi olduğunu, bazen öğrenci servisinde şoförlük yaptığını söylüyordu. Akrabalarının yaşadığı İran’a sık sık gittiğini anlatmıştı. İran’ın Urmiye kentinde kaza geçiren kız kardeşini görmek için İran uçağına bilet aldığını ifade ediyordu. İddiaya göre; uçağı havalandıktan sonra polislerin konuşmalarını duydu. “Bunu MİT’çiler alacak” demişlerdi.
Havalimanındaki sorgu odasından “Yanlış anlaşılma olmuş, sorun yok” denilerek serbest bırakıldı. Tedirgindi. Cep telefonuyla hemen Yüksekova’daki eşi Esra Fırat’ı aradı ve yaşadıklarını anlattı. Dış Hatlar Terminali kapısından çıkıp taksiye bindiğinde sürekli geriye bakıyor, takip edilip edilmediğini anlamaya çalışıyordu. Eşini son kez aradığında korku içindeydi. Esra Fırat’ın açıklamalarına göre; Bahtiyar Fırat 02.35 sıralarında telefonla tekrar aradı ve eşine şunları söyledi:
“Taksiye bindim, şu an iki araç bindiğim taksiyi takip ediyor. Bunlar uçağımı kaçırtmak için bana bunu yaptılar. İstihbarat beni sorguya çekti. Eğer benden haber alamazsan savcıya git.”
Bu aramadan sonra Bahtiyar Fırat kayboldu. Ondan haber alamayan eşi, akrabası olan avukatlarla savcılığa başvurdu. Sonuç alamayınca gazetecilere açıklamalar yaptı. Esra Fırat eşiyle son görüşmelerini anlattıktan sonra şöyle dedi:
“Savcı avukatlara MİT’in elinde olabileceğini söyledi. Daha sonra bizim başvurumuzun başsavcıya gittiğini söylediler ama yanıt vermediler. Ben eşimin MİT’in, devletin elinde olduğuna eminim. Eşimin nerede olduğunu söylesinler, üç çocuğumuzla perişan olduk. ”
Bu sırada Bahtiyar Fırat’ın, uyuşturucu baronu olduğu iddia edilen İranlı Naci Sharifi Zindaşti’nin adamı olduğu bilgisi medyaya sızdı. Türkiye’de tutuklanan Zindaşti, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Burhan Kuzu’nun hakimlere baskı yapması sonucu Ekim 2018’de skandal bir kararla tahliye edilmiş ve ortadan kaybolmuştu. 2 yıl sonra, Eylül 2020’de Zindaşti, ölen annesinin İran’ın Urmiye kentindeki cenaze töreninde ortaya çıkmıştı.
Sosyal medyada yayınladığı görüntülerde Zindaşti, mezarlıkta taziyeleri kabul ederken etrafında uzun namlulu silah taşıyan kişiler vardı. Bu korumalardan biri Bahtiyar Fırat’tı. Eşi Esra Fırat bu konudaki sorular üzerine Zindaşti’nin kendisinin akrabası olduğunu, uzak akraba olmalarının bu olayla bir ilgisinin olmadığını savunuyordu.
45 gün boyunca Bahtiyar Fırat’tan haber alınamadı. Resmi kurumlar bir açıklama yapmadı. 26 Kasım 2020 günü ailesine Bahtiyar Fırat’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube’de gözaltında olduğu söylendi. Onu gözaltındayken gören eşi ve avukatları, işkence gördüğünü, yaralı ve konuşamayacak durumda olduğunu gazetecilere anlattı.
Zindaşti’nin bir tarafı olduğu Baronlar Savaşı kitabını yazmıştım ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bu sırada Washington Post Gazetesi’nin muhabiri Kareem Fahim beni aradı. 12 Aralık 2020 günü beni aradı. Zindaşti ve Bahtiyar Fırat hakkında soruları vardı. Ertesi gün yayınlanan haberinde Zindaşti’nin adamı olan Bahtiyar Fırat ve başka bazı isimlerin Habib Chaab’ı kaçırdığı anlatılıyordu. İsmi açıklamayan bir Türk yetkili muhabire kaçırma olayını Zindaşti’nin organize ettiğini söylemişti. Böylece taşlar yerine oturuyordu. Bu haberden iki gün sonra Bahtiyar Fırat ve onunla bağlantılı 8 kişi tutuklandı.
