Kısa Dalga ve Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu (CİSÜ) işbirliğiyle hazırlanan “Bedenin Hakkı: Cinsel Hakları Konuşuyoruz” podcast serisinin dördüncü bölümünde, HPV taraması ve aşısı ele alındı. Rahim ağzı kanserleri, gelişmekte olan ülkelerde en sık görülen kadın genital sistemi kanserlerinden biri.
HPV, rahim ağzı kanserine ve genital siğillere neden olabilen bir virüs. Dünyada her yıl yaklaşık 500 bin kadına rahim kanseri tanısı konulurken, bu hastalık nedeniyle 250 bin kadının yaşamı tehlikeye giriyor. Peki Türkiye’de durum ne? HPV aşısının 3 doz ücreti yaklaşık 3 bin TL. Aşının ücretinin SGK tarafından ödenmesi için açılan çok sayıda dava var. Sonuçlanan davaların çoğunda mahkeme, kadınların lehine karar verdi.
Bu bölümde Okan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi Dr. Özlem Çiftçi ve Özgür Renkler Derneği, 17 Mayıs Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesi, Kaos GL İnsan Hakları İzleme Uzmanı Defne Güzel, HPV konusunda sorularımızı yanıtladı.
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
HPV tanı ve tedavi konusunda hala Türkiye’de bir farkındalık söz konusu değil. Öncelikle HPV taramasının ve aşısının öneminden bahsederek başlayalım isterseniz. Bilinmeyenler, yanlış bilinenler ve aslında gerçekler neler?
DR. ÇİĞDEM ÇİFTÇİ: HPV genel olarak cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olarak karşımıza çıktığı için öncelikle bununla ilgili bir tabu var. O nedenle de bilinçlenme konusunda eğitim verilmesi konusunda, aşılama konusunda biraz geri kalıyoruz. ‘Cinselliği ön plana çıkarmaya çalışıyormuşuz’ gibi yapılan bu tür çalışmalarla beraber ‘cinselliği erken yaşlara çekmiş oluyoruz’ veya ‘özendirmiş oluyoruz’ gibi HPV konusunda bilgilendirme yapılması ya da aşıların yaygınlaştırılması çalışmaları maalesef olumsuz karşılanıyor. Aslında çok yüksek oranlarda HPV görülüyor. 600 bin kişi her yıl yaklaşık HPV’ye yakalanıyor ve bunların 350 bin kişisi neredeyse HPV nedeniyle, buna bağlı kanserler nedeniyle ölüyor. Sadece kadınların sorunu da değil bu. Erkekler sadece taşıyıcı gibi görünse de taşıyıcılar evet ama onlar da kanserlere yakalanıyorlar. Baktığımızda rahim ağzı kanserlerinin yüzde 90’ından HPV sorumlu. Yine aynı şekilde vajina ve vulva kanserlerinin yüzde 70’inden, penis kanserlerinin yüzde 60’ından sorumlu. Ağız-boğaz kanserlerinin yüzde 60-70’ inden sorumlu. Korunmak için de sadece prezervatif kullanmak yeterli olmuyor. HIV’den, Hepatit-B’den korunmak için prezervatif yeterli cinsel temasta bir penetrasyon olmasına gerek olmadan vajinal sıvılarla, cinsel sıvılarla bulaşabildiği için cinsel ilişki gerçekleşmeden de bulaşabiliyor. Bu nedenle korunmanın tek yolu aşı. Erkek kondomu da kullansanız, kadın kondomu da kullansanız temas ettiği için, sıvılar birbirine değdiği için, vücutta bacak bölgelerinden veya vulva çevresinden, penis çevresinden bulaşlar oluyor ve siğiller, yaralar bu yolla bulaşıyor. Öldürücü olanlar da ve kansere sebep olanlar da maalesef hiç siğil, yara yapmıyorlar. Siğile gerek olmadan, sadece hiç görülmeden, dışarıdan anlaşılmadan kadınlar ve erkekler arasında geçiş oluyor. Mesela frengi gibi ya da buna benzer enfeksiyonlar gibi yaraları olmadığı için dediğim gibi 200’e yakın tür var. 16 ve 18. tip mesela en çok kansere sebep olanlar. Rahim ağzı kanserlerinin yüzde 90-97’si HPV’den kaynaklanıyor. Yüzde 60-70’i de 16, 18 numaralı HPV türü yaratıyor. Kansere sebep olanlar siğil yapmıyor. Genelde dışarıdan anlaşılmadığı için düzenli tarama gerekiyor. Hem de aşı gerekiyor. En önemli korunma yöntemi aşı.