Artık resmi belgeler ve iddianameden öğrendiğim iddialar çerçevesinde bu uluslararası ajanlık faaliyetinin ve kaçırma olayının detaylarını anlatabilirim. Şunu göz önünde bulundurmalıyız. İstihbarat örgütleri bu tür operasyonlarda kendi izlerine dair deliller bırakmamak için yerel bağlantılarını çok sık kullanıyorlar. Bu olayda bunun örneklerini görüyoruz.
En baştan başlayalım. Adım adım Türkiye topraklarındaki casusluğun izini süreceğiz.
Tarih: 6 Ekim 2020. Yani Habib Chaab’ın kaçırılmasından üç gün önce.
Yer: Van Başkale’de İran sınırında, çorak ve sarp dağdaki Yukarıdurak Mezrası. Sadece birkaç birbirinden uzak ev var. Dağlar sadece burada ömür geçirenlerin aşabileceği çetinlikte. Coğrafyanın zorluğu burada geçimin kaynağı. Güvenlik güçlerince tamamen kontrol edilmesi imkansız bu yerde insanlar kuşaklardır kaçakçılıkla para kazanıyor.
Gece karanlığında katırlar usulca gizli patikaları geçer, kaçak sigara, çay ve elbette başka kaçak malları taşırlar.
6 Ekim 2020 gecesi sınır köyüne dev kayaların kuytularından üç gölge yaklaşıyordu. Karanlıkta tek ışık görünen ve bacası tüten evin bahçesine girdiler, kapıyı çaldılar.
Bu evde yaşayan 64 yaşındaki Abdullah Fırat kapıyı açtı. İkisi kaçakçılık yaparken tanıdığı sınırın öte tarafından Davut ve Kamil’di. Yanlarında başörtülü, uzun boylu, zayıf genç bir kadın vardı. Briketten yapılmış, yoksul eve girdiler. Abdullah Fırat’ın oğlu Mesut Fırat, Kamil ve Davut ile konuşmuştu, genç kadın ise tek kelime etmemişti. Mesut Fırat, daha sonra verdiği ifadede bu kadının ajan olduğunu bilmediklerini söyleyecekti.
7 Ekim 2020
Sabah olduğunda sürekli bu evde duran cep telefonu çaldı.
Telefonu Mesut Fırat açtı. Onun ifadesine göre; arayan erkek şahıs “Benim misafirim gelecekti size” dedi. Evde olduğunu öğrendiğinde adresi tarif etmesini söyledi. Yarım saat sonra evin önüne gri renk bir otomobil gelmişti.
Arabadan inen iki adamın yüzünde salgın nedeniyle takılan maskelerden vardı ve hiç çıkartmadılar. Davut, İran’dan gelen gizemli kadını onların yanına götürdü. Kadın bindikten hemen sonra otomobil uzaklaştı. Mesut Fırat ifadesinde bunları anlatırken babası Abdullah Fırat tümünü inkar etti. Böyle bir ziyaretçilerinin olmadığını savundu.
Gizemli ajan kadın Van’a götürülmüştü. Onu köyden almaya gelen iki kişinin kimlikleri hakkında başka bir ifadeden bilgi sahibi oluyoruz.
Doğan Aşan, inşaat mühendisi ve Van’da yaşıyor. Karısı İran vatandaşı. Bölgedeki pek çok insan gibi İran’da akrabaları var. 7 Ekim 2020 günü sabahı cep telefonu çaldığında şantiyedeydi.
Arayan eşinin akrabası Bahtiyar Fırat’tı. Doğan Aşan ifadesinde şunları anlattı:
“Başkale’de olduğunu, arabasının arızalandığını söyledi. ‘Gelip beni alır mısın’ dedi. İşim olduğunu söyledim. Kuzenim Erkan Aşan’ı arayıp Bahtiyar Fırat’ı Başkale’den almasını söyledim.”
Bu ifadeye göre; İranlı kadını almak için mezradaki eve gidenler Bahtiyar Fırat ve Erkan Aşan’dı. Bahtiyar Fırat aynı gün yakın arkadaşı Fatih Diri’yi aradı. Birlikte büyümüşlerdi. Fatih Diri, ifadesine göre; Yüksekova’da sahibi olduğu mağazanın kirasıyla geçiniyordu. Akrabalarının yarısı İran’da yaşıyordu ve bu nedenle sık sık İran’a giderdi. Bahtiyar aradığı sırada Batman’a bir yakınını götürmüştü. Bahtiyar, acil Van’a dönmesini söylemişti. Akşam Van’a geldiğinde 2 Nisan Caddesi’ndeki bir kafede oturup Bahtiyar’ı beklemeye başladı. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen Fatih Diri ifadesinde şunları söyledi:
“Yaklaşık 1.5 saat sonra aradı ve kafeden dışarı çıkmamı istedi, geldiğinde ‘Biraz yürüyelim’ dedi. Birlikte yürümeye başladığımızda uzakta Bahtiyar ile oraya geldiğini anladığım başörtülü bayan bir şahıs vardı. Bahtiyar bana “Yarın bu kadınla birlikte İstanbul’a gideceksiniz, kadınla konuşmayacaksın, görüşmeyeceksin, o İstanbul’u bilmiyor, havalimanına kadar onunla gideceksin. O seni takip edecek, sonra o taksi ile gidecek sen de İstanbul’a geçersin” dedi.
Bahtiyar Fırat ayrılacakları sırada Fatih Diri’ye “Harçlığın var mı?” diye sordu. Olmadığını söyleyince 1000 TL ve 100 euro verdi. Ertesi sabah 07.00’de kadınla burada buluşacaklarını söyledi. Fatih Diri ifadesinde Bahtiyar Fırat’ın kendisine “Farsça biliyor musun” diye sorduğunu anlattı. “Hayır” yanıtı alınca Bahtiyar Fırat’ın “Kadınla konuşamazsın o seni takip edecek” dediğini anlattı. Bu bir çelişkiydi. Çok yakın arkadaşı olan Bahtiyar elbette Farsça konuşamadığını biliyor olmalıydı.
Bahtiyar daha sonra “Birbirinizi tanımanız lazım” diyerek maskelerini çıkartmalarını istedi. İranlı kadın ve Fatih Diri maskelerini indirip birbirlerine dikkatle baktılar. Bahtiyar ve kadın oradan ayrılırken Fatih yakındaki bir arkadaşının evine gitmiş ve geceyi orada geçirmişti.
İranlı kadın ve Bahtiyar o gece Doğan Aşan’ın evinde kaldı. Bahtiyar ve kadının yanı sıra kuzeni Erkan Aşan’ın evinin kapısını çaldığını anlatan Doğan Aşan ifadesinde şöyle dedi:
“Ben Bahtiyar ile gelen bayana “Hoş geldiniz, nasılsınız” dedim. “Hoş bulduk, iyiyim, siz nasılsınız” diye yanıt verdi. Türkçeyi az bildiği belliydi. Bahtiyar’a bayanın kim olduğunu sordum, ‘Misafirim’ deyince başka bir şey sormadım. Çay içtik, yemek yedik. Otele gitmek istediler. ‘Burada kalın’ dedim. Onlar sabah saat 07.00 civarında çıktılar, ben de onlardan sonra çıktım.”