DEFNE GÜZEL: Ben de konuyu sağlık hakkından tartışmaya açmak, oradan başlamak isterim. Aslında sağlık hakkı dediğimiz şey denir? Her zaman böyle bir yerlerde duyabildiğimiz ve kulağa belki tam oturmayan bir kavram olarak geliyor, literatüre dahil, literatüre ait bir kavram gibi geliyor olabilir. Bir yandan da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesi aslında sağlık hakkı. Bildirge, önce sağlık hakkını yaşam çerçevesi içerisinde ele alıyor. Bu sebeple her hak önemli aslında. Ama sağlık hakkı yaşam hakkına etki ediyor. Yani sağlık hakkı aslında kritik bir hak ve sağlık hakkına erişemediğimiz an aslında en başta sıfır çarpan da diyebileceğimiz yaşam hakkımız etkileniyor. Herkesin, kendisinin ve ailesinin, sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır diyor madde. Yani sağlık hakkı en başta aslında bir lüks değil, her hak gibi bir ihtiyaç ve haklar, haksızlıklara karşı aslında verilen mücadelenin sonunda doğuyor. Sağlık da sadece tedaviden ibaret değil elbette. Beslenmek, giyinmek, barınmak ve tıbbi bakım almak bizim sağlığımızla ilgili ve temel ihtiyacımız. Çoğunlukla sağlığımızı yitirmek, bizim sorumluluğumuzmuş gibi görünüyor ama beslenemediğimizde, barınamadığımızda, işsiz kaldığımızda sağlığımız etkileniyor aslında. Dolayısıyla sağlığımızı yitirmek bizim sorumluluğumuz değil. Sağlığımızı kaybetmememiz için birtakım temel ihtiyaçların bize sağlanıyor olması gerekiyor. Bu ihtiyaçları talep etmek de aslında en doğal hakkımız ve en doğal tepkimiz. Bir yandan da sınıfsal bir duruma işaret etmek isterim. O da sağlıklılık ve sağlıksızlık durumu. Sağlık; güçle, iyiyle sağlamlıkla, temizlikle ilişkilendiriliyor hep. Sağlıksızlık, zayıflıkla, kötüyle, bozuklukla, kirlilikle ilişkilendiriliyor ve burada bir ayrımcılık başlıyor aslında. Sağlıklı ve sağlıksız diye gruplara ayrıldığında, tırnak arasında sağlıksız olan birtakım haklar aslında reva görülmüyor. Bu ayrımcılık da haklara erişimin önünde başka engeller oluşturuyor. Bu şartlar altında tabii ki sormak istediğim şeyler doğuyor benim kafamda. Örneğin asgari ücretle çalışan ya da yatan KYK’larla, kişiler ya da asgari ücretli kişiler ne kadar beslenebilirler, ne kadar barınabilirler, hizmetlerden ne kadar faydalanabilirler? Şartlar bizi sağlığımızı yitirme evresine getiriyorsa aslında sağlıksızlık hali ne kadar bizim sorumluluğumuzdadır diye merak ediyorum. Belki bu arka plandan biraz HPV'ye gelebilirim hep. HPV, dünyada en yaygın görülen cinsel yolla edinilen enfeksiyon. Aslında bir virüs. Human Papilloma Virus. Deri veya mukoza dokusunu enfekte ediyor. Türlerin çoğu asemptomatik yani belirsiz ve çoğu HPV türü vücutta birkaç yıl içerisinde atılıyor. Yüzde 60'ı kadarı iki üç yıl içerisinde geriliyor. Yüzde 10-15’i, üç, dört yıl içinde ilerliyor ve düşük belirtiler aslında yüksek belirtiler haline geliyor ve bir kere geriledi diye bir daha gelecek diye bir şey de yok aslında türler arasında. Öte yandan çoğunlukla rahim ağzı kanseri ile ilişkilendiriliyor. Çünkü rahim ağzı kanserin tek sebebi HPV fakat sadece rahim ağzı kanserine sebep olmuyor. HPV’de asıl mesele önlem alınamamasında. Sağlık hakkından bu yüzden bahsettim. Çocukken aşılanmıyoruz ve aslında bunun kendisi buradaki kritik meselelerden biri, bu bahsettiğimiz ihtimaller aslında aşılanmadığımız için ortaya çıkıyor.
HPV konusunda tarama izleme ve aşı konusunda dünyada nasıl bir politika izleniyor? Diğer ülkelerde neler yapılıyor?
DR. ÇİĞDEM ÇİFTÇİ: Dünya Sağlık Örgütü, 2030’a 90-70-90 hedefleri koydu. Özellikle kızların yüzde 90’ının 14-15 yaşına kadar HPV aşısı yaptırmasını öneriyor. Onun dışında 70 olan da 35-45 yaş arasındaki yüzde 70 oranındaki kadının taramalarının yapılmış olmasını ve tanı konulan rahim ağzı kanseri olan kadınların yüzde 90’ının da tedavi edilmiş olmasını hedefliyor. Baktığımızda 140’a yakın ülkede HPV aşısı yapılıyor, ulusal aşı takvimine konulmuş, ücretsiz oluyor, çocuk yaşta başlıyor. Bu anlamda birçok adını bile duymadığımız ülkeler bunları yapıyor. Bizim ülkemizde de öncesinde aşı vardı 11- 12 yaş grubu kızlara yapılıyordu. Normalde en etkili olduğu yaş 9-14 yaş. Tabi kimse bilmediği için yani sağlık çalışanları arasında bile çok bilinmiyor. HPV, HIV’le karıştırılıyor. Bir aşısı olduğu hakkında kimsenin bir fikri yok. Yeni gibi, farklı bir şey gibi, duyulmamış bir şey. Mesela çocukluk çağında Rota virüsü aşısı, menenjit aşısı gibi ekstra, ücretli olarak doktorlar tarafından öneriliyor. Bir kadın doğumcu veya çocuk doktoru ‘Bunu çocuğunuza mutlaka bunu yaptırın’ diyerek bilgi verdiği bir örnek çoğunlukla yok.
DEFNE GÜZEL: Arjantin’de 2017’den beri, Avusturya'da 2014’den beri, Danimarka'da 2019, İsrail’de 2015, Türkmenistan'da 2016’dan beri aslında hem kız hem erkeklere onaylı durumda HPV aşıları. Yine mesela Fas’ın 2020 yılında ulusal programına almaya karar verdiğini görüyoruz ya da Kazakistan'ın 2021 yılında. Dikkat çeken bir veri, Afganistan verisi. Afganistan daha önce alacağını söylemiş fakat Taliban rejimiyle aslında bu kararından dönmüşler. Afganistan'da yönetimin değişmesiyle bu karardan dönülmesinin tabi ki ideolojik bir sebebi var. Sonuçta gerici, muhafazakar ve uluslararası insan hakları hukukundan nasibini almamış bir yönetimden bahsediyoruz. O zaman sormak gerekiyor aslında Türkiye'de neden Ulusal Aşı Programı’na HPV aşısı dahil değil? Rahim ağzı kanseri ile son derece ilişkili olmasından dolayı mı? Rahim ağzı kanseri gibi son derece çarpıcı bir etkisinin olmasından mı? Bunları ilgilendirmesinden dolayı mı Türkiye’nin Ulusal Aşı Programı’nda değil? Türkiye'de aşılama oran yüzde 0.9’du en son. Bu rakam sanırım aslında birçok şeyi özetliyor. Öte yandan da maliyet etkin bir aşı aslında HPV aşısı. Aşı maliyetlerinin, tedavi maliyetlerinden daha az olduğuna dair çalışmalar da var. Yani buradaki mesele aslında ekonomik bir mesele de değil. Taramalara geldiğimizde aslında benim dikkat çekmek istediğim başka bir mesele var. Taramalar da herkesi ilgilendiren bir sorun bence. Türkiye'de anal tarama ve boğaz taraması yapılmıyor. HPV’ye ilişkin kanserlerin önlenmesinde aslında bu taramaların yapılabilmesi çok önemli. Cinsiyet ayırt etmeksizin herkes HPV bağlı kanserler geçirebiliyor. Dolayısıyla durum bize gösteriyor ki HPV'nin en yakıcı sonuçlarından biri rahim ağzı kanseri de olsa sadece bununla ilişkili değil. HPV, sadece kadınların meselesi deyip işin içinden çıkabileceğimiz bir mesele değil. Kanserle olan ilişkisi en yüksek etken aslında HPV. Meseleye bu açıdan da bakabilmemiz gerekiyor. Taramaların kapsamının genişletilmesi bu yüzden de önemli.
Türkiye'de HPV taraması ve izlenmesi aşı konusunda nasıl bir strateji izlendiğinden bahsettiniz. KETEM’lerin farkındalık, izleme, tarama konusundaki rolü ne? Aslında ne olmalı?
DR. ÇİĞDEM ÇİFTÇİ: Aile Sağlığı Merkezleri’nde önceden ücretsiz tarama vardı. Fakat pandemiden sonra biraz sekteye uğradı. Yoğunluk, kargaşa, çok fazla kişiyle iletişim kurmak adına artık yapılmıyor. Sorduğumuzda daha çok ‘biz artık yapmıyoruz, işte şu merkez yapıyordu’ şeklinde cevaplar aldım. KETEM’lerde de devam ediyor ama tabi burada öncelikle doğurganlık çağındaki kadınları hem smear hem de HPV konusunda yönlendirmek lazım. Taramaların sonucunda takibi, pozitif çıktığında izlenmesi gerekiyor. Çok basit bir şekilde çözülebilecekken, ufak müdahalelerle çözülebilecekken eğer bırakılırsa süre sonra kanserlere, rahim ağcı kanserlerine sebep oluyor. Farkındalık aslında önemli. Bu konuda eğitimler yapılmıyor. Biz elimizden geldiğince, dernekler bazında topluma yönelik eğitimler vermeye çalışıyoruz ama… Pandemi dönemde daha çok online eğitimler, toplantılar yapıldı. Daha fazla yüz yüze gelen hastayı, aile hekimlerinin, kadın sağlığı hemşirelerinin, jinekoloğun, aile sağlığı merkezlerinin ve KETEM’lerin bilgilendirmesi ve yönlendirmesi gerekiyor. Taraması konusuna gelince HIV’de de aynı problem var. Test yapılmadığı için tanı konulamıyor, tanı konulmayınca enfeksiyon ilerliyor ve problemlere sebep oluyorlar.
Toplumun geniş kesimlerine yaygınlaştırılması gerekiyor ama sizin de bahsettiğiniz gibi farkındalık olmayınca konunun önemi sağlık hizmeti verenler ve alanlar açısından anlaılmıyor ve yaygınlaşmasına neden oluyor. Cinsel sağlık hizmetinin verilmesi sırasında medeni hali gibi bir ayrımcılık söz konusu mu?
DR. ÇİĞDEM ÇİFTÇİ: Bütün cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarda var bu ayrımcılık. Gidip tarama yaptırdığınız zaman, test yaptırmak istediğinizde cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olduğu için insanlar çekiniyorlar. Bir damgalama söz konusu oluyor. Bu tanıyı aldıktan sonra, enfeksiyon varlığı tespit edildikten sonra eşler birbirini aldatmış, bu şekilde bulaşmış, HPV’si pozitif olan herkes cinsel açıdan kontrolsüz, düzensiz bir hayat yaşıyor, sanki herhangi bir kadın veya erkeğin başına gelemezmiş gibi bir algı var. O nedenle insanlar çekiniyorlar. Medeni halle hiç ilgisi olmayan bir durum. Evli olan kişide de, bekar olanda da, herkeste olabilecek bir enfeksiyon. Dediğim gibi HPV pozitif çıktığında bir ayrımcılık damgalanma maalesef oluyor. İnsanlar birbirleriyle bilgi paylaşmaktan çekiniyor. Halbuki dediğim gibi evli eşinizden de almış olabilirsiniz. Eşinizin daha önceki ilişkilerinden de aldığı size taşıdığı bir enfeksiyon olabilir.
Ayrımcı ve dışlayıcı tutumlarla devam edelim. O zaman LGBTİ+’ların artıların yaşadığı zorluklar neler?
DEFNE GÜZEL: LGBTİ+’lar için daha yakıcı olan bir şey var. Doktorun bizim hikayemizi bilmesi önemli ve biz LGBTİ+’lar olarak aslında kendi cinsel pratiklerimizi sağlık uzmanlarına maalesef anlatamıyoruz. Kadınlar da anlatamıyor kimi zaman. Sanırım birinci zorluk bu. Bizim kendimizi ifade edemememiz, öykümüzü anlatamamamız, başımıza ne geldiğini belirtemememiz. Çünkü en temel çekincelerimiz ayrımcılığa uğrama riski, sebebiyle aslında bunu anlatamıyoruz. İkinci zorluk LGBTİ+’lar, herkesten daha hızlı ve daha derin bir şekilde yoksullaşıyor. Dolayısıyla aşıya erişemiyor. HPV’ye ilişkin bilgi de LGBTİ+ komite içerisinde yeteri kadar güncel ve gündemde değil. Bana kalırsa komitenin de aslında HPV konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Öte yandan tarama merkezleri, jinekologlar ayrımcılıktan arınmamış durumdalar maalesef. Sağlık merkezlerinin güvenliği, herkes için şiddetten arınmış, LGBTİ+’ların öyküleriyle beraber var olabileceği ve hizmet alabileceği bir kapsama sokulması gerekiyor. Örneğin bir transın jinekologda yaşayabileceği ayrımcılık ve şiddet pratiğinden ne kadar haberdarız aslında. Dolayısıyla buradaki ayrımcılıkların, hak ihlallerinin görünür kılınması gerekiyor. Bunun yanı sıra siğil yaktırma gibi işlemler var. Bu işlemler sigorta kapsamında değiller. Oldukça pahalılar. Aşı gibi tarama ve lazer işlemlerin de aslında ücretsiz olması gerekiyor. Bütün bunların da yaşanmaması için aslında herkesin aşıya erişebilmesi için, HPV aşısının ulusal aşı programına alınması gerekiyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, HPV aşısının ulusal aşı takvimine alınması konusunda birtakım çalışmalara başlandığını duyurdu. Sizce nasıl olmalı bu? Bu konuda kazanılan davalar da var.
DR. ÖZLEM ÇİFTÇİ: HPV aşısının en etkili olduğu yaşlar 9-14 arası yaşlar. Normalde 26 yaşına kadar kadınlara, 21 yaşına kadar erkeklere yapılıyor. Kadınlara 45 yaşına kadar yapıldığında da etkisi mümkün. Bu nedenle öncelikle aşı programına konulup, 9- 14 yaş grubunun aşı takvimine düzenli bir şekilde artık diğer aşılar nasıl uygulanıyorsa – suçiçeği, kabakulak, kızamık- bunun da rutin bir aşı olarak uygulanması gerekiyor.
DEFNE GÜZEL: HPV ile enfekte olmak bir kirlenmiş hissetme durumu, suçlu hissetme, korku, pişmanlıklar… Tabi ki bunların her biri bir baskı sebebiyle oluşuyor. HPV’yi konuşmanın cinselllik konuşmaktan geçmesi ile ilgili bu biraz. Aslında bu biraz panik, korku, suçluluk iklimi içerisinde de hepimiz yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bir yandan da maddi bir yükü var HPV’nin. Aşılar pahal, iş, güç kaybı var. Kanser korkusu, anksiyete, öz saygı kaybı, izolasyon demek aslında. Tabi bunları böyle kelime kelime söyleyince kulağa cümlelerden ibaret geliyor. Fakat bunların her biri bir öykü aslında. Bunun bir sorumlusu var bütün bu hissedilenlerin, yaşanılanların. Bunun sorumlusu bizi aşılamayanlar, aşıyla aramıza maddi engel koyanlar. Burada Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’ni ve sevgili Cem Kılınç’ı anmak gerek. Çok güzel çalışmalar yaptılar. Ardı ardında da davalar açtılar. 2013’te emsal karar alındı, önemli bir karardı. Şimdi aslında davalardan sonuçlar alınıyor. Bir de aşı bursu meselesi var ki emekçi eczacılar, eczane nöbetlerini aşı kampanyasına aşı koyabilmek için tutuyorlar hala. Çünkü aşının biliyorsunuz üç dozu oldukça pahalı. Sağlık Bakanı, ‘yaş grupları’ dedi ve 18 yaş üstüne aslında işaret etti. 9 yaşından itibaren kız ve erkek çocuklara yapılabilir. Ne kadar geç olursa etkililiği o kadar düşüyor. Bir yandan da aşının tam da bu meseleden dolayı aslında. HPV aşısının, ulusal aşı programına girmesi gerekiyor ve çocuk yaşta yapılması gerekiyor. Bu önlemi için bir taraftan son derece kritik, öte yandan da aslında yaşa bakılmaksızın herkesin aşıyı ücretsiz olarak erişebilmesi gerekiyor. Bu anlamda medeni durumu medeni hali saymıyorum bile. Çünkü kadınların cinselliği evlilik ya da bekarlık üzerinden belirlenemez. Bunun üzerinden de sağlık üretilemez. Bu ahlakçı bir bakış açısı.
Dr. ÖZLEM ÇİFTÇİ, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulundan mezun oldu. 2007 yılında Marmara Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans Programını ve ardından Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Programında Yüksek Lisans Programını bitirdi. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı Hemşireliği Doktora Programında doktora eğitimini tamamladı. Doktora tez çalışması kapsamında HIV ile yaşayan kadınlar için üreme sağlığı eğitim programı hazırlamış ve eğitimi uygulamıştır. 2002-2005 yılları arasında Şişli Florence Nightingale Hastanesinde servis hemşiresi olarak çalıştı. 2005-2015 yılları arasında Yeditepe Üniversitesinde Hastanesinde Yönetici hemşire, Eğitim koordinatörü, Hemşirelik hizmetleri direktör yardımcısı ve ardından JCI Akreditasyon Sorumlusu ve Hemşirelik Hizmetleri Direktörü olarak çalıştı. 2015 yılından bu yana İstanbul Okan Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdür yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Kadın Sağlığı Hemşireliği Derneğinde Yönetim Kurulu üyesi olan Özlem Çiftçi aynı zamanda Türk Aile Planlaması Vakfı Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Platformunda görev almaktadır.
DEFNE GÜZEL, 2015 yılında Bursa’da LGBTİ+ öğrenci topluluğu olarak varlığını sürdüren Özgür Renkler’in dernekleşme sürecinde yer alarak LGBTİ+ hak savunuculuğu ile tanıştı. Hala Özgür Renkler Derneği’nin ve Ankara’da varlığını sürdüren 17 Mayıs Derneği’nin yönetim kurulu üyesi. Ayrıca Kaos GL’de İnsan Hakları İzleme Uzmanı olarak çalışmalarını sürdürüyor HIV alanında sürdürdüğü akran danışmanlığı tecrübesinin ardından 2020 yılında HIV’le Yaşayan LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu’nu hazırladı. Aynı dönem Kaos GL’de yayınlanan uzmanlarla, öznelerle ve hak savunucularıyla yaptığı söyleşiler AIDS’li İğne ismiyle Kaos GL tarafından kitaplaştırıldı. LGBTİ+’ların maruz bırakıldığı hak ihlallerini izleme ve belgeleme çalışmalarıyla Kaos GL’nin her yıl düzenli olarak çıkardığı LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu’na katkı sunuyor. Öte yandan CİSÜ Platformu’nun 2022 yılında gerçekleştirdiği Meclis ziyaretlerinin öncesinde vekillere kaynak olarak sunulan HPV politika belgesinin hazırlanmasına katkı sundu ve çeşitli platformlarda HPV’nin insan hakları politikaları bakımından nasıl ele alınabileceğine ilişkin söyleşilerde bulundu. Defne Güzel, LGBTİ+ sağlığı, insan hakları izleme ve raporlama, yerel yönetimler, cinsel sağlık ve transfeminizm üzerine eğitim ve araştırma çalışmaları gibi çeşitli savunuculuk çalışmalarına devam ediyor.