8 Ekim 2020
Sabah saat 07.00’de 2 Nisan Caddesi’nde önceki akşam İranlı kadın ajan ve Bahtiyar ile vedalaştığı yerde Fatih Diri bekliyordu. Uzaktan yürüyerek yaklaşan başörtülü kadını tanımıştı, yanında daha önce hiç görmediği bir erkek vardı. Kadın o adama Fatih Diri’yi işaret etmişti. Türkçe konuşan adam Fatih Diri’ye iki telefon uzattı. Birisi akıllı telefon diğeri tuşlu, küçük eski model bir telefondu. Adam kadının üzerinde başka telefonlar olduğunu söyledikten sonra “Bu telefonları x-ray’lerden geçtikten sonra kadına vereceksin. Bu telefonlar kadının üzerinde bulunmamalı” dedi. Fatih Diri telefonları cebine koydu. Gizemli adam uzaklaştıktan sonra cadde üzerinde iki farklı taksiye bindiler. Kadının bindiği taksi öndeki Fatih Diri’nin bulunduğu taksiyi takip ediyordu.
Van Ferit Melen Havalimanı’nda taksiden inen Fatih Diri, bir süre kadını bekledi. Onu görünce havalimanına girdi, yanında valizi olan İranlı kadın sakin bir şekilde birkaç metre uzaktan onu takip ediyordu. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na inecek uçağın biletini Bahtiyar almıştı. Ayrı kontuarlarda check-in yaptırırken kadın valizini kantarın üzerine koyuyordu. Uçağı beklerken 2 metre mesafede oturuyorlardı. Anons edilen kapı numarası önünde sıraya girdikleri sırada Fatih Diri gizlice iki telefonu İranlı kadına verdi. Kadın ön sırada oturmuştu, Fatih Diri daha arkadaydı ama onu görebiliyordu. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda birbirlerini gözden kaybetmeyecek yavaşlıkta yürüdüler. İranlı kadın valizini beklerken Fatih Diri uzakta oyalanmıştı. Havalimanın çıkışına yürüyen Fatih Diri gözünün ucuyla kadının peşinden gelip gelmediğini defalarca kontrol etmişti.
Havalimanın önündeki keşmekeşe ulaştıklarında uzaklaştı Fatih Diri. İranlı kadının bir taksiye binmesini izledi. İfadesine göre; işinin bittiğini düşünüyordu. Oysa Habib Chaab’ın kaçırılması operasyonunun en kolay kısmı tamamlanmıştı.
Gizemli İranlı kadın, asıl işinin şimdi başladığını biliyordu. İran’ın attığı oltanın ucundaki yemdi, aylardır vaatlerde bulunduğu avının ağzına keskin kancayı geçirmek üzereydi. İstihbarat örgütü makarayı hızla sarmak için sabırsızlanıyordu.
İranlı kadın Van’dan İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na Saberin Saeidi adıyla gitmişti. Gerçek adı Zeynab Savari idi. Halen Habib Chaap ile ilişkisinin kaynağını kesin olarak bilmiyoruz. Bir iddiaya göre; eski sevgilisiydi ve İran istihbaratı tarafından kullanılmıştı. Başka bir iddia ise örgüt için yüz bin dolar topladığını söyleyerek Habib Chaab’ı aldatmış ve İstanbul’a çağırmıştı.
Hangisi doğru? Bilmiyorum.
Ama kesin bir gerçek var. Habip Chaab, İsveç’in Stockholm Havalimanı’ndan uçağa bindi ve İranlı kadın ajan ile buluşmak için 9 Ekim 2020 günü İstanbul’a geldi. Artık olta damağına saplanmak üzereydi. İstanbul’daki bir evde İran devleti ile bağlantıları inkar edilebilecek küçük aktörler planı konuşuyordu. İpleri büyük güçlerin elinde piyonlardı.
Evet…
Gerçek bir ajan operasyonun içindeyiz. Ve istihbarat örgütünün en büyük başarısı kendini gizlemektir. Orada ne James Bond olur ne de imkansız görevlerin adamı Tom Cruise. Asıl olan koca devletin kendisini arkasında gizleyebileceği küçük aktörlerle işi bitirmesidir.
Gizli istihbarat operasyonlarını gerçekten anlamak için ikinci bölümde anlatmaya devam edeceğiz. Film ya da roman değil. Gerçek suç hikayeleri, resmi belgelerdeki uluslararası istihbarat operasyonunun detaylarıyla ikinci bölümde devam edecek.
İKİNCİ BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN..